düş Yitiminde bir tutam umut... Dosya

Mehmed Sarı
620

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

düş Yitiminde bir tutam umut... Dosya

Mehmed Sarı

DÜŞ YİTİMİNDE
BİR TUTAM UMUT

ZULMUN YAKASINDA
Bakar bir çocuk
gözbebeklerine insanlığın
bin yıllık nefretle bakarcasına,
Kirpikleri öfke yalımı
dipsiz bir uçurum gözleri,
Düşleri açlıkla pençeleşir
tutsak alınmış topraklarda,
Beyni karanlıklarla,
Zulmun yakasındadır elleri...

13/7/2011
Melbourne

HALIMIZ HAL DEĞİL

Halımız hal
yolumuz yol değil,
Dağılmış göçümüz
dünyanın dört köşesine.
Ne öteki berikini dinler
ne beriki duyar diğerlerini
Ellerimiz uzak biribirinden
Dolaşıyor dillerimiz
bir ziftli urgana
kıyamet nöbetinde,
Ekseni belirsizlik ufkumuzun
bir türlü gelmiyor tünelin sonu
dönüyoruz durmadan o kör döngüde...

3/7/2012

HANGİSİ ALAMAN

Kerduganı dinliyorum
sahibinin sesi makamında
dönüyor kırık plak,
Üfürüyor miting meydanlarında,
Davuşa uluyor kapısında komşuların
ecdadı Adolfo - Benito tarzında,
Etrafında binlerce rambo
etrafında bir sürü besili çomar,
Çemkiriyor durmadan çocuk bahçelerinden yana,
Hırlayarak dolanıyor üniversite kapılarında
Köpürmüş kan saçılıyor ağzından
ne zaman rastlarsa bir modern bayana
nerede görürse bir aydın insan..!

Kerduganı izliyorum
sahibinin sesi makamında
dolaşıyor televizyonlarda hortlak,
Hırıltıyla çıkıyor gırtlağından sesler
lağım gibi kokutuyor sözcükleri
yüz dediğinin yetmişi yalan,
Binlerce göbels doluşuyor ekrana
olanak yok ayırmaya birinden ötekini
hangisi pentagon oğlanı, hangisi alaman..!

30/12/2012

KESİNLİKLE

Bu karanlık böyle gitmez inanın
ay yüzlü çocuklar doğuracak yarına
kahrı yüreğinde taşıyan bacılarımız,
Görülür hesabı zulmün, talanın
çekilir güneşe bir allı bayrakcasına
alnımızda kurşun yarası acılarımız...

9/9/2011
Melbourne


KESK U SOR U ZER

Sevilay’a

Bakarsın günün birinde
yeşerip boy atar o umut aniden
dört ufkunda birden
ol Kurdi coğrafyanın
açarak kar çiçeklerince her seher,
Ve dalgalanır nazlı nazlı yüceltilerinde
yıldızlarla öpüşen görkemli dağların
cıvıl cıvıl bir Newroz gününde
ve bir ak güvercin güzelliğinde
kesk u sor u zer…

9/10/2011
Melbourne

KİTABIN ORTA SAYFASI

Özgür ve üretken kılabilmek için
gelecek günlerimizin ellerini,
Dişle, tırnakla söküp atmamız gerek
Sermaye sultasının dikenli tellerini!

14/6/2011
Melbourne

KÖR BİR BIÇAKLA
BİÇİLDİ BAĞRIMIZ
-Janet Kohen’in ardından

Selamlaştık uzaktan
çok yakın bir dostlukla
ve sen aniden bırakıp ellerimizi
düşüp gittin dönüşsüz bir yoldan,
Anasız bebekler gibi kalakaldık boşlukta
kör bir bıçakla biçildi bağrımız ortasından...

12/11/2012
Melbourne


KÜRDİSTAN

Kürdistan,
Mazlum halkların ana rahmi
Kanlı düzenlerin zifiri gecelerinde
yolun sonundaki özgürlük ışıltısı,
Sızlanışı ezilmişliğin çok eski bir ağıt gibi
sürüp gelen çağlar ötesi karanlık zamanlardan,
Kanıyor şimdi yerin- göğün
kanıyor yüzyıllardır dört bir yanından,
Sağın-solun,
önün-ardın
eli kanlı,
ağzı salyalı
yeminli düşman...

Ol düşmanlar ki,
karanlık güçlere tapan
ve güçsüzlere kabadayılık yapan
kan emiciler uşağı çapul çakallarıdır,
Ol düşmanlar ki,
yoksulluğun üzerinde fink atan
kara kanlı leş kargalarıdır...

Kürdistan,
Yiğitliğin çözülemeyen diz bağı
mertlik ve dürüstlüğün toprağı
suların kızıl çağlayanı
sönmemiş volkanı dağların
kadim vatan...

Kürdistan,
kara zulüm
kara zindan
kara çizmeler altında inleyen vatan,
Yüreğimde doğarsın yaşama her sabah
şafakta şavkıyan yıldızların gibi
sevdanla can veren ölümsüz kızların gibi,
Yüreğimde yükselir başın maviliklere
yüreğimde doğar her sabah
özgürlük güneşi dağlarından...

Kürdistan,
Çapulcu devletler işgalinde
kan ağlayan koca ulus, koca vatan,
Ölümüne sık dişini
ve dik tut başını düşmanlara inat
tıpa tıp yüce karlı dağların gibi
tanklarla güreşen kahraman çocukların gibi,
Bu zulüm bitecek unutma
yıkılacak bu kanlı zindan,
Kan ve sabırla yükselmiştir hep
özgürlük abideleri
hak yenecektir haksızlığı en sonunda
gün gelecek atacak ufkunda tan
ve mutlaka kahrolacak düşman...

23/11/2011
Melbourne

KÜRT KIZLARI

Kürt kızları
güzel bacılarımız,
Dağlarda bayrak
sokaklarda bayrak adınız,
Zulme karşı silahısınız halkın
özgür bir gelecek için akıyor kanınız.

Kürt kızları
güzel bacılarımız,
Bu kavga onur kavgasıdır
kara suratlı bokböceklerine karşı,
Andınız halkın beynine kazındı
yüreklere işlendi inancınız,
Yakındır kahrolacak
zulmün sultanları muhakkak,
Sizlerse yaktığınız özgürlük ateşiyle
geleceğin burcunda dalgalanan
birer kızıl bayrak olarak kalacaksınız..!

10/1/2013

LAĞIM KODAMANLARI

Somuruyorlar yerin
derinliklerinden
içiyorlar okyanusların dibinden
kömürü, petrolü, gazı
ölüm çöküyor berrak sulara,
Lağım kusuyorlar insanlığın geleceğine
dumanla kararıyor gün
zehirle kaplanıyor hava.

Para dolduruyor havuzlarını
günlerini, aylarını, yıllarını
kışlarını, baharlarını, yazlarını,
Para yaldızlı bir mabet alınlarında
Parayla aralanıyor kanalları apışaralarının
Parayla kutsuyorlar oğullarını kızlarını...

Hayalleri düşleri
umutları sevinçleri paradır
geçmişleri ve gelecekleri para,
Yatakta zevklerini bekleyen
tasada sığındıkları sıcaklığına
paradır sürekli seyrettikleri manzara...

Emiyorlar yerin dibinden
içiyorlar denizlerin derinliklerinden
Sonra
uygun olarak edep ve etiklerine
ve edercesine geleceğin içine
yelleniyorlar siyanür toplarıyla,
Ağızlarından zehir püskürtüyorlar
arkalarından mağma
dağlara, ovalara, sulara...

İğrençlik akıyor yüzlerinden
nefesleri irin kokuyor
Yalan, riya, üçkağıt
ve küstahlıktır bütün marifetleri
dedelerinden kendilerine miras kalan,
Devletleri, hükümetleri
eli kanlı silahlı güçleriyle
ağızları gemli haber vericileriyle
inliyor yaşam
lağım kodamanlarının sultasından,
Yeyip, yalayıp, yutup
kemirip, emip, sömürüp
bırakıyorlar pisliklerini insanlığın bağrına,
Kara zehir altında boğuluyor gelecek zaman...

30/6/201
NAGASAKİ/HİROŞİMA

Aradan onca yıl gelip geçti
onlarca acılı kuşak değişti,
Ölüm ışınlarıyla kül bulutları
bir utanç lekesi göğün alnında,
Hiroşima kanıyor daha....

Sırtlan salyalarıyla sokaklarımızda
postalları gangster taburlarının,
Can pazarlarında banka kasaları
Kanlı washington kodamanlarının,
Kemrilmekte gömütlerimiz azılarıyla
Aradan onlarca yıl gelip geçti,
Nagasaki yanıyor daha...

6/8/2012

O BİR FIRTINAYDI
-Ulrike Meinhof’un anısına

O bir fırtınaydı
geldi sevda şarkılarınca
uğuldayarak,
Gitti sarsarak
toplumun ağır uykularını,
Döküldü güneşin altına
çürük kokular salarak etrafa
kapitalizmin kanlı suratı..!

23/11/2012

OKŞAMADI TOPRAĞIMIZI BAHAR

İskelet dişli dağların bağrında
taş ve kerpiç yığınlarında
geçmek bilmedi bir su içimlik anlar,
Kara duman gibi çöktü yaşamın üstüne
kurşun olup saplandı üç günlük ömrümüze
dert ve eziyet yüklü yıllar.

Her canlı aşık doğar yaşama
ayrılmak istemez bir an
yaşam denen sevdalının bağından,
Biz yaşamı yaşayamadık
gülmedi yüzümüze bir kerecik
uykuda bebek güzelliğinde,
Olmayıp tadamadık kırmızı yanağından.

Görev bitsin
eziyet yetsin
ve yıldızların şavkı
şafakları sulara düşsün diye,
nefesimiz sinsin göğün nefesine
terimizi toprak emsin diye
didine didine kanattık günü,
Okşamadı toprağımızı bahar
kapladı ömrü kurşundan kubbe
asırlık yıllar bitti, bitmedi karanlıklar..!

