Gönül ferman dinlemedi,
Ve Tanrım bu oğulu verdi,
Dedi; ey kulum senindir bu oğul,
Emzir onu,adı İbrahim ola,
İndi gökten bir evlat,
Ak kundak içinde,
Uyandım ki kan ter içinde,
Gördüğüm bir düş imiş,
Dedim eşime, gül yüzlü sevgilim,
Tanrı yol gösterdi bize gidelim diyarlara,
Allah bize bir evlat vere,
Dünyada Van, ahirette iman,
Denen diyara gittik,
Tez geçti günler aylar,
Garip kuluna yol gösteren Allah,
İnanç uğruna diyarlara giden canlar,
Kuzular meleşirken baharda,
Olmaz deneni olur yapan Allah,
Bir evlat verdi adı İbrahim
Ey yerlerin göklerin hakimi,
Yüce yaradanım,
Şükürler sana binlerce şükür,
Tek bir dileğim var,
Sağlıklı ve hayırlı et.
Kayıt Tarihi : 6.10.2006 16:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiir, başımdan geçen gerçek olayları anlatan aşağıdaki öykümden esinlenerek yazılmıştır. DÜŞ VE GERÇEK Yıl 1976 Ankara’da oturuyoruz. Eşim aynı zamanda meslektaşım. İktisat Fakültesi mezunu olduğu için daha mesleğinde ilerlemek için sınava girdi ve kazandı, vergi denetmeni oldu. Fakat dağıtım yeri kura ile olacaktı. Eşime dedim ki; Hakkâri olmasın da neresi olursa giderim dedim. Zira yedek subaylığını Hakkâri’de yapmıştı. Beraber gitmiştik, iklim şartlarına 4 ay dayanabilmiştim. Beklenen an gelmişti kura çekiminde Van çıkmıştı. Çok üzüldük. Çünkü orası da hayli uzaktı. İkimizin de ailesi İstanbul’da idi. Evleneli de 5yıl olmuştu,5 yılda 5 çocuk kaybetmiştim anne karnında, Kan uyuşmazlığı, vardı, Ben(0) Negatif idim. Eşim de (0) pozitif. Ankara’da konularında fevkalade doktorlar vardı. Devamlı kontrol altında idim. İlâçlarımı muntazam alıyordum. Buna rağmen beşinci bebeği de kaybedince doktorum tıp buraya kadar, buradan öte yok, çocuk istemeyin, yaşınız 40 olduğunda evlatlık alırsınız, sakın hamile kalma diyerek doğum kontrol ilaçları verdi. Tabi bu arada maddi ve manevi yıkıma uğradım. Etraftan çocuk soranlar, vah vah diyenler... Günler böyle akıp giderken, bir gece rüyamda Van’da bir ziyaret yeri yatır gördüm. Orada eşimle ben ellerimizi açıp ulu Yaradana dua ettik. Gökten bir erkek çocuğu düştü kucağıma, ak kundak içinde. İlahi bir ses, çocuk senin; adı İbrahim emzir onu, dedi. Emzirdim, beyaz sütler çıktı. Uyandım ki hiçbir şey yok, moralim çok bozuldu. Ertesi gece rüyamda yine, gördüğüm yerin arka tarafı imiş, yeşil çimenlerle kaplı bir yer; İki kaya var arasından temiz, berrak bir su akıyor. Kayanın birinde bir ayağım, öbüründe bir ayağım; ayaklarım çıplak, ilerde bir koyun sürüsü ve çoban var. Çobanın başında kasketi, ayağında lastik ayakkabı var. Yanıma geliyor, buraya gelen her yabancı bir kurban keser, sen de kes diyor. Uyanıyorum hiçbir şey yok. Bunun üzerine eşime haydi Van’a gidelim, tayin emrimizi imzalayalım, orada çocuğumuz doğacak ve yaşayacak, orası da vatan, zaten temelli kalmamız kanunen mümkün değil, dedim. 15 gün içinde apar topar Ankara’dan ayrılıp Van’a gittik. Eşyalarımız gelene kadar otelde kaldık. Arkadaşlarımıza rüyamdaki yeri sordum ama onlara rüyamı anlatmadım, eşimden başkası bilmiyordu. Bizi götürdüler, bir de ne göreyim rüyamdaki yerin aynısı hatta yeşil bir kubbe var onu da sordum nedir diye. Zamanın Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar’ın annesinin mezarı dediler. Rüyamdaki gibi dua ettik, daha sonraki günlerde çevreyi gezerken dua ettiğimiz yerin arka tarafındaki yerde ikinci rüyamdaki yeri gördüm. Yeşillik, çayırlar, iki kaya ve temiz su akmakta, koyun sürüleri ve çoban. Evimize henüz yerleşememiş, maaş ta almamıştık. Rüyamda ilahi bir ses paran yoksa borç al, kurban kes, dedi. Uyandım, eşime anlattım. Arkadaşlardan borç bulduk, bir arkadaşa da koyun atmasını kurban olacağını söyledim. Oranın halkı da öylesine yardımsever insanlar ki; alıp, getirip evimizin bahçesinde kestiler. Aradan bir ay geçmişti ki, bir gece yarısı ağır kanamayla uyandım, hamile imişim. Eşim meslektaşlarımıza gitti. Doktor sabah getirin şimdi uyusun demiş. Sabah oldu gittik. Hastane çok kalabalık ayakta duracak halim yok. Doktor gelene kadar kan kaybından bayılmışım. Doktor beni önce, Ankara’daki Hacettepe Hastanesine havale etmişti. Bayıldığımı görünce servise yatırdı. Bebeği burada alalım, uçakla da olsa, yolda ölür, sonra mesul olurum, dedi. Hemşire geldi beni ameliyata hazırlıyor, kolumu bağladı. Birden silkinip kalktım. Kolumu bırakın, bana eşimi ve arkadaşımı çağırın dedim. Zira yüreğimdeki inanç ve Tanrı sevgisi ağır bastı. Tanrı bize rüyamda yol gösterdi, buralara geldik, mutlaka çocuğumuz doğacak ve yaşayacak diye düşündüm Tıp mümkün değil dese de, Yüce Yaradan, mümkün olmayanı mümkün kılıyor. Hastaneden eve gittik, eşim hemen çantamı hazırladı. Bir saat sonra Ankara’ya uçak kalkıyordu ama cepte para yok, çünkü günlerden Cuma Öğlen saati, daireler kapalı harcırah alamadık, ev sahibimiz Lütfiye abla yanımıza geldi, garipler gideceksiniz ama paranız var mı, dedi. Yok, olduğunu biliyordu. Hemen gidip, borç para buldu bizim için. Elbisemi giyecek gücüm yoktu. Geceliğin üstüne mantomu giydirdi eşim. Ve biz Ankara’ya vasıl olduk. Önce kendi doktorumuza gittik. Zira kendi doktoruma çok güveniyordum. Ama memur olduğum için evraklarım geçmiyordu. Doktorumuza anlatıp bize Hacettepe’ den bir doktor bulmasını rica ettik Gönderdiği doktorun muayenehanesine gittik. Sekreteri bize bir ay sonrasına randevu verebileceğini söyledi. Ben de sekreter hanıma, git doktora söyle Van’dan uçakla geldim, kanamalıyım müdahale edilmezse mesul olursunuz, devlet memuruyum doktor da Hacettepe’ye havale etti diye durumu anlattım. Bunu duyan Dr. Hüsnü Kişnişçi onca kalabalığı bırakıp, yanıma geldi. Kim bakalım böyle söyleyen, dedi saçlarımı okşadı. Muayene neticesinde çocuğun pamuk ipliğine bağlı olduğunu, hemen hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. Bu arada eşimi tatlı, sert azarladı. Niçin çocuk istiyorsun hanımın için çok tehlikeli olur dedi. Hastaneye telefon edip yatağımın hazırlanmasını temin etti. 15 gün yattım. Reçetemi yazıp, istirahat raporumu da verip gönderdiler. Altı ay sonra gelmemi salık verdiler. Doğum zamanına kadar yattım. İlaçlar daha önce kullandığım ilaçlardı. Bu sefer işi şansa bırakmadan ilaçları bin bir zahmetle Avrupa’dan getirttik. Bebeğimin yedi aylık olduğu günlerde, Rüyamda yokuş yukarı çıkıyordum o sırada bir kamyon üstüme doğru gelerek belden aşağımı ezdi, geçti. Belden aşağım tutmuyordu. Uyandım, rüyamı kendimce yorumladım. Yokuş yukarı çıkmak, başarmak idi, ama sezaryende sınırlı uyuşturma uygulandığı için belden aşağısı uyuşuyordu. Ankara’da bir otele yerleştik. Her hafta doktor kontrolüne gidiyorduk. Bu arada yakın çevreleri dolaşabiliyordum. Gazetede bir yazı ilişti gözüme. Ahbabımız olan askeri hekim profesör olmuştu. Eşimle beraber tebrik etmeye gittik. Zira sondan bir önceki 4,5 aylık bebeğimi kaybetmemde, müdahale eden doktordu. Beni böyle 9aylık hamile görünce