Okunaklı ile okunaksız, olanaklı ile olanaksız arasında kurulmuş köprülere benziyor hayaller. Kimi zaman çalınmalarından, kırılıp yıkılmalarından yakınıyor, mutsuz çığlıklar atıyoruz. Kâh derin ve sessiz bir isyana sürüklenip kızıyoruz; kâh hüzün şarkıları baş kaldırıyor yüreğimizde… Kim çalıyor hayalleri; neden ve nasıl çalınıyorlar? Hayal mi yoksa gerçek midir yitirdiklerimiz? An geliyor, istiridyelerimizde özenle sakladığımız nadide incilere arsızca uzanıyor yabancı eller.
Çalınan, belki de yalnızca gerçek!
Hayalsizlik, yitirmek midir kurgulanmış, beslenmiş ve büyütülmüş bir içselliği; gerçeğin efsunlu izdüşümlerini? Onlar ki sürmelenmiş kapı aralarından, kalbin pervazlarından sızarak, peyderpey doluşmuşlardı kişisel evrenlerimize. Eteklerini ruh ve beyinlerimizin ince oyunlarında savurarak, bilinmeyen bir âlemde sonsuza doğru raks ederek gizem oldular. Has benlerimizde oylumlanarak iç dünyalarımızın bayrak serenlerine dönüştüler. Bizi bize anlatan, “biz”ler oldular. Hayalleri düşürdüğümüzde, “biz”leri mi yitiriyoruz acaba?
(Bazı sorular çıkmaz sokaklara benzer. Orada yanıt aranır sadece. Asla bulunmasa da…)
Bir hayal; herhangi bir hayal, ulaşılmazı tanımlıyor nedense. Gün gelip de gerçekleştiğine inandığımızda, sahici ve acımasız bir dünyanın sıradan mutsuzluklarına doğru tebdil-i kıyafet yola koyuluyor hemen. Bu da bir tür hayalsizlik… Ve haksızlık!
Ne yaman çelişki!
Yıkılıyor düş kaleleri o gün. Eleme gark oluyoruz. Dönüşüme uğramadıkları sürece kurtarılmış birer ülke olan hayaller; güçlü fırtınalarda bitap düşerek, dışımızdaki sahiciliğin sarp kayalıklarına vuruyor. Yangınları belleten; zalim, karmaşık ve zahmetli bir hesaplaşma dönemi geliyor sonra. Kurumuş göz pınarları kadar sancılı bir sayrılık dolduruyor yaşamlarımızı. Hayalsizliğin karanlık âlemine dönüyoruz gerisin geriye. Sert darbeler yiyoruz. İçimizin duvarlarına yapışıyor etimiz. Hayaller de kanıyor, ne yazık! Önce, esmerleşen dünyanın savurduğu balyozun ucunda; sonra köklerimize kadar işleyen soğuğun bıçak sırtında hurdahaş oluyorlar.
Kırılıyor hayaller, düşüyorlar.
“Biz” düşüyoruz, paramparça.
Evrilirken devrilmek gibi bir şey bu...
-ilk hayal düştü gökten
söz:
ayandon fırtınası
bir incir yaprağında buluştular
dumanı tüten aşklar yazıldı
düş ırmaklarına
sırrına dokundukça cayırtılı bir uçurumun
kalbinden kopartırcasına
büyülü zamanlardan kalmış imlâsız tümceleri
çöllere dönüş yolunda bir daha düştü
“son düşen”
sancıyarak dindirildi fırtına!
“Düştüm ah, üşüdüm” demek ne zordur! Ne zordur, sıfırdan başlamak her seferinde. Bir meczup gibi yeniden yaratmaya çabalamak hayal suyunun kimyasını hiç yoktan; nafile çırpınışlarla yüreğini yazmak oraya ve sonra, üzerine düş köprüleri inşa etmek. Ne çok acı çekilir rengini yitirmiş hayallerden… Kalp çarpıntısı ve bitimsiz özleyişlerle ne sık geziniriz azgınlaşarak bentleri deviren sulara teslim olmuş an(ı) lar köprüsünde… Ve gezindik defalarca. Kilitliydi çıkış kapıları. Biletsizdik üstelik. Hayallerden akseden erişilmez doygunluğun siyahî birer gölgesine dönüştük çoğu kere… Kül ve ateşten geride kalan; gözleri suya dikili tohum yaratmayı belletirdi oysa. Doğmayı ve doğurmayı bıkmaksızın…
Unuttuk! Suyu ararken tohumu unuttuk biz. Hayal tohumlarını… Üstelik yaşamaktı bunun adı. Yepyeni hayallere, hayata davet…
harfin kıyısında ey narin duygu
sevgili uçurum
şiire ağlayan bil ey!
soğuk bir intihardan
umarsızca kaçan kalbin
umutsuzluk atında
kedere tahvil olduk biz
“olanaksız” kalayım bırak
“okunaksız” oku böyle
eskitilmemiş ağrılarla ov
buzlaşan bedenimi
saf bir sıfat bağışla alnıma
bir haz:
“düş zengini”
isterse soğuk bir sızı olsun yolculuğum
kışkırtsın beni
ana rahminin perdesini aralayan
müphem bir hayal gibi
Düşleri suya yazmamak için yeniden, aklımı hayallere rehin veriyorum. Oysa acı ve gam mülkümdü benim. Yoldaşımdı. Duygu yine de tutuyor ellerimden. Aşkla ve isyanımla dağlıyorum an(ı) lar köprüsünü. Başkaldırı adına ne varsa bildiğim; zırh niyetine kuşanıp, kazan kaldırıyorum hayal yitimlerine.Tutunuyorum…
Kendimi sahipleniyorum, anla!
Ve masumiyet ve şiiri…
HAYAL Dergisi – Nisan -Mayıs -Haziran 2006, Dosya Yazısı, Sayı 17)
('GALİLEO' - Hayal. Yay. Ekim 2009, Sayfa 7)
Kayıt Tarihi : 14.6.2006 13:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Naime Erlaçin](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/06/14/dus-zengini-duz-yazi.jpg)
düşerse hayallerim birer birer
kurtarılmış bölgelere dönüşür belki de
güzel bir fetih olur sonunda
ben benimdir
----
Sevgi ve saygımla
TÜM YORUMLAR (2)