1/1/2013

ÖLMEYEN

Hep bizler var idik
ellerimiz aleti
kavradığı günden beri
yaşam denen zulmun
dönen çarkında
çatlayan beynimiz
ve kanayan kollarımızla,
Bugün de varız
ve yarın da var olacağız
ayaklarımızda toprak
başımızda güneş
ve gözlerimizde yıldızların ışıltısı
kaybolmadıkça…

15/1/2012

ROBOSKİ ÇOCUKLARI

Biz çocukluğumuzu hiç yaşayamadık
Ne sımsıcak aşımız ocağımız vardı
ne oynayacak oyuncağımız,
Ne okul yüzü gördük
ne büyümeye bulduk zaman,
Gün zindanda tutsaktı
kurşun altındaydı zman,
Yürüdü adımlarımız ekmeğin ardısıra
daha ilkokul çağında,
Ve bir akşam karanlığında
bombalarla parçalandı
çocuk bedenlerimiz
parçalanmış yurdumuzun ortasında!
Leş kargası kanlı katillerin emriyle
34 yerinden kanadı toprak
34 anıt olup dikildik geleceğin bağrına
yaşansın diye özgürlük
ve bombalanmasın diye çocuklar bir daha!

28/12/2012

SOLUYOR ÇİÇEKLERİMİZ

Soluyor çiçeklerimiz
eli-kolu bağlı
kurşun kuşatma altında
emsiz
ekmeksiz
güneşsiz
dört yanımız kapkaranlık zindan.
El kol erişemiyor bir türlü
zulmun çarkını durdurmaya
küstah bir bayrak gibi sırıtıyor an,
Kurşuna dizilmekte gelecek
kan ırmaklarıyla akıyor zaman,
Soluyor göz göre göre
gidiyor elimizden ecelsiz
yer demir kesilmiş gök bakır çoktan,
Kanıyor yüreklerde yara
ve zafer gösterisinde düşman,
Ah ulan!

23/10/2012

TANSİYON

Durduk yerde
ve birden bire
tırpanlayıveriyor sinir sistemlerimizi
postayla gelen anlamsız bir ödenti,
Kitabına uydurulmuş bir haracı
tekelci sermaye sisteminin
ceberrut devletinin,
Bir taksit gecikmesi
ya da trafik cezasıyla örneğin
veya televizyonda Göbels marka bir haber.
Bu kaosta, bu kirlilikte, bu rezaletinde
resmi ve hukuksal utanmazlığın,
Bu altüst edilişinde yaşam düzlemimizin
ve doğanın emile emile
aç ve buruşuk bir memeye çevrilişinde
çapulcu düzenin çakallarınca,
Ama bunlar birşeycik sayılmaz henüz
asıl sen öteki durumlardan haber ver.

Çırpınıyor en kutsal şeylerimiz
ne varsa yaşama, güzelliğe ve geleceğe ait olan
kuduz ve kanlı dişler arasında

Ekmek isteyen yoksulluk
özgürlük isteyen tutsaklık
bilim teknik isteyen eğitim
ve kara yerin dibinde
ve kızgın çarklar arasında
yaşamı yaratma kavgasındaki
gündüzleri geceler gibi karartılan emek ordusu,
Kurulmuş robotlarca saldırıda sistemin silahlı sürüleri
ve televizyonlarda
ve gazetelerde
ve kürsülerde
hakka, adalete ve insanlığa karşı
kaba küfür gibi sırıtmakta hergün
sermayenin ağzı salyalı politik sözcüleri...

Durduk yerde
ve birden bire
öfke beynimize tırmandırılmakta
sonrası stres, sinir, kendikendine işkence
Emek sistemi yenildi ya şimdilik
revizyonist elebaşıların ihanetiyle,
Kan basıncı yüzseksene vuruyor damarda
kalpde doksandokuza,
Gemi azıya aldı asalaklar sistemi iyiden iyiye
kapitalizm kaçırdı edepsizlik kantarın topunu,
Talan ve zulüm sancılarıyla inliyor gelecek
Sen gel de sulama şu düzenin soyunu sopunu...

4/10/2012



TEK PUSATLI KAVGA
Döğüşteyim
tek pusatla şimdilik,
Düşman el koymuş
bizler ağır uykuların köründe
sürünürken, bütün olanaklara,
Düşman düzenli saldırıda
ekmeğe, kitaba, aşka, onura...

Düşman gözü kara,
karnı doymaz bir eski çağ hortlağı,
Düşmanın tinsel ve ırksal salyası
şap illeti gibi çürütüyor toplumun dimağını,
Tek pusatla döğüşteyim şimdilik
apoletli, diplomatlı, bankalı ve borsalı
yarını yok eden düşmana karşı.
Kulaklar sağır,beyin uyuşuk, gözlerde mil,
kilitlenmiş karanlığa ayaklarım, ellerim,
Yok başka umar kavgadan öte
Kimin tabanına batarsa çivilerim
ve kim etik bulmazsa stratejimi
indirip şalvarını ol at sineklerinin de
otomatiğe geçiyor sövgülerim...

4/7/2012


TÜRK MALI ADALET
Kanlı bombardıman altında
35 yerinden kanarken yüreklerimiz,
Ve dünyanın dört bucağında
bağırırken insanlar adalet diye
katillerin sırtını sıvazlayıp
mağdurları tutuklamakta
Türk Malı adalet,
Alçaklığa bakın siz..!

10/1/2012

ULUDERE
VE SAHTE SINIRDA
35 CİVANPARE

Yüreğimi salıyorm insanlığın ortasına
kana bulanıyor yapay sınır boylarında
35 civanparesiyle Kürt halkının,
Işıtıyor kanlarımız karanlıkları
Kerbela susuzluğu değil bu yangın
değil sinede hançer yarası
gökten dökülen bombalardır
kuduz çakallarca
kanayan bağrına ilhak edilmiş welatın...

Öfkemi salıyorum üzerine
kanlı çapul karargahlarının
kanayan bir yumruk gibi sıkılı,
Dönüyor dört ufkunda dünyanın
Döğüşüyor safında mazlum halkların
insanlık sicili kirli olanlara karşı...

Yüreğim kanıyor ol Kürdi coğrafyanın
dağında, taşında, toprağında,
Yüreğim kabuğunu çatlatmış bir kızıl nar
eski Ermenistan yaylasında,
ve neredeyse unutturuyor bana
kendi yoksulluk ve ezilmişliğimi
başıma devlet diye diktiğim
yüksek söylemli alçak dikta.

Yüreğimi salıyorum insanlığın ortasına
kanıyor ağıt ağıt
Vanda, Maraşta, Şırnakta.
Öfkemi yolluyorum
Yok karşımda
düşmanca namuslu bir düşman
sinsi bir kalleşlik sarmış dört yanı
öfkem kanlı tuzaklarda kan ağlamakta..!

31/12/2011

UTANÇ

Artık kaldıramaz oldu yüreğim
ulusal utancını
ırkçılıkla övünme rezaletinin,
Ve artık söyleyemez oldum adını
her tür kepazeliği bayrak diye
gönderine çektirten milletin.

El koymuşlar
bizim namımıza
hazine bulmuşçasına
adımıza, sanımıza çoktan
bir takım asimilasyon yaratıkları,
Onlar bulunuyorlar başında
kadim Anadolu halklarına karşı
başlatılan haçlı seferlerinin,
Onların imzaları var altında
insanlığa karşı işlenen bütün yezitliğin...

Onların elinde
mazlum halkların boynuna üşürülen
soykırım kılıncının kabzası,
Onlar hırlaşıyorlar kanlı dişleriyle
sınır boylarında komşularımıza karşı...

Onların işgalinde
göbek bağı bulunmadıkları
bu fukara coğrafyanın dağı taşı denizi
her parçası, her dilimi onların işgalinde,
Ve onlar sayesinde
sokak etleri gibi satılıyor
yurdun ve milletin onuru emperyalistlere...

Soy-sop, din-iman, milliyet
ağularıyla karartıyorlar gözlerini geleceğin soysuzlaştırılmış ordunun
bu utanmaz şövalyeleri,
İşte bundandır ki
utanır oldum artık ben
kendi ulusal adımla tanıtlamaya kendimi....

19/8/2012

UYAN

Uyan!
Yenilensin belleğin!
Unutma Zonguldak’ı, Tarişi
ardında Kavel direnişi
ardında 15-16 Haziran..!

Uyan!
Yenilensin belleğin!
Senin
servetin
emeğindir,
İnancın, namusun, ulusun
emeğindir vatan..!

Uyan!
Yenilensin belleğin!
Kulak ver kaptanın sesine!
Yoktur kaybedecek hiç bir şeyin
Yeter beynini ve kol gücünü
günlük yaşamın zincirinde
kanata kanata harcaman!

Uyan!
Kovanından çıksın arı!
Yaşam çiçeklensin yeryüzünde
gelincikler donatsın kentleri, kırları!
Ve unutma tüm insanları
senden başkası değildir kurtaracak olan..!

29/11/2012

YENİ TÜRK NESLİ

Öyle bir nesil yetiştirdiler ki
ağzından dilinden yalan dökülür,
Öyle bir nesil yetiştirdiler ki
çobanı bırakır, kurt ile yürür...

4/7/2012

YOKTU BAŞKA UMAR

Bir kızıl ikindide
doldurup gözlerine güneşi
dalarcasına berrak düşlere
saldırır gibi avına kuşlar
geri dönüşü olmayan bir yolda
kapıp dizginlerini kavga atının
göğüslerini gere gere,
Ve türküleri dillerinde ortakların
“bir elim harmanda bir elim kanda”
kamçıladılar atlarını karanlığın gözlerine.

Bir şafak vaktinde
uyandı toprak
gün vururken dağlara,
Acılar sarmıştı dört yanı
irin bağlamıştı bedende yara,
Uğuldadı zamanın rahmi
haykırdı öfkesini kusarak
küflü gecelerin suratına,
Kükredi damarda çağlayanlar
Kırarak karanlığın paslı zincirlerini
yürüdü paryalar
el ele verip güneşli yarınlara...

29/12/2012


YOL
Acılarımızı vurduk yollara
kanayan yalnızlığını yılların
kavga odudur bağrımızda yanar,
Sevdamızı döktük engin sulara
ardımızda boğuluşu küflü karanlığın
sağımız solumuz güneşli dağlar.
Dizde sızıltısı yaşam yorgunluğunun
bizleri duraksatmıyor artık
dağılan düşler, dökülen kanlar,
Yürekte kanayışı sızım sızım
Sürünür yerde bir yaralı kalabalık
Kavga meşakatli, menzil uzun
önümüze barikat kurmuş yollar...

21/11/2012

ZAGROS NERGİSLERİ

Canına kurşun değsin
onur dışı kişisel özgürlük düşünün
bayraklaştırırken dağları
gök kızların dökülen kanı,
Binbir renk
çiçek
gibi açarken
çocuklarımızın alnında
düşman kurşunları!

Bakarsın bir gün
serer sevdasını işte böyle
güneşin koynuna altında göğün,
Silahının ağzında tüter bacası,
“pır pır eder namlusunun ucunda
bir ak güvercin”
Açar karlı dağların kuytularında,
Salınır karakışın göbeğinde,
Onlar Zagros nergisleridir
onlar özgürlük meşaleleri,
Sevdalarıyla yeşerecek toprak
sevdaları güzelleştirecek gelecek günleri..!

4/1/2013

GERİLLA ŞAFAĞI
Sen ışığısın karartılmış yurdumuzun
Güneşten once doğarsın dağlarımıza
Rüzgardan once okşar nefesin sabahımızı
Alevlenir yaşamın tüm ufukları
ışır kara bahtı öksüz welatın
biter kabuslu geceler atar tan,
Sen kanayan şafağısın
yeniden doğuşumuzun
Toplar kucağına yarınlarımızı
okşar yüreğimizi o kutsal ana
sarıp sarmalayarak özgürlük lorisiyle
soyunur toplum karanlıklardan…

4/1/2013

GERİLLA HÜZNÜ
Ateş altındadır her zaman
şehirleri, köyleri, evleri
taaaa kıral Dehaktan bu yan
Zerdüşt toprağı bu tutsak yurdun,
Dağlarda bomba volkanları
Yağmurda, karda, doluda
yanar ekini, toprağı, ormanı
yanar havası, suyu, can damarları,
Kan akmaktadır ırmaklardan
gökte kara kuzgun zırıltıları...

Ve anıtlık önünde bir yağız yiğit
yirmi yaşında bir civanpare,
Tüfeği omzunda da yüreği yıldızlarda,
Bir damarı Ant dağlarından
Che Guevara çağlayanı
bir damarı demirci Kawadan
kadim başeğmezlik zulme, zorbaya.
Bakar içli ve anlamlı
bakar bir uzak dünyadan inmişçesine,
bakar yüreğinin bahçesine girmişçesine
bakar anıt gömütlerin yazıtlarına...

Her taşta üç renkli bir gül destanı,
Yeşil, kırmızı, sarı
Bir ışıklı yıldız,
solmaz bir gül dalı
ve bir yangın yeri memleket haritası....

Anıtlık önünde bir yağız yiğit
nefes nefese koşarken özgürlüğün ardısıra,
Aniden duruvermesince yüreğin
derin ve içli bir duyguyla,
Çıkıvermesince uzun bir yolculuğa algıların
ve birdenbire acıyla, öfkeyle kahırla...

Dağlarda yangın alazları
ve gökler zırıltısındayken kara kuzgunların,
Anaların bağrında cehennem çukurları
tutuşturur geleceğin kıvılcımlarını
gözaklarında alfabesiz çocukların...
Ve bakar bir yağız yiğit
yolu üstüne düşmeden daha
kendi geçmiş ve geleceğine,
Bakar özgürlük yolunun üzerinde
hüzünlü, gururlu ve irkilerek ansızın....

9/9/2012

DÜŞ YİTİMİNDE
BİR TUTAM UMUT

Bu nefessiz külrengi göğün altında
ve talanıyla kara gölgelerin güzellikleri
hiç bir zaman kararmayacaktır umut
sevda yürekte kızıl kor gibi harlandıkça,
Gün doğmasa da karbonlu sabahlarımıza
gözlerin doğar ışıtarak kararmış gönülleri
en umarsız zamanında düş yitimlerinin
ve döğüşen geleceğimiz için durmamasıya...

Engin denizler bürür gönlümüzün ufuklarını
sönerken sularda gülücükleri
masal akşamlarıyla peri kızlarının,
Yıldız mahşerlerinden bir top aydınlık
ve ay ışıklı sulardır bize geri getiren
o esrik esintilerini
çağıl çağıl gönül pınarlarının...

Balık bacak kızları yoktur artık
ilk maceralarından deniz korsanlarının,
Söndü tılsımı elekronik gözlerimizde
kuruyerde düşlenen saray masallarının.

Ve işgal eden
yürek çırpıntılarıyla yeniden ve yeniden
gönül deryamızın ışık tayfından adacıklarını
senden başkası olmayacaktır asla,
Gül yüzün ve gülen gözünle
sürüm sürüm süründüren özlemin
bir bakışta bin kez öldüren hüznünle
güneşli yarınlarımızın esen bağında,
Çatlatıp kabuğunu grinin
maviş enginliğiyle uzak suların
yollayacaksın sevgilerini sonsuz ve derin
yeni bir yaşamın patlayan tomurcuğunca...

9/6/2012

DÖVLET

Şeytan giriyor koltuğuma
ateşliyor dilimi
sen dövlet diyende,
Asker polis
yargıç savcı
general başkan
kan doluyor beynime.
Hele o utanmaz başbakanlar
iç bakanlar, dış bakanlar, kıç bakanlar,
Hele insanların gözlerine
baka baka yalan kusanlar
Hele televizyon ekranları
İrili ufaklı şerefsizler tayfası
Zayıfa kükreyip
güçlüye kuyruk sallayanlar
Pentagon tasmalılar
Nefesleri Beyazsaray osuruğu kokan
tüm ırksal ve dinsel salyalılar
.............................
Sen dövlet diyende
öfke sarıyor gözlerimi
kan sıçrıyor beynime
şeytan süngülüyor ellerimi!

28/6/2012


DEMİRCİ KAWA DESTANI

Körüklendi öfke zulmün kanlı kırbacıyla
halkın ağıtları vurdu yüreğe
demir tava geldi
çocukların çığlıkları
ve feryatlarıyla bağrı taşlı anaların,
Ardımızda
ölüm karanlığında
çekilmezliği budanın, brahmanın,
Demir tava geldi
eridi kar
tarlaları yaşam bürüdü
gönüllere sevgi yürüdü
Örste balyoz
yürekte köz oldu onur
Gülümsedi özgürlük çiçeği
mavi göğün altında kanayan ellere
Yaratan kolların kudretince görkemli
acılı, sevdalı ve utkun bir bayrak gibi
dalgalandı esintisi kawanın alevden önlüğünün
can çekişirken cesedi yerde kutsanmış ölünün...

Ne efsaneler bir nefeslik yaşam sundu
yaratan gücün esenliğine
ne tanrılar, dinler ezilen insanlığın geleceğine
Ülkeler kan gölekleriydi
kralların gözüdoymaz mülkiyet hırsından
insanlar kölesi toprak hırsızlarının
çocuklar turfanda kurbandılar,
Zulmun kırbacıyla inlerdi dağlar
Ateş dile geldi günün birinde
sular kükredi yıkarak bendini
önümüzde kara kanlı barikatları
musa, isa, muhammed mavallarının
bizde cenaze matemleri, onlarda şaşalı düğün
oturduk orta yerinde çırılçıplak ertesi günün....

Dört yan düşmandı
kan deryalarında yüzerdi
şatafatlı gemileri kıralların, tanrıların,
etimizde kızgın demir tünelleri daha
acıyla, ağıtla kabardı yürek
sevdası vurdu güneşin alınlara
ilk neşter atıldı ocağına kara körlüğün
ve körüklendi ateşi özgürlüğün...

13/10/2012

BOZKIRDA GÜL SUSUZLUĞU

Serimize sevda düşmüş bir kere
çöle dönmüş yangın yeri tenimiz,
Karanlığın bağrında kaynayan katran kuyuları
Kör yüreklerde inleyişleri geleceğin
ne bir yıldız ışıltısı düşlerimizle kucaklaşan
ne neltem esintili mahmur sabahlar
kemiriyor sessizliği mezarlık böcekleri,
Ve sen yitirdin sevincini toprağımızda
Susuz bırakılmış mor bir gül tomurcuğu gibi...

Artık kahırlı bir bozkır yalnızlığı günlerimiz
Göklenguyı sazlığının sızlanışında,
Orta yerinde erken bir haziran kuraklığının,
Solmuş umutların gırtlakta tıkandığı
yıldızsız şehir akşamlarının altında
ve örümcek ağı bir ressam tablosu toprağın alnı
kurutuldu tomurcukları sabahlarımızın...

Öylesine içten içe çürüten
emsiz ölüm afeti sevdasızlığı yüreklerimizin
Simpson çölünde kavrulan bir Şubat gününde,
Oysa toplumsal bir sevişmeydi yaşam
yokla varı bölüşmeydi,
Şimdi ateşli silahlarla kötürümleşmiş
bir geçmiş sürünür ayaklarımızın dibinde...

Gecede tek başına bir yıldız yalnızlığı ömrümüz
Bozkırın ortasında taze gül susuzluğu
erken yangınında kurak bir haziranın,
Kardelen baharı muştulamaz doruklarda
Şubat alazında kıpkızıl Ayerrock kayalarının
gölgesi serinletmez çatal dilli kertenkeleleri
Bürümez stepleri çiçekli çayırlar
Yavru ceylanların kan kokusunda geleceği
burunları kanlı kedi köpek soyunun
Yaşamsızlığın gümrük kapıları ölüme gidilen
banka kodamanlarının
elleri silahlı çomarlarının
üstüne üşüştükleri petrol alanları,
Yer kapkara zift
gök kapkara duman
ne zaman kurtulur kimbilir
sabahın cıvıltıları
baharın efil efil esmesi yüreklere
ve masmavi ufukları göğün
kanlı sultasından
adına banka denilen tefeci canavarın...

