Okunaklı ile okunaksız, olanaklı ile olanaksız arasında kurulmuş köprülere benziyor hayaller. Kimi zaman çalınmalarından, kırılıp yıkılmalarından yakınıyor, mutsuz çığlıklar atıyoruz. Kâh derin ve sessiz bir isyana sürüklenip kızıyoruz; kâh hüzün şarkıları baş kaldırıyor yüreğimizde… Kim çalıyor hayalleri; neden ve nasıl çalınıyorlar? Hayal mi yoksa gerçek midir yitirdiklerimiz? An geliyor, istiridyelerimizde özenle sakladığımız nadide incilere arsızca uzanıyor yabancı eller.
Çalınan, belki de yalnızca gerçek!
Hayalsizlik, yitirmek midir kurgulanmış, beslenmiş ve büyütülmüş bir içselliği; gerçeğin efsunlu izdüşümlerini? Onlar ki sürmelenmiş kapı aralarından, kalbin pervazlarından sızarak, peyderpey doluşmuşlardı kişisel evrenlerimize. Eteklerini ruh ve beyinlerimizin ince oyunlarında savurarak, bilinmeyen bir âlemde sonsuza doğru raks ederek gizem oldular. Has benlerimizde oylumlanarak iç dünyalarımızın bayrak serenlerine dönüştüler. Bizi bize anlatan, “biz”ler oldular. Hayalleri düşürdüğümüzde, “biz”leri mi yitiriyoruz acaba?
(Bazı sorular çıkmaz sokaklara benzer. Orada yanıt aranır sadece. Asla bulunmasa da…)
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Hayalin içinde beslediğim gerçek...
düşerse hayallerim birer birer
kurtarılmış bölgelere dönüşür belki de
güzel bir fetih olur sonunda
ben benimdir
----
Sevgi ve saygımla
Bu yazı iki aydır 'Hayal' in yeni sayısını bekletiyor...Saygılarımla.
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta