Düşler dünyasında bir ülke
Mavi-mavi
Boy-boy ekinler vardı
Mavi tohumlar atılmıştı topraklara
Dağlar maviye boyanacaktı
Ey hüzün
Çökecek yürek mi buldun
Kanadı kırıldı şarkılarımın
Küçücüktü ülkem
Gençti, körpeydi
Sarı saçlı mavi gözlü
Sen ey canım sevgilim
Niye duymadın şarkılarımı
Hani o muallim mekteplerin vardı ya
Birer-birer kapandı
Sonra mı?
Bir deniz
Toprağa düştü
Kırıldı dalları asmalarımın
Bütün şarkılar sustu
Uçmuyor artık beyaz güvercinler
Uçurtmalar vuruldu
Oy sevgilim oy
Mavi bir filiz istiyor gönlüm
Açacak yayılacak
Mor salkımlar verecek asmalarım
Dallara salıncaklarım kurulacak
Beyaz güvercinlerim uçacak ülkelere
Uçurtmalarım vurulmayacak
Kayıt Tarihi : 10.6.2008 18:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
17 Nisan 2007 Bu gün köy enstitülerinin kuruluş yıl dönümü… Atatürkçü Düşünce derneğinde Bu günün anısına, slayt bir sunum izledim. Açılış yıllarında Enstitülerin çalışma ve eğitim şekilleri anlatılıyordu. Konuya yabancı değildim. Ben de Köy enstitülerinden mezun Şerafettin Kurnaz isimli bir öğretmenin öğrencilerindendim. Okula beş yaşında başlamıştım. Daha doğrusu; Hocamız Şerafettin bey; bakıcılığımı üslenmiş gibiydi. Babamla Şerafettin Hocanın anlaşmalarında ortaya sürülen şart bendim. 1952 yılıydı. 7 yaşını doldurmuş çocukların okula kayıtları yapılıyordu. O günlerde Kayıtlar kapı -kapı dolaşılarak yapılmaktaydı. Kız kardeşimin kaydını yapmak için, Şerafettin Bey kapımıza kadar gelmiş, babamla konuşuyorlardı. O günlerde kız çocuklarının okula gitmesi, ya da kız çocuklarının okuması mümkün müydü? Hele-hele Bu okul Güneydoğuda bir köy olunca, o çocuğun okula gitmesi tamamen imkansızdı. “Benim çocuğumu da okula alırsan, Sana bu köyde öncülük eder, Kızımı okula gönderirim” diyordu babam. Hocamın gözlerimin içine bakışını hiç unutamadım. Uzun-uzun düşündü. Sonradan anladım. Konu ben değildim Hocama göre… O Türkiye Cumhuriyetine okumuş-yazmış kız çocukları katmak istiyordu. Babam daha da bastırdı: - Şartımı duydun öğretmen. Hocam Çaresiz, bana bakıyordu. “Kaç yaşında” dedi. - Beş - ………… Alış verişin ipleri babamın eline geçmişti: De…”Akrabam olan bütün kızlar” deyiverdi. - Kaç kişiler - 7-8 - Kaydını yapamam, ama ablası ile birlikte gidip gelsinler. Kazançlı olan babam mıydı? Şerafettin hocam mıydı, anlayamadım. Ama Hocam; Zafer kazanmış bir komutan edasıyla ayrıldılar yanımızdan. Bunları tekrar anımsayarak, kendimi Yüzüncü yıl parkına atmıştım. Yanımdan, bu günün üniversitelisi olduğunu sandığım biri geçiyordu. Kendi kendini, bulunduğu dünyaya kapamıştı. Dikkatimi o yüzden çekmiş olmalı... Kulağında dinlediği müziğin kulaklıkları, ayağında patentleri ile yürüyordu. Parkın içindeydi ama kimseyi görmüyor, kimseyi duymuyordu. Uzun süre arkasından baka kaldım. Sonra; bir zamana damgasını vurmuş, altmış sekiz kuşağından öğrenciler geldi aklıma. Hiç kimse bu kuşağı, Köy enstitüleri ile ilişkilendirmedi. Ama gerçek olan, bu kuşağın ilk öğretimdeki temelleri, Şerafettin hoca gibi Köy enstitülü öğretmenlerden geliyordu.
saygılar
...
Denizlerin toprağa düşmediği ve uçurtmaların vurulmadığı günler gelecek elbette , beyaz güvercinler uçuşacak gökyüzünde
Çok güzeldi
Kutlarım
TÜM YORUMLAR (2)