Gecelerimizi aydınlığa ulaştıransın
Yolumuzu yare kavuşturansın
Sönmeyen umutların gelincik sevdası
dünümüzü yarınlarla kucaklaştıransın,
Kanayan gecelerin bağrını delen
güneşli düşlerimizin allı goncası
kopsa da bounumuz zulmun darında
yeşertir gözlerimizde ölümsüz gülüşleri
kum deryasından uzarcasına göğe dalların....

Uyanırız bir sabah
doğanın ağır sessizliği inerken yüreğe
bomboz tablosunda erken bir haziranın,
Geceden kalma küf kokularıyla çürümüşlüğün
ve ufkun ötesinde daha paramparçayken gök,
Bir mor gül açılır gündoğumlarınla
uzatarak kollarını yaşanmamış günlere
serinletir yanan tenini kalan zamanın...

15/7/2012

BEDREDDİN BABA

Ah, Bedreddin baba
sen gideli bu yerlerden
neler geldi başımıza, bak neler!

Havamızı zehirlediler
adına devlet denilen
banka sermayeli gangsterler,
İpoteklediler yaşantımızı
ücretli kölelik sistemlerine
petrolle, kömürle yaktılar yarını,
Ve bize karşı kullandılar
çalınmış servetin gücüyle
kolumuz ve beynimizin ürünü
bilimi, kültürü,yaşam araçlarını...

Şimdi yollara mühür basmaktadır zincirlerimiz
Gözlerimizde renkli gözlükleri aymazlıkların
Yüreklerimiz kararıp durur ilahi ağularıyla
tüccar tanrıların yarattıkları kutsal vaizlerin,
ve bizler altıyüz yıldır iptal edemedik daha
yasalarını yer yüzünde milletler ve mezheplerin!

Ah, Bedreddin baba
sen gideli bu yerlerden
neler geldi başımıza, bak neler!

Karartıldı güneşimiz
Sularımızı kirlettiler
Toprak yaralı,
İnsanlık felç içinde
Çöle çevirdiler bitek ovaları,
Temizleyemedik sivrisinekleri
büyüyor bataklık toplumun bağrında,
Ve pazara sürdüler
aklı, erdemi, arı, edebi
koyun olarak düşünüyorlar insanları...

Şimdi meydanlarda gövde gösterisindedir
onlarca sahte peygamber dünyanın dört bucağında,
Çocuklar ipe çekilir adalet diye diye şafakleyin
Ve güçlü parazitler korkak tavşanlar gibi avlıyorlar
petrol aşkıyla Şeyh ül İslam dünyasında yoksul vatanları
Sahtekarlık alkışlanır oldu ahmaklar ve alçaklarca
Doğruluksa dardadır daha Serez gecelerinden buyana
Ve haramiler kesmeyi bırakmadılar bir türlü yolları!

Ah, Bedreddin baba
sen gideli bu yerlerden
neler geldi başımıza, bak neler!

Ve biz daha baldırı çıplaklarız
avamız, ameleyiz, ırgatız
ve daha kara çarşaf içinde
dayakla öldürülmekte kadınlarımız,
Dev birlikler halinde çalışarak
dev gibi yığarken servetleri emeğimiz
köşe başlarında açlıktan ölmekte çocuklarımız.
Kaçlarca huruc eyledik güneşin altında
kaçlarca yapıştık pis boğazlarına
kan emici keneler soyunun,
Ve utkuyla diktik emeğin al bayrağını
dünyamızın tepesine uzunca yıllar,
Fakat bozuldu birliklerimiz
düşlerimiz çatallaştı
ağu karıştı bala,
Olmayıp bozamadık düşmanın tuzaklarını,
Bir türlü geçemedik başına yaşam suyunun...

23/12/2012

ANITINI DİKTİK
YÜREKLERİMİZE

Anıtını diktik yüreklerimize
bayrak diye dalgalanmakta
alın terimizde direncin,
Sokak gösterilerinde anaların
ve işçilerin
ve kadınların
ve gençlerin
ve tutsak edilmiş halkların
ekmek, özgürlük ve gelecek
direnişlerinin en önünde
döne döne döğüşmektedir ellerin...
Anıtını diktik yüreklerimize
Gözlerinin ışığıyla uyanmakta
bahar sabahlarına çocuklarımız,
Çöplüklerimizden çıkmasa da daha
üniformalı kargaların gagaları,
Devrim goncalarının
gülücükleriyle aydınlanacaktır yolları
geleceğe yürüyen neferlerin...

12/12/12

ANILAR /1
M. Saygılı için

Gülmüyorsun hiç
bulamamış gibi yerinde
zaptolunmaz gençlik çağımızı,
Gönlün gölgesi düşmüş gözlere
anılarda kırılmış düş izleri
hüzün bürümüş dağlarımızı...

5/1/2013
Melton

ANILAR /2
-Kesorn için

Bir koruluk ortasındaydın
Akdeniz çamlarından oluşan
ve yarı bulanık bir göl kıyısında,
Ayırdında bile değildin belki sen
yepyeni bir kuşak kanayışındaki
engellenemeyen değişimin
tatlı bir ağrı gibi dolmasını gönüllere,
Belki de basmamıştı henüz
düşlerinin ayakları gelecek günlere…

Oysa bende
yanardağ kadar harlıydı daha
çırpınarak tükenişi gönül çağıltılarının,
Ve kesilip bitmesi tozlu yol serüvenince
kurutarak damarlarını sevda pınarlarının…

12/1/2013
Melton

ANILAR /3
Meral için

Daha o günkü gibisin işte
Uzakta bir serapsın
ücra bir yıldız gecenin köründe,
Gönülde meltem esintisi
yanan duygulara
akdeniz gecelerinden...

Daha o günkü gibisin işte
Yalım yalım tüter hasretin
çöl güneşi gibi vuran gözlere,
Başımda o eski kavak yelisin
Ve bir yavru maral
sürükleyip götüren yüreğimi
karlı dağların yalçın yüzünden...

19/1/2013
Melton

ANILAR /4
Bekir için

Aradan yirmibeş yıl geçti
Sen daha muhabbetimdesin,
Bakıyor gözlerimin bebeğine
karıncalı bir uzak aynadan
mahsun mahsun
kırk yıllık şarap kıvamında
kalbinin gülüşüyle ışıklı gözlerin…

27/12/2003

ANILAR /5
Onbeşler için

Daha
ogünlerdeki kadar
karanlık günlerimiz,
Kimimiz boğazlanıyor
ırkçılığın kuduz cellatlarınca
işkence altında inliyor kimimiz..!

28/1/2013

ANILAR/6
-Zeliş için
Yine kayboluverdin ufkun üstünden
ne ayın ipek çiseltisinde sulara düştü suretin
ne izin kaldı dağların simetrisinde
ne de durup gülümsedin dönüşsüz ayrılıklar gibi...
Nerelerdedir kim bilir şimdi
o ilk günkü gibi dalgalanması yüreklerin
ve gözlerdeki alkor kıvılcımlanışlar,
Bastırıyor geceyi ağır bir hüzün
Yokluğun boğuyor yürek bağını hıçkırıklar gibi.

4/2/2013

AKŞAM HÜZÜNLERİ

1

Gün battı
kanguru adalarının ardından
hüzün dalgaları bırakarak gerilerde,
Ve donup kaldı tozlanmış pencerelerde
ölgün ışıkları durağanlığın.
Ve sonra ağır ağır
ve sonra sinsice
çullanışı karanlığın yaşam üstüne,
Yetirmez günlerini yar bekleyenlerin
yol uğratmaz sevgilinin köyüne,
Boğar duyguları kara dumanla
deler yürekleri paslı hançercesine
keskin sancıları yapayalnızlığın...

21/7/2012

AKŞAM HÜZÜNLERİ

2

Gün battı
yitirdi şarkılarını börtü böcek
dürüldü karanlığa kuşların kanatları
matem bulutlarınca sardı sineyi yalnızlık,
Oyar canevinden ipincecik sancılarla
işler bedene kara kurşun ağrısı gibi
ve çok uzak bir umut ışığınca
tüter gönülde sabahsızlık...

12/12/2012

AKŞAM HÜZÜNLERİ

3

Gün battı
puslandı yolların sonu
ve dağların eteklerinde irkile irkile
masal devlerince büyüdü karanlık,
Ne ekmeksizliktir işgal eden beyinleri
Ne sahte özgürlüğün utanmaz sırıtışları,
Gece böcekleri gibi kemirmekte
sızım sızım yürekleri özlemin
Gel artık...

20/12/2012

AKŞAM HÜZÜNLERİ

4

Gün battı
gölgeler bastı gönlün gülistanını
yitirdi düşler taze gelin alaylarıyla geçmeyi
gelecek günlerine akan nehirlerinden yaşamın,
Bir ben kalmışım çarnaçar bu ağır atmosfer altında
bir de kırık dökük sızlanışları umutlarımın
yeniden yitirilmiş bir yar uğruna
yalnızlaşarak kaybolan
çok uzaklarında yıldız balkıyışlarının,
Kanlı bir ağıt gibi dökülüyor gözlerden sensizlik
sönüyor yürekte sevdası sabah uyanışlarının...

21/12/2012

...VE BİR KADIN

Bu bizim kadınımız,
Yüzyıllar var saklar acısını
kanlı kıskacında yaşamın,
Bağrımızda açan tılsımsız çiçek
kavganın ve sevdanın tapınağı
görkemli vergisi doğa ananın...

“Boğazında sarı hakik
zülüfü gerdana dökük”
insan soyundan en güzel biri
ayağında lastik çarık
stranımız, destanımız, ağıtımız,
Kürt kadını, köylü kadın,
kuşların karıncaların sevgilisi
sevdalı çoban kızı yaylaların...