inanamadı, muayene etmek istedi. Ben de gerek olmadığını, doktorumun Olduğunu söylediysem de inanmadığı için muayene etti. Bebeğimin kalp seslerini duyunca olamaz diye çığlık attı. Bu arada sordu kız mı istiyorsun erkek mi, diye. Ben de zaten erkek olacak adı İbrahim dediğimde hayret etti. Zira ültrasonda da öğrenmek istemedik, çünkü biliyordum. Doktor nereden biliyorsun, dedi. Doktorcuğum bu konuyu şimdi konuşmaya mezun değilim, doğumdan sonra konuşalım diyerek oradan ayrıldık. Doktor sesleniyordu oğlum Recep bana haber et diye. l9 Aralık 1976 nihayet doğum zamanı geldi, gecenin oniki’sinde sanki sinemaya gider gibi otelden ayrılıp hastaneye yollandık. Artık tüm hastane personeli tanıyordu. Nöbetçi asistan, doktorumu arayıp durumu anlattı. Sabah sekizde sezaryene hazır olmam söylendi: Zira bebeğim son hafta yan dönmüştü, normal doğum mümkün değildi.20 Aralık 1976 oğlum İbrahim doğdu. Ameliyathanede doktorlar hasbıhal ediyordu benimle korkuyor musun, dediler Ben de korkmuyorum, önce Tanrıya inanıyorum, sonra sizlere güveniyorum, dediğimde hayret ettiler. Hiç böyle hasta görmedik,dediler,Hastanede on gün kaldık.yedinci gün bebeğin göbeği düştü.Bu arada kanamalı iken beni hastanede karşılayan baş asistan hanımı gördüm.Beni tanıdınız mı dedim,ben Van’dan gelen hastayım deyince, yine mi hamile kaldın yoksa,,dedi.Hayır,ayni çocuk deyince bana inanmadı,olamaz diye profesörün yanında soluğu aldı,gerçeği öğrenince yanıma gelip sordu. Bu arada bir gerçeği de öğrenmiş oldum. Kanamalı iken yattığımda, doğup da yaşayacağına inanmamışlar. Bana, üzülmeyeyim diye söylememişler. İkinci rüyamı da o zaman yorumlamıştım. İki kaya, iki çocuk. Temiz akarsu, temiz bir hayat. Koyun sürüsü, bereket. Ne mutlu bana ki Tanrı yol gösterdi ve gösterdiği yolda gidip muradıma ulaştım. Ankara’ da iki bayram ve yılbaşı geçirdik. Bunları başarmakta maddi, manevi güç gerektiriyordu. Iki yıl, iki ay sonra kızım Elif, 8 aylıkken sezaryenle alınmak zorunda kalındı, kanı değiştirildi.20 gün küvez’de kaldı zira bir buçuk kiloydu. Kızımın kilosunu gören arkadaşlar yaşayacağına inanmamışlar hediye almamışlardı Bunu beş aylık olunca söylediler. Kızım o kadar küçüktü ki hem salonda hem de yatak odasında devamlı soba yandığı halde kendini ısıtamıyordu. Ben de sıcak su torbasının üstüne battaniye serip üstüne yatırıyordum. Ancak o zaman ısınıyordu. Bütün bu yaşadığım olaylarla anladım ki; Olmazları olur yapan Yüce Yaradandan yürekten istenirse vereceğidir. Oğlum şu anda vatani görevini Doğuda yer alan Van ‘da yapmaktadır. Eşimle ben asude bir emeklilik hayatı sürdürüyoruz. Eşimin küçük bir bürosu var, mali müşavir olarak çalışıyor. Bu yaşadıklarımı zaman, zaman hatırladıkça tüylerim ürperir. Daha sonraki zamanlarda da böyle yol gösteren rüyalar görüp Tanrıma şükrettim. Ama beni en çok etkileyen bu hadise olmuştur. Yazma sebebine gelince; yerel televizyon kanallarından birisinde seyrettiğim, Amerikan yapımı, gerçek olaylarda oluşan Sır Kapısı programında, Amerikanın ilk devlet başkanı Abraham Lincoln’ un mucizevî doğum hikâyesini izlediğimde, benim de yazmam gerektiğini düşündüm. Oğlum için hep üzülüyordum. Üniversiteyi bitiremedi çünkü matematiği sevmiyordu. Bu programı izleyince üzülmekten vazgeçtim. Allah her şeyi yerli yerine oturtacaktır şüphesiz. Kim bilir belki de ileride önemli bir görevi olur diye düşünüyorum, 15.01.2003 Münevver Erilmez
TÜM YORUMLAR (1)