„Durdurun Dünyayı İnecek Var“

Savaş Çeliker
39

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

„Durdurun Dünyayı İnecek Var“

Bu ilginç söz, bir yerlerden aklımda kalmıştı. Sanırım yıllar önce okuduğum bir kitaptandı. Hatırladığım kadarıyla bu, on yıllar önce Amerika’da sahneye konmuş bir müzikal olmalıydı. Yine de emin olmak için, internette kısa bir araştırma yaptım. İnternet bu işlere yarıyor ne de olsa. Evet, yanılmıyordum: „Durdurun Dünyayı İnecek Var“ (Stop the world! I want to get off.) 1961’de New York City’de sahnelenmiş ve aynı adlı bir kitabı da olan bir müzikaldi. Amerika’dan sonra gösterildiği tüm diğer ülkelerde de büyük ilgi görmüştü.

Müzikali izlemedim. Zaten bu yazımı müzikal üzerine de yazmayacağım. Ama bu başlık bana daima, çok önemli anlamlar çağrıştırmıştır. En başta, özellikle büyük kentlerde oradan oraya koşuşturan insanların hayatlarını, nasıl onulmaz bir hız tutkusunun esir aldığını anlatıyordu bu söz bana. Bu hızdan başları dönen, mideleri bulanan bazı insanlar hençerelerinin olanca gücüyle bağırıyorlardı sanki hep bir ağızdan: Durdurun Dünyayı İnecek Var!

Hızlanan Yaşamlar

Hız, her şeyden önce bir algılamadır. Einstein’dan beri biz, harektin bağıntılı (izafi) olduğunu biliyoruz. Hız da bağıntılı bir olgudur. Örneğin 24 saat dilimini içeren 1 gün, herkese göre aynı ve eşit hızda geçmez. Yine 50 yaşında bir baba için 1 ayın geçiş hızı, 16 yaşındaki oğulun algılamasından farklıdır. Baba, oğluna çok istediği bir bisikleti 1 ay sonra alacağını söyleyip beklemesini isterse, bu süre oğul için oldukça uzun bir süre olacaktır. Çünkü 30 günlük süre, babanın hayatının 3/1825 siyken; aynı süre gencin hayatının 3/584 üne denk gelir. (Hesaplamada kolaylık olsun diye, 1 yıl 365 gün olarak alınmıştır)

Durumların hızlanmasında, görülüyor ki insan metobilizmasının yavaşlamasıyla bir ters orantı vardır. Yaşlandıkça olayların ve durumların daha hızlı aktığını duyumsarız.

Hızlanmanın tüm yaşantımızı kapsadığı hissi, sadece biyolojik bir olgudan beslenmez. Hızlanmış hayatlar yaşandığı, aynı zamanda gerçek bir sosyolojik olgudur. Buradaysa durum, kendini farklı fenomenlerde ortaya koymaktadır: dünya hızlanmıştır; çünkü insanların çevreleriyle ve nesnelerle olan ilişkileri aşırı bir hızla geçicileşmiştir.

Tüm dünya bir “kullan ve at” kültürüyle yaşamakta, nesneler ve diğer insanlarla ilişkileri bu kültürün belirleyiciliğinde şekillenmektedir. Moda tamamen işte bu hızlı “kullan-at” kültürünün destekleyicisi bir alandır. Bu ayki kravat modası, bir önceki aydan farklıdır. Trende ayak uydurmalısınız! Neredeyse her ay yeni bir elbise almayı, ayakkabılarınızı yenilemeyi karşı konulamaz bir dürtü olarak benliğinizde hissedersiniz. Kendinize hiç gerekmeyen; işlevleri sadece hızlandırılarak içi boşaltılmış hayatınızı, işte bu hızlı tempoya farkında olmadan uyarlamak olan tutkular edinirsiniz: Duvarlarınızı yağlı boya tablolarla doldurur, kütüphanelerinizi belki de hiç okumayacağınız kitaplarla tıkış tıkış edersiniz. Kitaplar, kasetler, plaklar, pullar, paralar, gazete küpürleri biriktirirsiniz… Bundan sadece birkaç on yıl önce bir yılda sözgelimi 1000 tane kitap basılırken, bugün artık her gün binlerce kitap basılmaktadır, her gün binlerce yazı yazılmaktadır. Pulların değişim hızı çok artmıştır, sizin hayatınızın da.

Dün daha uzun sürede, daha az nesneyle, daha kalıcı ilişkiler kuruyordunuz; bugün daha kısa sürede, daha çok nesneyle, daha geçici ilişkiler kuruyorsunuz.

Hız, amaçsız bir tutku olarak özellikle kentlerdeki insanların hayatlarına sinmiştir. Yokluğu psikolojik travmalar yaratabilecek denli ciddi bir hastalık haline gelmiştir. Bu olgu, batıya doğru yoksulluk gibi çok önemli sebeplerin dışındaki yönelmeleri de açıklayabilir. Bilim adamlarının, öğretim görevlilerinin, aydınların… örneğin Kuzey Amerika’da yaşamak istemelerinin altında pek de farkedilmeyen bu hızlı yaşam tutkusu vardır.

Çevrenin ve nesnelerin sürekli ve hızla yenilenmesi; hayatların geçiciliği hissini besleyerek büyütmüştür: Kalıcı değiliz, hatta çok geçiciyiz. O zaman hızlı yaşa… Sanki doktor bize: Ölümcül bir hastalığınız var. Çok az bir ömrünüz kaldı; iyisi mi hızlı yaşayın; sürekli eğlenin, yiyin için, gezin tozun… Yemediğiniz yemek, içmediğiniz içki, görmediğiniz yer kalmasın.“ Dedi.

Aslında eşitsizlik ve ayrıcalıklara dayalı parasal çıkar sisteminde, bütün bunların gerçekleşmesi imkansızdır. Sadece doktor sizi ölüm yolculuğuna rahatlamış olarak uğurlamak ister. Bilir ki siz; dünden istediğinizi alamamışsınızdır ve yarınlar bir karabasan gibi her gün üstünüze çökmektedir.

Amansız bir korkunun tutsaklarısınız. Yarından korkuyorsunuz.

İşte bundandır sizin onulmaz hastalığınız.

Uğurlar olsun!

Ama durun bir dakika! Belki başka bir ihtimal daha var:

Yaşama ihtimali.

Yaşamaya ne dersiniz?

02.12.2009

Savaş Çeliker
Kayıt Tarihi : 3.12.2009 13:31:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Savaş Çeliker