Dumanlı dağlar
zümrüt çayırlar
engerek asfalt yollar
ve ayırdına varılamayışı
tekerlek ve çarık zıtlığının
doğanın göğsünde
bir kanlı yara.
Bu kadın bizim kadınımız
sevdamız, yurdumuz, sığınağımız
heybesinde bebeği,
kucağında emlik kuzusu
yarıştadır yollarda gün boyu
kauçuk kunduralı otolarla...

Bu kadın bizim kadınımız
hülyası başlamadan bitendir,
Sevdasını yel uçurur
soğuk vurur, ateş kavurur
ele gelmeyen, dilden dile yitendir,
Mutluluğun farkına varmadan daha
giyotine yatırılmış baş gibi söner ömrü,
Kara beyinli örümcekler düzenince
doğmadan karartılmıştır gelecek günü...

Bu kadın emeğin kadını
Elleri ekin kokar
elleri hasret tüter
elleri em, elleri giysi, elleri ekmek...
Anasıdır bebeğimizin,
anası koyunun, kuzunun
anası acının, kahrın ve huzurun,
İşbaşında doğar işbaşında ölür
İnler yaşamın ağır yükü altında,
Karda, kışta, çamurda
yanan günün bağrında
karanlığında sonsuz gecelerin
koşturur yel yepelek,
Başlamadan biter ömrü
koşturur bir yaralı yürek...!

22/11/2012


DÜŞMAN HANÇERİ

Analarımızın çığlıklarıydı yırtan
ülkeyi karartan kabuslarımızı,
Kanayıp durulmayan gözyaşlarımızdı
insanlığın ayak altında çiğnendiği yıllar
onur çekilirken güpegündüz
resmi makamlar tarafından darağacına.
Ve her namuslu insanın,
Her üretmek zorunda kalanın
tükettiklerinden daha fazlasını,
Her güzelliğin temsilcisinin böğrüne saplı
düşman hançeriydi devlet yöneticilerimiz,
Ekmeğimizin elimizden alınmasıydı
çoluk çocuklarımızın kuzu gibi sürülmesi
kanlı kovboylar için yağma savaşlarına...

17/1/2013

ÜÇ KIZIL GÜL

Sevdamda çiçek açtı üç kızıl gül
Susturulmuş viranelerdi insan toplulukları
Kurtlar basardı sokaklarımızı dalgündüz
Ve tomurcuklanmadan kurutulurdu fidanlarımız
çiğnenen topraklarımızın en kuytu alanlarında,
Sevdamda çiçek açtı üç kızıl gül
Karanlığın köküne kibrit çaktı onlar
Kurşun döşediler düşmanın dişlerine
ve özsu verdiler toprağın damarlarına.

Sevdam dalbudak salmışken göklere
dağlar döle yatmışken özgürlük sabahına
al yeşil çekilirken umut göndere
kanlı kasap satırıyla doğrandı kollarımız,
Yüreğimde üç kara kurşun yarası
yüreğim yanıyor uzak diyarlarda
Üç kızıl gül kanıyor
milyonların gözyaşıyla yeşeren toprakta,
Biliyorum fidanlar meyveye duracak
binlerce kızıl gül tomurcuklanacak yeniden,
Ama kanıyor işte milyonların yüreği
anaların gözyaşlarına bulanıyor toprak,
Gözlerim kan çanağı
gönlüm bir volkan ağzı,
Kanıyor yüreğim
üç kızıl gül gibi milyon yerinden...

17/1/2013

ÖZGÜRLÜK GONCASI

Doğum gününde verdik seni toprağa
Acılı yüreklerimize kazdık mezarını
Yerinde rahat uyu özgürlük goncası
Toprağın kıraçlaşmayacak asla
Solmayacak çiçeklerin alı, göğü, sarısı
Milyonlarca kökün var halkın bağrında..!

17 Ocak 2013

UMUT KADINLARDA KALDI

Umudum
karlı dağlardan bile yüce
ve mavi denizlerce engin
bugünkünden daha güzel geleceğine
yarınki günlerin...

Umut kadınlarda kaldı yalnızca
Umudumda tomurcuklanıyor nar çiçekleri
Gül yanaklı kızlar büyüyor kavga meydanlarında,
Onların omuzlarında tüm ağırlığı yaşam yükünün
Onların elinden yeyip içtik bugüne kadar
Onların kavgasıyla karılmakta özgürlüğün harcı
onlar taşıyacaklar sevdamızı yarınlara...

Umut kadınlarda kaldı yalnızca
Onlarsız düşünemez olduk mutlu günleri,
Onların direncinde dile gelmekte ekmek
Serpilmesi tüm güzelliklerin yaz bahçelerince
Kurtuluş karanlık sultasından yobaz düşlerinin
ve unurlu yaşamın bütün gerekleri...

Umut kadınlarda kaldı yalnızca
Onların sıkılmış elinde
ve kanayan yüreğinde
kendini bulmakta insanlığın geleceği,
Onların kavgasıyla ulaşılacak çiçekli sabahlara...

26/1/2013

İLK AYNAM
-M. Saygılı için

Sen benim ilk aynamdın
sana baktım
gördüm kendimi.
Kör kötürüm bir dünyada
atılmıştık
kıran-kıtlık
bir yaşamın kenarına,
Bacaklarımıza saldırırdı
hırlaşırdı kanlı dişleriyle kurtlar,
Sana baktım patladı gözlerimde çıngılar.
Sana baktım yüreğimi duygu bürüdü
dallarıma su yürüdü
ve ağzı yalım bir mitralyöz gibi
atıldı üstüne beynim karanlıkların,
Gecem aydınlanmaya başladı
gündüzüm aydın...
Dolaba koşulmadım
zincire vurdurmadım beynimi
Yüreğimi kaptırmadım
onursuz bir yaşamın mengenesine,
ve gelecek günlere sürdüm düşlerimi
menzilsiz ok gibi başeğmez, hırçın,
Acılarımız da
yanyana yürürdü
sevinçlerimiz de,
Adın adımdı, andımdı andın,
Sana baktım
gördüm kendimi
sen benim ilk aynamdın...!

4/2/2013

SEVDA NE YANA DÜŞER

Kucak açtım sana tutsak vatanım
ensemde düşman süngüsü
şakağımda kan,
Zulümle, kıyımla bükülmez kolum
kan ile, kurşunla bitmez bu sevda
ve uğramaz dost éline yolum
dağlarımı özgürlük kucaklamadan...

4/2/2013

ÖZGÜRLÜK
KAVGASININ KIZLARI

Özgürlük kavgasının
çılgın yürekli kızları!
Satmadan geleceğinizi
şaklaban peygamberler
Karabasan gibi çökmeden
bütün ufuklarınıza karanlık,
Gözlerinizi güneşe verin
ateşte tutun ellerinizi,
Yağmalanmadan
kanınızla suladığınız bahçe
kıvılcımlansın beyninizde
yeni bir ışık..!

6/3/2013

12 MART

42 yaşında bir urganım ben
lanetle sallanan darın ucunda,
Ruhunu satmış bir generalim
erini kurşunlatan kendi yurdunda!

42 yaşında bir kuduzum ben
ışıklar söndürmüş kara gecelerde,
Ve ekmeklerini tepelemiş kimsesizlerin
boğazı tasmalı onursuzum ben!

42 yaşında işkence eviyim
zevkle çalışan yabancılar adına,
Ağzı kan köpüklü milliyetçiyim
hırlayıp saldıran yoksul yığınlara!

12 Mart ‘13

KARLI KAVAK BAHÇELERİ

“Erciş’in kavakları
Tomurur yaprakları
Bize kürt uşağı derler
Takmayız yasakları”

Ercişte kar yağardı
pamuk açardı kavak bahçeleri,
Neydi kış, kıyamet neydi
serilirdi gönlümüze Çukurun yazısı
Kar değildi yağan, bahar çiçekleri...

10/6/2013
Melbourne

DİREN
BOYUN EĞME!

Gün geçmez ele
her zaman böyle,
Demekki vakterişti
demekki söküyor şafak,
Bütün ülkede
omuz omuza kucaklaşarak,
Diren, boyun eğme..!

Bombaya, kurşuna karşı
eksiltme umudu, öfkeyi,
Onlar bir avuç asalaklardır
unutma sen milyonlarcasın,
Yürekle yürü üstlerine
çiğne karanlık gölgelerini
Adolfo-Benito artıklarının..!

Tereddüte hayır de
hayır düşmana iyi niyete,
Onların kaçırdıkları gaz
üç gün bile dayanmaz
direnişin estireceği yele,
Yeterki elele ver
yeterki dik tut başını,
Göreceksin
defolup gidecekler
tarihin çöplüğüne..!

11/6/2013

İSYAN ATEŞİ
-Ülkenin döğüşen gençliğine
Öfkeniz ülkenin yüreğine
isyan ateşi gibi düştü gençler,
Yaşamın nabzı sizde atıyor
ellerinizdedir gelecek günler!

Kalksın onlarca yılın karanlığı
toplumun gözlerinden
göklerinden ülkenin
alnınızın alkımkıyla ışıyacak ortalık!
Çapulcu sermaye karargahları
binlerce yıllık hortlaklıklar
ve çöl sırtlanları
kovboy taslakları
işkence aşıkları
ulusal kafatası tüccarları
kadın düşmanları
temizlenmeli toprağından halkların
süpürülüp atılmalı çöplüğüne tarihin,
Kucaklaşmalı sevdamızda
cinsler, renkler ve diller,
Gönlünce oturup kalkmalı geleceğimiz
Bitmeli zırıltısı saltanatların artık..
Coşkunuzla kanatlanıyor gönüller
İlkyaz dalları gibi görkemi eyleminizin,
Geleceğin sahibi sizlersiniz mutlaka
güzelliğin yaratıcısı sizler,
Birbirine tutuşmasıyla gelecek
beklediğimiz güzel günler ellerinizin..!

7/6/2013

TARİHİN EN HAKLI İÇ SAVAŞI

İçim kanar, ağlarım ben
ne zaman anımsasam
İspanyol iç savaşına,
Rodrigo çalmaya başlar acı acı
tırmanarak gitarıyla yüreğimin başına.

