DÜŞ ve TAŞ
Kış olup ayazımı taşıdım/
Dağa taşa toprağa/
Ölçüp biçerek geçtim/
Kaldırımları ıslak/
Bütün sokakları kederli şehri…
Çocukça hevesim çoktu/
Raylarda çınlayan seslere alıştım/
Ne yapıp ne ettiysem/
Bir türlü/
Sesimi işitmedi bahçe kapısı…
Dile geldi fabrikalar iş atölyeleri/
Sonra bir meydana çağırdı/
Abiler/
Ablalar/
O gün bugündür dindiremedim öfkemi…
Sonra uzun bir günün birinde/
Sesimin izine düştüm/
İçime attığım dertlerle/
Güle gül demek için
Taksim’de buluştum…
İçi dışı görünen/
Bir camın arkasından bakarak/
Şehirde kendisini saklamayan güneşle/
Birlikte kalkarak/
İnip bindim bir vapura…
Koca koca binalarda neon ışıklarıyla yazılmış/
Şirket yazılarına bakarak/
İçimin isyanını avuttum/
Ses ver dedim bir martıya ses ver/
Soğumadı ama yüreğim…
Benim için/
Yaprağı bile kıpırdatmayan rüzgâr rüzgâr değildir/
Erkendi çok erken/
Bu yüzden/
Gölgeleri serdim iş merkezlerinin önüne…
Gördüm/
Motorlu bir kayık gidiyordu/
Kendi dümenin suyunda/
Ah dedim aynalı Şakir ah/
Bütün günahlar sendedir…
Ben yazarım/
Aşkın seyir defterine sen yazma/
Kendini Karacaoğlan sanıp da/
İçlenme/
Dağıtma bırak kendi halinde kalsın kekik kokusu…
Sorsam tanır mısın ıslak yağmuru/
Kaldırımlara düş döşe desem/
Acaba var mıdır sende/
O kadar beceri/
Bir o kadar düş…
Koptu kemanımın teli içimde dert kaldı/
Küçümsediğim şeyler oldu ah fakat/
Yaşamı/
Ve aşkı/
Küçümsemedim hiç…
Kayıt Tarihi : 6.10.2025 14:34:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!