Ben dört tekerlek üzerine bir sandık
Kansız,cansız,duygusuz ve düşüncesiz
Bazen bir kazan mısır,
Bir torba kestane yüklü bazen,
Gider giderdim iki elle omzumda.
Beyazıt’ın yokuşunu bilirim,
GÜLÜM
bir genç yatar
vurulmuş sokak arasında.
bir ananın umududur akan,
taşlara bulaşmış kanlarda.
SEN
sen nisan yağmurları kadar bereketli,
ben sahra çölü kadar kurak.
sen yeşil yapraklar gibi taze,
ADI: YETER
- ı-
düşüverir anasının
yorgun bacakları arasına
gün ortasında tarlada
ilk maması toprak olur
VİTRİNLER VE İNSANLAR
kocaman... kocaman mağazaların vitrinleri
vitrinlerde elbiseler,gömlekler.
ve de yatak odası,yemek odası takımları
sen beni tanımazsın bacım, adımı bilmezsin
ben seni ufku saran yanık sesinden tanırım
bilirim ne yaşam sana güler, ne sen yaşama gülersin
ben seni benimkine benzeyen umutsuzluğundan tanırım.
yaz günü güneş tarlada yakar kavurur seni
ben bir boyacı çocuğum.
yaşıtlarım okula gidiyor,
ellerinde çantalarla.
onların kitapları var çeşit..çeşit,
renk renk kalemleri var.
defterleri kaplı kaplı.
dostlar sizinle Hürriyet sokaklarına dalalım,
uzanalım Karamanköy’e dek.
Ziya Gökalp sokağında 9 no’lu evin
kapısını açalım.
burası bizim evimiz...
işte şu oda da bizim odamız.
benim sevdiğim,
cananım,canım,kanım,
mektuplar yazdım sana
kıymetlim,bir tanem.
bilmiyorsun hep böyle başlıyordu mektuplarım
hepsi de kaybolup gitti çöplüklerde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!