Bayram yerine gidercesine
küme küme, bölük bölük
geçer gözlerimin derinliklerinden
gönüllü devrim neferleri bütün ülkelerin,
Thelman birliklerinde selvi boylu
partizan kızları Alman halkının,
Paramparçadır bedeni
Endülüs topraklarında şair Garcia’nın
Bir çigan ağıtı sarar
özgürlük ve emek dünyasının
bütün atmosferini acı, derin...

Mayınlamıştır tüm suları
Demokrasinin soytarı babası
güler yüzlü gangsterleri Parisin
sararken tüm avrupayı boydan boya
özgürlük ve demokrasi çığlıkları,
Yeni silahlarını sınıyor uçak zırıltılarıyla
Bilbao göklerinde
Madrid’in kenar semtlerinde
ispanyol halkının tepesinde
dişleri kanlı Franconun çağrısıyla
manevi babaları
Adolfo- Benito canavarları...

Kapanıyor ispanyanın gökleri gün ışığına
sağınıp inmektedir kanlı bir karanlık
salgın illet gibi İberik yarımadasına,
Ve son bir ışık
son görüntü gündüz gözüyle
Barcelona limanında Sovyetlerin Odessa gemisi
ekmek ve silah dağıtırken Katalan halkına...

İçim yanar, ağlarım ben
ne zaman anımsasam
İspanyol iç savaşına..!

3/8/2013

ZOR GELİYOR AYRILIK

Sığmaz asla kitabımıza bizim
hiç bir kimseyi
ne üzmek
ne süründürmek
ve ne de öldürmek...
Biz ne tepeledik
ayak altında börtü-böceği
ne insanlara burun kıvırdık
bize benzemediklerinden
ne yılanı sevdiğinden ayırdık...
Ama bizi sürüm sürüm süründürdüler
her gün her gün öldürdüler
söktüler fidanlarımızı toprağımızdan
omuzdan kestiler kollarımızı
göçmen edip yadellere sürdüler...
Ondandır ki
gölge basar gündüzlerimizi artık,
Ondandırki gülmez oldu şarkılarımız
ondandırki zor geliyor ayrılık...

28/9/13
ADANA

DOĞDUĞUM YER

Bir yolculuk ettim doğduğum yere
Körelmiş duygular kalktı yürüdü
Hiç iz bulamadım bildik şeylerden
Yılları derinden hüzün bürüdü

Kalmamış toprak göçmüş ağaçlar
Ölmüş kelle gibi sırıtır dağlar
Bir gözüm gülse de öteki ağlar
Yüreğimin pınarları kurudu

30 Ağustos 2013
Karadut-Andırın

KÖTÜRÜM

Siz kendi kendinizi aldatırsınız
Meşguliyet maskeli bekleyişlerde
Oysa çekip gider en değerli şey
Farketmezsiniz sevgisizlikler içinde.

Siz bahaneler uydurursunuz çaresizliklere
Miskin miskin oturur önünüzde tembelliğiniz
Oysa çığ gibi düşer önünüze kara gölgesi
Neden sonra anlaşılır kaybedişleriniz.

Kendinize avuntu ararsınız olurolmaz yerlerde
Çünkü aymazlıklar kültüründe düştünüz toprağa
Tedirgin büyüdünüz korkak kabuğunuz içinde
Ne yazık
olanağı yok artık
yeniden gelmenin dünyaya.

27/9/13
ADANA

YAŞAMIN UZAĞINDA

Gökyüzü külrengi bulutlarala kaplı
ne yağmur
ne güneş
ve ne de
havada rüzgar!
Denizde dalgalar
donup taşlaşmış gibi eski çağlardan kalma
buz katmanlarına benzeyen moloz yığınlarınca,
Tamamen kaybetmiş akışkanlıklarını sular...

Aniden yaşlanıvermiş gibi bir adam
dayamış yarı kuru
yaşam vurgunu bir ağaca sırtını
gözleri kendi yüreğinin denizlerinde,
Gözleri kapanmış dış alemin gelgitlerine
çok uzak bir yıldızda
asılıp kalmış sanki kıpırtısız gözleri
sürünür gözleri kendi iç dünyasının
acı ve hüzün kaplı sevda izlerinde...

Aniden yaşlanıvermiş gibi bir adam
düşünüyor gelip geçmiş günleri,
Sürünüyor ayakları sızım sızım
uzun yıllar ötesinin gerginliklerinde,
Gidip geliyor işlevsiz kalmış beyni
uzak ve ulaşılmazlıklar duvarınca örülmüş
bir sevda ülkesinin çemberinde...

Belki içi kanayan ve derin
bir dert kuyusudur bu enkaz olmuş kişinin
kendi kısa ömrünün deftere sığmaz
hesabı-kitabıyla yoruyordur beynini belki,
Ve öyle hazin takılıp kalmış ki gözleri
yar yolunda yalnızca geçirilen
acı yüklü katarlar gibi gelip gidiyor
ömrünün her saniyesi gözlerinin önünden,
Belki düştedir
hareketsiz bir serüvende yüzmektedir yüreği
ve kimbilir belki de ulaşılması olanaksız olan
bir dünyaya göç etmiştir ümitlleri...

Gök kapkara bulutlarla kaplı
adam dayamış yarı kuru bir ağaca sırtını
iki adım kala ölüme, kavganın sıcağında,
Sanki donup kalmış canlı bedeni
uzak ve kutsal bir sevgilinin kucağında...

5/11/2013
Melbourne

GAVURDAĞLIYIZ

Biz gavurdağlıyız ağam
Ayağımız yalın, baldırımız çıplak
yensizdir kolumuz,
Ayak altımızda yanan toprakla
cehennem ateşine meydan okuruz.
Bizim yağız tenimiz
akdeniz tuzu ve güneşiyle pişirilmiştir
yaşam kavgasının kaynayan kazanı
çukurova toprağında,
Dilimizden türkülerimiz
küfür gibi çıkar
ve tahammülsüzdür
doğa ananın yanlışlıkla doğurduğu
insan görünümlü yaratıklarına...

Biz gavurdağlıyız ağam
Efil efil eser sevdamız
baygın akşamlarında baharın
ve tenimiz tuz kokar,
Bakmayın naçar kalmışsak bugün
uzak ve ıssız koylarında dünyanın
her zaman delikanlıyızdır
allahına kadar...

5/11/2013
Melbourne

MOLOZ YIĞINI BİR DÜNYA

Moloz yığınları sokaklarımız
moloz yığınları dağlarımız,
ovalarımız, suyumuz, havamız
nefes yollarımız!
Moloz yığınları deniz kıyılarımız
ve yaşamın bütün alanları,
Ekmeğimiz, aşımız
geleceğimiz, aşkımız,
ve beynin düşünme odakları
moloz yığınları...
Öyle bir iğrenç
mahluklar egenemliği altında ki
yaşama ait olan ne varsa,
Sular zehre boğulmuş
kuşatmış göğü karbon bulutları..!

18/11/2013
Melbourne

SEYİT DURMAZ

Öyle bakacaksın
hep uzak ve derin
kartal pençeli yiğidi emeğin!
Hiç silinmeyecek bir mühür gibi
nakşoldu yüreğimize gözlerin..!

22/11/2013
Melbourne

SEVDA VE KAVGA

Biz yaşamı aşk anladık
aşkı başkaldırı,
Hep aynı anlamdaydı
sevda ile kavga,
Zaptolunmazdı hınç yürekte
durdurulamazdı damarda kan..!
İçimizden ve dışımızdan
suyumuzdan ve aşımızdan
ve yanıbaşımızdan
kurtarıcılar kılığında
sırtlan yılışıklığıyla
saldırırdı düşman..!

Götürülmek istendiğimiz yol
küflü karanlıktı,
ve sevmek kanamaktı
yürek yürek dikenli yolunda
hürriyetsizliğin,
Sağır bir boşluktu zaman
dört ufku karanlıklar elinde
saltanat kurardı ağır bir uyku
merkezinde geleceğin gözlerinin,
Harami yasalarıyla inlerdi
yer, gök, deniz
Hesabı tutulmazdı öfkenin, kinin..!

28/11/2013

ÖYLE ANLAR OLUYORKİ

Öyle bir an geliyorki
öfke kusuyorum kendime
öyle bir an geliyorki
herşey düşman kesiliyor gözüme,
Sevgiyle dolandırıyor biri
severek sömürüyor seveni
ve biri hançerle vuruyor sırtından
sevişirken ötekini...

Mafya eğemenliği günün yarısı
yarısı sürünüyor riyakarlığın gölgesinde,
Oğul anasını satıyor punduna getirip
baba çocuklarını en güvenilir saatinde,
Kalmıyor geriye vakit
neye çalarsan çal başını
nereye gidersen git
gülmeye
düşünmeye
eli vicdana götürmeye...

İşin sonu sırıtmasıdır alçaklığın
yaldızlı tuğuynan yaşamın tepesinde,
Öyle anlar oluyorki
cehaletin karanlık yüzü
kurşun olup saplanıyor yüreğime..!

6/12/2013

ÖZGÜRLÜK ABİDESİ
-Mandela’nın anısına

Emniyet saraylarının
işkence merkezlerinde
“sabundan düşüp” ölürdü
özgürlük kavgasının neferleri,
Kurdun kuzuyu yargılamasıydı adalet
ve hep “sabundan asılıp intihar” ederlerdi,
Yetmezdi sesi ücra yığınlarına dünyanın
yetmezdi kendi evinde zindan yaşatılanların,
Sağırdı antenleri
sağırdı dünyanın kulakları
medya kampanyalarının sağır,
Boğulurdu feryadı
vahşi zulmü altında ırkçı canavarların...
Gün gelir zeval bulur zalimlerin zulmü
murada erer acısı mazlum halkların..!

6/12/2013

AMA YİTİRMEDİK UMUDU

Ömrümüz
hep güz
hüznüyle başlayıp
karda buzda süründü,
Hapsoldu mutluluk hicranelerde
gönül ne baharı yaşadı ne yazı gördü...

Hep sarpa sardı yollarımız
nereye gittiysek karşımıza engel çıktı,
Ne yüzdürebildik gemimizi
ne kanatlandı kollarımız,
Ayaklarımızda kanlı prangalar vardı
kaldı çıkmaz sokaklarda adımlarımız...

Umut ışkın vermedi bağrımızda
hep açmadan soldu çiçeklerimiz,
Yığın yığın bedel verdik gelecek sabahlara
yeşermedi güzellik bahçesinde nesillerimiz...

11/12/2013

BETERİN BETERİ

Öyle müşkül durumlar olurki
sonsuz bir çöl deryasında sanarsın kendini
ne bir ağaç, gölgesine sığınacak
ne bir su kaynağı, yaşam bulacak
ve ne de insan, el uzatılacak...

Etrafını cehennem yalımları sarar
yanar tomurmamış güzellikleri yaşamın
hani anasız yapayalnız bir bebek ağlar
bütün mevsimler kar, bora ve kış
yitirir anlamını gün ışığı
çırpınır ortalıkta kanadı kırılmış
bir kimsesiz garip kuş...

Neye yarar feryadı boşlukta çırpınışın
Kim duyar acısını annesiz ağlayışın
hiç bir şey geri getirmez gidenleri,
Ömrün boyunca sinende sancıyan
bir çıban olarak kalır soldurduğun güller
başına kar yağar, ateşler basar yüreğini...

17/12/2013

YAŞAMIN ÖZETİ

Altmış yıldır
yuvarlanıp duruyorum
kahır yüklü dünyamın kahırlı yollarında,
Ne demir atabildi
bindiğim gemi
şöyle kuytu bir limana
ne yosunlar sardı kanlı çıplak gövdemi,
Ben bir göçmen kuş öyküsüyüm
Tutunduğumu sandığım
dallarda kaldı elim kolum,
Her konakladığım yerden
bir harabe bırakarak ayrıldım,
Ve işte yok benim yerim yurdum
yok sığınabileceğim bir liman
yok nefes alıp vermeye bir durak...
Fırtınalarla geldim dünyaya
yürüdüm düşe kalka dikenli yollarında
varlık-yokluk kavgasının
ve fırtınalarla gidiyorum son durağa,
Şansıma düşen
ve beni özlemle bekleyen sevgili
toprak bile olmayacak...

20/12/2013

AH ULAN KARANLIK

Ah ulan huri-gılman gavvatı...
Aldın ellerimden tomurcuk gülüm
baharımı kış eyledin!
Attın beni karlı dağlar ardına
yolumu yokuş eyledin!
Yeldirdin ömrümü boş hayallerle
uzandığım umutları hep düş eyledin!

Ah ulan yarasa saltanatı...
Virana çevirdin bağım bostanım
süründürdün ömrüm kıtalar boyu
gitti koca yıllarım hiç yaşanmadan
elde yenik kavga, yürekte elem kaldı
bütün emeklerimi hep boş eyledin!
Söndürdün ışığım şafaktan önce
gözlerimi karanlıkta baykuş eyledin!

28/12/2013
Melbourne

HASRET KALDI SOKAKLAR
ROBOKOPLARIN BİBER GAZINA

Maskesiz
çıkmayın sokaklara
kırılır burun direkleriniz,
Ciğerleriniz sökülür kanayarak
ciğerleriniz dökülür yaprak gibi
en kuytu anında güz sabahlarının,
Kesilir nefesiniz...

Çocuklar meydanlara maskesiz çıkmayın
Leş kokuyor köşe bucağı egemen siyasetin
Bezirgan peygamberin halifeleri
kirlettiler en mahrem yerlerini doğa ananın,
Nefes yollarımızda kanlı kirli dolar barikatları
pislik deryası havamız, suyumuz
Seher gülleri gibi tütüyor genzimizde şimdi
meydanlarda döğüşe döğüşe gırtlağımızı tıkayan
biber gazları robokopların...

İrin deryası yönetim alanları
hırsız fenerleriyle karartılmakta
gece ganimetleri
ve hükümetleri
kutsal felsefeli ceberrüt saltanatının,
Uyanamıyoruz hiç temiz sabahlara
her zaman sırtımızda
kanlı hançer yaraları harami çetelerinin,
Her an bulandırmakta midemizi
kanlı küstah hırsızlığı emperyalim uşaklarının...

Bir utanmazlık dalgasıdır ki
tutmuş sağı solu,
Bir zehirli leş kokusudur ki
sarmış toprağı suyu,
Gelecekten umut yok yarının sahipleri
siz ateşe vermedikçe
lağım sıçanlarının soyunu- sopunu..!

31/12/2013

YAŞAM FELSEFESİ

Aşk ve özlem
insan ve emek
ve ana kucağımız doğa...
Biz ancak
bunlarla
aydınlığa
erebiliriz,
ve ancak bunlarla
güzel bir gelecek
sağlanır çocuklarımıza...

10/1/2014

SABAH

Ayazsız buzsuz bir sabah
kelebekli bahçeler gibi ılıman
ve günaydınlı gülücüklerle açılması
dingin gözlerin yaşama yeniden,
Gönüllerde yarın sıkıntısızlığı
ve sevişmesi kuşların şafak şenliklerinde
yitirirken karanlıklar egemenliğini aniden.
Demem o ki:
Ancak güzellikler getirir yaşama baharı
dupduru bir sevdanın yüreğinden
ve ancak sevgiyle tutup öpebiliriz biz
gelecek günlerin yanaklarını!

22/12/2013
Melbourne

DOSTLARA VASİYET

Ufak tefek şeyler için
töresel, kültürel, etiksel
harabeler-viraneler uğruna
binlerce yıldır şırıngaladığı
körpecik beyinlerimize
paslı mülkiyet sistemlerinin
ve insancıkların yüreklerinde
birer boyunduruk gibi taşıdığı
tapular, tabular karanlığında
DEĞMEZ SIKINTI YAPMAYA..!

İnsan ol sevgiyle bak doğaya
Kuşa, taşa, karıncaya sevgiyle
ve sil kuşkuyu kafandan
kuralları, olmazları, yasakları
Herkesin bir kusuru var
herkes değişiktir bir başkasından
bırak kini, kibiri
insana sevgiyle bak,
Yalnızca sevgi baki kalır geriye
karşılıksız, kuralsız, nedensiz
ve senetsiz-sepetsiz bir sevgi
YALIN YÜREK ÇIRILÇIPLAK..!

Kaldırırsa insan beyinden
kendine benzetmeyi ötekini
bir gün mutluluk kapısında bulur
mutsuz ve umutsuz yüreğini,
Yüreğini kuralsız koy ortaya
insanı nedensiz sev
nedensiz ve kuralsız sev herşeyi,
Dünyanı kanatıp karartma
ilkelliklerin etiksel kurallarıyla
gözlerini yıldızlara gönder
gönlünü sal sonsuzluklara
ÇÜNKÜ YAŞAM ÇOK KISA..!

31/1/2014

GÖZLERİN KIZIL ŞAFAK

Gözlerin kuytu bir şafak
ellerinde umudu çaresizliklerin,
Gel, yangınlar çıkartalım
bağrında kalabalık günlerin
Sarsılsın tanrıların sarayları,
Dökülsün yaldızlı şatafatı
modası bitmiş düzenlerin...

Gözlerin bir kızıl şafak
dilindedir neşteri
toplumsal yaralarımızın,
Gel, gözlerinde yürüyelim
gelecek günlerin
bayram sabahlarına,
Sevgilim
sevgilim
inan buna!
Gözlerin gibi aydınlık olacak
yaşamı yaratanların yarınları
yüreğin kadar sıcak...

4/2/2014

DELİRİR YÜREK

Bu dağlar ve deniz
ve iyot kokuları
bir yitik yaşama duyulan
içli hasreti anımsatırlar bana,
Bir yitik sevdayı geride bırakılan
gelin olmaya hazır telli duvaklı
kan revan bir yurt için...
Gözlerde dumanlansa da
hayal meyal rüyamsı resimler,
Gelip oturur yüreğin başına
kurşun bir külçeden çok daha ağır
kavuşamamanın dayanılmazlığı
ve çırpınışı sevdanın uzaklarda,
Delirir yürek
kan ağlar gözlerin..!

25/3/2014

UYKU!

Tabanlarım sızım sızım
tüm gün ayakta koşturmaktan,
Eve dönüyorum iş bitiminde
tüm yorgunluklar
ve bütün ağrılar
seriliyor yoluma....
Uykum geliyor durmadan,
Uyku
ben daha oturmadan
arabanın tozlu oturağına
güler yüzlü bir cellat gibi
yükleniyor göz kapaklarıma...

22/4/2014

SOMA*

Karayerin altında kalır cesetlerimiz
Yükselir gökdelenler boğaz manzaralı
Yüreklerimizden oluk oluk kan gider
Düşman hançeri somamızın her bir santimi
Yollardan kamyon kamyon tabutlar gider
Alay eder
ölülerimizle
etkili ve yetkili leş kargaları
Yaşam ve onur
sokakta sınanacak bundan kerli
Her canımızdan binlerce can gider..!

15/5/2014

*beden, vücut, gövde

BERKİNİN ARDINDAN

Yağız yiğit, canım Berkin!
Seni vuran eller boğzaladılar
daha önceleri
senin kardeşlerini
döğüşürlerken ekmek için
Yunanistan sokaklarında...

Yağız yiğit, canım Berkin!
Seni vuran eller
sürgün ettiler
anasız babasız bırakarak
dünyanın tüm yetim hanelerine
bir koca ulusal çocuk neslini,
Yüzyıldır kanar daha
Ermeni yetimlerinin masumiyetinde
insanlığın buruk geleceği...

Yağız yiğit, canım Berkin!
Seni vuran eller parçaladılar
körpecik bedenini
şarapnel parçalarıyla Ceylanın
11 yaşındaki Uğuru 17 kurşunla
veRoboskiyi bombardumanlarla
çocuk kanına boyadılar...

