Sümbülî bir sabahtı, bir yürüyüşe çıktım. Sinsi planının ayırdındaydım zamanın ama bir güzel burdum kulağını ve koydum cebime; ürü be dedim, ürü; ben yürüyeceğim! Bir gün bir aptallar ülkesinin öyküsünü yazacağım, zamana tutsak; söz verip kendime, yürüdüm. Göz kırptım Edgar Allan Poe’ya, “Çan Kulesi’ndeki Şeytan” öyküsünü anımsayıp; Tanpınar’a bir selam çakmayı da ihmal etmeden. Dedim ya, sümbülî bir sabahtı! Sümbülî’den daha güzel hangi sözcük anlatabilir bu sabahı, gökyüzünün şu rengini? Esirgeyen, serinliği ılık, üşütmeyen; sümbül rengi bir çadır bezi gibi başımızın üzerini kuşatan şu rengi. Kulaklığımda “Sonsuz Aşk” diyordu kadife sesli bir kadın, yumuşacık bir çığlık gibi. Ben yürüyordum; hem içimde, hem dışımda.
Yeni bitmiş, yeni yerleşilmiş, kendinden hoşnut binaların önünden geçtim. Yepyeni perdeleri, parlak gözler gibi pencereleri, geniş balkonlarında çiçekleri ile yaldızlı bir gösteriş içindeydiler. Kapı önlerinde, geniş bahçelerde, otoparklarda; metalik, opak, büyük, küçük, ucuz, pahalı onlarca araba; sabah mahmurluğu içinde uyukluyordu. Hizmete âmâdeydiler, köpekler gibi… Birazdan sahipleri uyanacak, kapılarını açacak, kontak anahtarlarını çevirecekti.Onlar da silkinip canlanacaklardı.
ekru duvar boyası
yaldızlı çerçeveler
neye yarar
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta