Yaş dokuzu buldu bulmaz el öpüpte huzurdan
Bir çıkışla çıktı gör ki sanki bir ok yayından
Durmaya hiç niyeti yok varana dek hedefe
Yol üstünde rastlasa da kıymetli bir sedefe
Önce ilim tahsiliyle başladı bu serüven
Az zamanda oldu sanki göğe çıkan merdiven
Nice zulüm işkence ve esaretin ardından
Üç duanın tesiriyle himmet etti Yaradan
Refîk oldu nice oklar hiç durmayan o Ok’a
Ve şahlandı Anadolu, zulmet diz çöktü Nûr’a
Ötelerden gelen emir malâyutak karar mı?
Yirmi ölüp üç yüz ihya kâr mı yoksa zarar mı?
Müjdeledi ve ayrıldı durmayan Ok bizlerden
İhbara râm, müjdeye tav, yok mu kimse-siz-lerden
Her kimin bir kimsesi var, kimse mi yok kimsesiz?
Ölü türab yorgan gibi örtüldü mü ki sessiz?
Lâl ü ebkem diller gibi sustuk sustuk ve sustuk
Mil çekilmiş gözler gibi hakikate kör olduk
Oysa nice antlar içtik hizmet eri olmaya
Hani nerde o yeminler, nasıl bozuldu maya?
Evlisinin geçti ömrü mahremiyle gönül-hoş
Yahut tüysüz sıbyanını “agu”larken hep sarhoş
İki dirhem bir çekirdek, ne mutlu bir saadet
Ötelere davet var da, bes mi bize bu halet
Bîkârların kârı olan bekârınsa ser-meyhoş
Elde kitap görünse de hülyalarla hep nîm-hûş
Gözlerini açtı erkek, kutsal görev biçmişler
Eve ekmek götürmeyi şehadetle ölçmüşler
Alın teri damlamadan olmaz imiş iâşe
O damlacık düştü diye helâl midir ki lâşe
Düşmez ise damla damla o terden her kuruşa
Boş gözlerle bakılır hep semavî haykırışa
Çehre-i nâs için midir yalınızca terlemek
Azıcıkta secde görsün fazladan be mübarek
Helâlinden kesb-i rızık ne güzel şeydir amma
Hayatının tek gayesi yalınız budur sanma
Memuruna çöken derdi hiç sorma ki bilinsin
Unut cümle gayeleri, hafızalar silinsin
Fazladan bir iş ver hele, bitti zira mesai
Hiç fark etmez çarşı içi, şehir dışı, sanayi
Boşa koysan dolmayacak, her yolu da denedin
Ne taksidi biter evin; ne de borcu veledin
Azıcıkta ayır hele akşamından saatin
Ebed için çarpan yürek, dolmadan şu vaadin
Üç satır da yazsam dedim taife-i nîsaya
Ne mürekkep yetti çendan; ne de kâğıt îfaya
Hiç olmadı satır başı birkaç başlık vermeli
Dikenin de hakkın verip gülü öyle dermeli
Ne eksik var şu dünyada; cımbızın var aynan da
Yok yok desem yalan değil, hatta yatak odanda
Eksik iken susam kadar bir nevale evinde
Kopmuyorsa kıyametler; bir gariplik zeminde
Göreneğin geleneğin belasıyla âlûde
Komşuda var bizde yoksa, ecel hârikulâde
Hele kimse duymasın sus! Düşmanı var dostu var
Derdi dert mi koyunun da; can çıksa da postu var
Takılıpta kaldık zira, kolu komşu ne der’e
Kalmadı ki ihlas bizde ellere vere vere
-Üç çeşit mi beş çeşit mi; sohbet bizde ne yapsam!
-Sohbet gelir geçer canım; ikramlarım tastamam!
Uçuşuyor ayet, hadis, vecizeler havada
-Camları da kirli mi ne; yanmış börek tavada!
-Son yediğim çok mu geldi, atmış benzim betimden!
Atar tabi dişler isen, ölü kardeş etinden
Özgüveni tavanlarda, öldürmüşler yeisi
Nîsa olmuş ne yazık ki, erkeklerin reisi
Sokaklarda gördüğün o nice kazak yiğitler
Oluverir evlerinde emre hazır bir yâver
Mangalda kül bırakmayan sigaranın yamanı
Oklavanın korkusundan dışa atar dumanı
Nisvâna da zayıf nokta tevdi etmiş Yaradan
Değişemez fıtrat zira; yüzse gemi karadan
Ona da bir baş lazım ki tamamlansın bu düzen
Yönetilmek bilâ-mes’ul; yönetmekse özgüven
Etrafında tavaflanan mini mini bebeler
Ne hazin ki ol anneler efendiye gebeler
Taht-ı kadem cennet iken, makûs olmuş an’ane
Öper olmuş dâmeninden evladının bir anne
Şımartılan şu çocuklar nimet mi yoksa fitne mi?
Ahirette el ve yaka ayrılmaz kilitte mi?
Teknoloji ne çıkarsa ellerinden hiç inmez
Kazık kadar olmuş velet, Sübhaneke’yi bilmez
-Aman canım zamanı var; yaşı desen daha genç!
Bir zayıf not alsın hele; sıkıyorsa sen es geç
-İlişmeyin şu gençlere; ergenlik var derdi var!
Şişse pazu, inse göbek; seyret bak derdi mi var
Yaş yirmi bir; çağ kapayıp, ecdadın var çağ açan
Çağı geçtim; hiç olmadı, çağdaşınla oyalan
Kaybetmişiz şuuru ve unutmuşuz mâziyi
Nesiller var güya bizde, inşa için âtiyi
Mev’ud nesil sen değilsen; nerde o nesl-i cedîd
Saat yakın uyan kuzum; bitsin şu nevm-i medîd
Hani nasıl halkalanır, düşse suya bir damla
İşte öyle başlar tebliğ, merkezinden muhâta
Önce nefsin uyanması şart-ı evvel olmalı
Bâtın-ı kalb Allah için misk-i amber dolmalı
Sanem misal mahbubların kırıldıkça hubel’i
Âfaktaki küfrün hele, hem kırılır bu beli
Râyihası içten dışa yayıldıkça şemmenin
Lezzetine varacaksın âb-ı hayat emmenin
Mâ-i nisan gibi rahmet, serpilecek ruhuna
Ve yeniden çökecek diz, zulmetler hep nuruna
O günleri bekliyoruz, göster bize Allah’ım
Boşa gidip yok olmasın, ızdırabım ve âhım
Hizmet için İslâm’ına, biz bekleyen şaşkınlarız
İstihdam et bendeleri; arş bekleyen taşkınlarız
Sabit kadem kıl İlahî davamızda koşarken
Kıl ki orda sabit ola; ne ayaklar kayarken
Peyman-şiken kullarına nasuh tevbe nasib et
Yankı bulsun ahd-u peyman; hem cihan hem bezm-elest
Ruhlar ceyhun.. ancak sorun.. dizde derman.. nihaî..
İstimdâdem, meded-hâhem, zidergâhet İlahî..
(09.09.2016 - Kocaeli)
Nuri ÇinüçenKayıt Tarihi : 30.10.2016 13:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kaybettiğimiz özümüze, özlediklerimize yaklaşmak, hiç olmazsa manevi kaybımızı unutmamak, hatırlamak niyetiyle..
Kaleminize., şiir yüreğinize sağlık sayın Nuri Çinüçen...
TÜM YORUMLAR (2)