Yağız yiğit, canım Berkin!
Seni vuran ellerin çocukları
gemi yüzdürüyorlar uluslararası sularda
dolarlarını makineyle sayıyorlar,
sen leğende bile gemi yüzdüremedin belki,
seni vuran ellerin çocukları
güzel amcalarımızı kalleşçe öldürüp,
sonra da yargıç babalarının torpiliyle
besi danaları gibi büyüyorlar ıslah evlerinde,
oysa senin kerdeşlerin
yirmi yıl dır zindanlarda çürüyorlar
ekmek ve özgürlük istemiyle
katillerin silahlı bekçilerini
taşladılar diye...

KALIT

Yurdum yok benim
çingeneyim
bir uçtan öte uca
kocaman bir dünyada!
Evim-barkım
yaşlı bir kaplumbağayım
sürünür ayaklarım
yeryüzünün çileli toprağında!
Hazandır dört mevsim
savrulur umutlarım
sararıp dökülerek
sızlar sinemde ol kanlı yürek!
Ben bir göçmen kuşum
yuvam –yurdum,
ekmeğim-suyum
yürür ardımdan sürünerek!

18/7/2014

TÜM ÖZLEMLERİ
YÜKLEDİM YÜREĞİME

Öfkemde dağlar dile gelir
Kar altında kamuflajdır
ve yeşil yaşam gibi filizlenir
kalp atışlarında baharın
onsekizlik kürt kızları
koyunlarında kalaşnikovların...

Dilimde denizler sevişir
akşam esintileriyle yarı esrik
ab u hayata döner sevdalı su,
Tuzlu kumsallarda köpürür yürek
On yılların unutturamadığı
ilk sevgili özlemindedir her şey,
İyot ve güneş kreminde kemirir teni
Karda gül açan güzellerin kokusu...

Sabrımda sarar yaşamı
fabrika bacalarınca dört bir yandan
ol proleter inatlı sevda
doğa ve yaşamın geleceği
emek ve sermayenin ezeli
kavgasından doğacak olandır,
Doğa kirlense de
ülke zenginlese de
vurur kara savurganlığa
“yanan kömür, kızan demir”
ve öfkemiz destandır...

Sesimde gelecek günler yeşerir
Yıldızlar alınlarına iner civan yiğitlerin
dal yeşil ve meyve yüklü
rüzgarda yaratan gücün şarkıları
dağ–deniz dört mevsim bahar,
el eledir rengarenk
bir uçtan öbür uca emek ve sevda
kol koladır kadın erkek
bir uçtan öbür uca bütün insanlar...

22/7/2014

İŞ BAŞINDA

Doğmaz güneş
hiç bir zaman
uyurken üstümüze bizim
nefesimiz karanlıkta boğulmadan önce,
Daha tan yeri ağarmadan ışır gözlerimiz..
Karınca toplulukları ve arı ordularıyla
ve kimki ekmek ve kitapla selamlar güneşi
toprak uyanmadan düşer yola emeklerimiz,
Anamız tarlada doğurdu bizi
fabrikada, maden ocağında, atölyede, okulda
ve gövdemiz aşka erdi eme eme güneşi,
Beynimiz acılara garkoldu
dört yanında dünyanın
ekmek ve özgürlük için
döğüşen yüreklerin feryadından,
Sevdayı ve kavgayı yükledik beyinlerimize
kuşlarla, ağaçlarla, gülümseyerek
acı çeken bebeklerimizin gözlerinde
ve yaşamı ürete ürete ustalaştı ellerimiz,
Sevdamızın fırtınaları yüreklerimizde
İş başında doğurdu anamız bizi
iş başında öleceğiz...

28/7/2014

KARANLIK

Ölüm karanlıkta çalar kapıyı
gece yarısından sonra basar hep
ol ebedi uyku gözlerimizi,
Yollara dökülür acı haber postaları
Sömürü saltanatının sultanları
kana sevdalı kargalar,
Dinsel ve budunsal haydutları
giden ve gelen zamanın
karanlıkta saldırırlar hasımlarına,
ve çakallar karanlıkta çıkarlar ava.

Oysa her dem
güneş yüzlüdür güzellikler,
Tan aydınlığında patlatır
tomurcuklarını bütün güller
Salyalı saldırganlar sever geceyi,
Üç ağaç kurar cellatlar mahkumlara
Hırsızlar
hiç ayrılmazlar
yaşamın kör noktalarından
ve yarasalar
ve baykuşlar
yılan- çiyan
elektrik, falaka, çarmıh,
Polis karanlıkta azrailleşir
karanlık ele vermez işkenceyi!

7/8/2014

ZERDÜŞT TOPRAĞINDA

Ne söyleyebilirsiniz ki
daha fazla
analarımızın çığlığından başka,
Can çekişirken insanlık
kerbela çölünden de beter
dağlara düşmüş çocukların feryadında...

Ana yoktur, baba yok,
yoktur sığınılacak bir dulda
Kan gölüdür evler, köyler,
kasabalar, şehirler,
Kum sahada top oynar
lağım suratlı yaratıklar insan başıyla
ve tecavüz altındadır
geleceğin gül bahçeleri kızlar, gelinler...

Ne tanrı, ne insanlık var ortada
tek başlarına Med çocukları
ve son güneşin ışınlarıdır
yaşam için direnen Zerdüşt toprağında
Qur’anlı karanlığın veba salgınına karşı
Yok başka kimsecikler yanlarında..!

8/8/2014

BİTMEYEN KAVGA

Canım sıkılıyor
dönüyor tepemde bir kara bulut,
Ne beynimde beni umuda götüren
bir düşünce parçacığı,
Ne ışıklı bir duyguya yaslanıyor yüreğim.

Canım sıkılıyor
Gözlerimin alevinde
hiç bitmeyen kavgası
karanlıkla aydınlığın habire,
Dipsiz kuyulara akıyor yollar
Tipiyle gelen kış akşamları gibi
karararak sönüyor düşlerim...

16/8/2014

YAŞAMA SEVDAYLA SARIL

İşine sevdayla sarıl işçi mehmed
sevdayla yaklaş güle dikene,
Ayakların işkencede
lime lime edilse de
ancak sevdayla katedilir uzaklıklar,
Sevdayla kurtulunur
zalimlerin
mazlumlar üzerinde işlettiği
kanlı düzen çarkından,
Yollara sevdayla vur kendini
ve soluk kesen bir kitap okur gibi
sevdayla geç yaşamın barikatlarından...
Dönüp bakma ardına
aldırma iniltiye, sızıltıya,
Gözlerin
alay etsin
düşman hırıltılarıyla...
Kavganın kitabı yazdı bütün bunları
sevdanın kitabı yazdı,
Yaşamın en çekilmez anlarını
döğüşe döğüşe destana çevirende
yürekte çağlayanlar,
Unutma
yaşama sevdayla yanaşanlar
asla ihtiyarlamazlar...

7/9/2014
Melbourne

DOĞANIN YENİDEN
KUCAKLAYIŞI GİBİ
YENİDEN GİR YAŞAMA

Yormasın zahmeti hiç bir an
ne duygularını
ne düşüncelerini
ve ne de bedenini
geride kalacak olan yollarda
kahrolası vefasızlıkların,
Yeniden dal içeri
yaşamın sevdalı kapısından
bir elzem anında günün dipdiri,
Yeniden dikil ayağa
yeniden fora et yelkenleri
yaşamsal tükenişin sonunda
doğanın yeniden kucaklayışı gibi…

Güneş ve toprak
su ve rüzgar,
Ayağında bir engin deniz
tepende sonsuzluklar…

Sevdanı sürgün gibi sal ortalığa
şarabı aşk ateşiyle yürekte damıt
yıksın temelini döğe döğe
yaşama konan yasakların
yürekte kabaran dalgalar,
Gömülsün derinliklere
puştluklar, sinsilikler
geride kalsın delikanlı aptallıklar,
Kuduzun ışıktan kaçışınca
kaçışsın önünden karanlık yıllar…

Ve sen, kendini yeniden yaratan kişi
gönül gözünü indirme maviliklerden
sevdanda kuşlar kanatlansın
yeniden ve yeniden
çağlasın damarda sular,
Çiğneyerek yürü üstüne
ilkellikler kültünün
etiğinin, töresinin, kültürünün
selam dursun sevdana dağlar…

17/11/2014


YOL YOK
KAVGADAN BAŞKA

Beyinler perdeli
ayaklarımızda paslı pranga
Kaplamış ufuklarımızı
binlerce yıllk karanlık!
Ellerimiz özgürlüğe hasret
gözlerimiz ışığa
Ne ekmek bırakıldı çocuklarımıza
ne bir damla sevgi sıcaklığı
Dişe diş döğüşülmeden
gelmez artık aydınlık!

2 Ekim ‘14
Melbourne

Efsanevi köpek
LOUKANİKOSUN ANISINA

Loukanikos öldü
başım döndü ilk önce
çöktü içimde binalar
gözlerimden iki damla
kanlı yaş döküldü...

Lukanikos öldü
burjuvazinin dişleri kanlı
it sürüleriyle çarpışa çarpışa
görkemli bir gösteri gibi
bitirdi o ömrünü...

10/10/2014
Melbourne

KOBANİ KIZLARI

Bunlar Kobani kızları
Daha çocuktur çokları
Ellerinde silahları
Çölde açan güller bunlar

Yobazın korkulu rüyası
Özgür günlerin bekası
Bütün çiçeklerin hası
Çölde açan güller bunlar

Gülüşleri gülistandır
Duruşları bir destandır
Hepsi kavgada aslandır
Çölde açan güller bunlar

Korku panik yok gözlerde
Ölüm oyuncak ellerde
Düşleri gelecek günlerde
Çölde açan güller bunlar

Onlar asrın kahramanı
Karanlıkların fermanı
Yiğitliğin militanı
Çölde açan güller bunlar

16/10/2014

Mehmed Sarı
Kayıt Tarihi : 6.9.2014 12:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmed Sarı