dÜNYANIN VAROLDUĞU GÜn Şiiri - Akın Akça

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

dÜNYANIN VAROLDUĞU GÜn

Sünnetli-sarıklı başbakanın Türkiye’de müebbete konduğu, Bush W. ve Apo’nunsa iplerinin çekildiği gün huzurum olacak bir nebze. Ama mutluyum çünkü köle değilim, kendimi ifade edebilecek gönül zenginliği ve akıl-zeka bağdaş(tır) mam var.
Gerçekleri açıklamak umut kaybı değildir. Amerikanın başında, Nihat Genç’in Wittgenstein’ının en aşırısına benzeyen, metabolizma hızına engel olamayan ve/ya da bunu doğru yöne kanalize edemeyen bit yeniği-bir cani var. Türkiye’nin başındakiyse malum, metabolik yavaş ama hasta zihinli. Son kanım bu artık. Amerika, çin, Hindistan, Japonya.. ve Türkiye, 20. sırada. Allahtan nüfusumuz az da….Yine de en hızlı ilerliyoruz bu konularda. Ve üzgünüm. Uzakdoğuluların yamyamca deniz kalamarlarını yemesine ya da mandela’nın bilmeden etmeden yaptığı bazı gaflara pek bir lafım yok ancak Condeleeza daha çok bir Negrofili gibi, Barzani’yle flört ederken. Tiksinç! ...:Derhal araba kullanımı kaldırılmalı. Güneş 4.5,5 milyar yıl daha yok olmayacak. Bu süre zarfı, insan aklına kolayca yetmeli diye düşünüyorum başka bir enerji kaynağı bulmaya. Akıl ve zekaya gelirsek,bana göre akıl, zekayla hisler arası birleştirici bir zamk; günümüzde azlıyor yazık ki. Korkarım ben, bir gün evlerimizden çıkamayacak sera etkisi radyasyonundan, su bulamayacak duruma gelebiliriz. Göller, nehirler çölleşedursun, buzullardaki kritik durum da malum. İnsan bencilliği, sevgi ve aşk yerine ego-aşırı uç hırsları.. dünyayı hızla götürüyor. Bush’u götürmek, Tayibi devirmek, Al Gore’u getirmek mesela… Ne diyeyim artık: İki tip insan: 1. Gözü aç 2. Karnı aç. Hangisi tercih edilebilir ki: Karnı aç, doyurulur; ama gözü aç, asla doymaz. Para şirketleri dört dönüyor yeryüzünde alçakça. Şirket olayı dışında son dediğim lafı hayrettin karaca demişti Trt İyi Sabahlar’da. Haklı, yerden göğe… 80’li yıllardan uyarmaya başladılar, 80’li…
Bir kağıt düşünün arkadaşlar; birincisi, şiir yazılır; para denir diğerine. İşte insanoğlu. Seçenekler arasında kamaşmış bir acayip yapı. Devletler artık dıştan bile yönetilmiyor. Sislerin arasında baca dumanı neyse öyle bir haldeyiz. Bush’u bile para esir almış durumda. İşte, uzaylılar. Antenli, yeşil, pörtlek gözlüleri gökte aramaya gerek bile yok, ki yerde bile değil…Hristiyanlığın akla hitabetmeyen yapısını andırıyor. Hasta insan manmtaliteleri, uslamlamaları, hepsi hepsi; ne yerde ne de gökte… İki arada bir derede yaratıkları insan saymam kendime bir hakaretten başka şey de olmaz öte yandan/veama, gene…….

Sözlerime son verirken gene Giordano Bruno’nun nasıl çiçek meydanı’na götürüldüğünü, ordaki şu ““Bu kararı açıklarken içinizde duyduğunuz korku benim onu kabul ederken duyduğum korkudan belki çok daha büyüktür.” lafında neler demek istediğini; Copernicus’un kardinali dışındaki papalardan neler çektiğini hatırlatmak isterim. Ve bir şiirimin,” X`r`n3, Coll Stolars:Önceki Gün” şiirimin altına eklediğim, Fenomen eski sayılarından yazdığım bir alıntıyla merhaba demek isterim yine. Carl Sagan diyor ki:
-
Hypatia hk. Bir kaynakça yazı:

Hypatia'ya

…Adı Hypatia'ydı. İskenderiye kitaplığı'ndan saçılan aydınlığın son ışığıydı o. Onun paramparça edilerek öldürülüşü, kuruluşundan 7oo yıl sonra kitaplığın yok edilişiyle ilgilidir… Kadınların elinde çok az olanakların bulunduğu ve onlara eşya gözüyle bakıldığı bir dönemde, Hypatia serbestçe ve kurallara aldırış etmeden dolaşırdı. Her yönden güzel kadınmış, peşinden koşan çok erkek olmasına rağmen evlenme önerilerini reddettiği biliniyor… Yaşadığı dönemde hristiyan Kilisesi yeni doğmuştu; gücünü kökleştirerek putperestliğin etkisini ve kültürünü silmeye çalışıyordu. Hypatia, bu köklü sosyal güçlerin patlama noktasında dedantör rolündeydi. Başpiskopos Cyril, Hypatia'nın Romalı valiyle yakın dostluğunu, bilgisini, öğrenimini ve bilimin simgesi olmasını hazmedemiyor, bilimin putperestlikle eş görülmesi nedeniyle de ondan nefret ediyordu. (Aristonun da köleliğe şapka çıkarışını bir yerde okumuştum) Hypatia yaşamının tehlikede olduğunu biliyordu ama öğretilerini yaymaya devam etti. 415'te yolda kıstırıldı, elbiseleri parçalandı ve katiller ellerindeki deniz kabuklarıyla Hypatia'nın etlerini kemiklerinden kazıdılar, kalıntısı yakıldı, eserleri yok edildi ve adı unutuldu. Cyril'e ise azizlik payesi verildi… Hypatia'nın öldürülmesinden sonra kitaplığın son kalıntıları da yok edildi. Bu olayla, tüm uygarlık, belleğinin, keşif ve icatlarının, düşünce ve ihtiraslarının tomarı bile kalmadı… İşte bu yüzden İskenderiye öncesinin binlerce yıllık büyük Mısır uygarlığını bilen, değerini anlayan da azdır… Geçmişle bağlarımız çok zayıf ve ince… Geçmişimizi ne denli az biliyoruz. Hayret edilecek bir durum.. kozmik evrimin kanıtları İskenderiye kütüphanesi'ndeki papirüs tomarlarından daha kötü silinip süpürülmüştür… Biz bu küçücük gezegenimizde nadir fakat tehlikeli bir türüz…
Bilimden bir mum ışığı kaydı, Prof. Carl Sagan - 'Cosmos'
Fenomen - 15 Haz. '97 (yazıya geçtiğim)

'Akrabalarımın maymun olması beni utandırmaz ama zekasını doğruları çarpıtmak için kullanan bir insanın soyundan gelmek (fikri) beni gerçekten utandırır.' T. H. Huxley

*
Dünyanın varolduğu gün’e doğru bir yolcuyum…Ve bunun seçimini kendim yaptım. Ne fazla, ne eksik, ama kararında. Hepinize güzel günler dilerim. Atatürk’ün izinden asla sapmayalım

Bruno kimdir:
Sonunda mahkeme kararı açıklanır; Bruno kararı kabul ederken şunları söyler;
“Bu kararı açıklarken içinizde duyduğunuz korku benim onu kabul ederken duyduğum korkudan belki çok daha büyüktür.”
ZAMAN: 17 ŞUBAT 1600
YER: Roma Campo dei Fiori(Çiçek Meydanı)
OLAY: Odun yığınında bir adam yakılıyor.
NEDEN: Zamanının ötesinde ve engizisyona aykırı düşüncelere sahip olduğu için.
MAHKÜMİYETİ VE YAKILMASI
Sonunda dostlarından birisinin hainliği ile engizisyon tarafından Venedik'de yakalandı.
Yedi yıl yani 2555 gün ve 2555 gece sular altındaki bir hücreye, kurşundan 'I Piombi' zindanına konularak kapatıldı.
Daha sonra engizisyon mahkemesi onu Roma'ya getirdi ve yargılandı.
Orada dili parçalanarak çıkarıldıktan sonra ateşle ölüme mahkum edilmişti ama karar kendisine okunduğunda, zamanının çok ötesindeki bu bedenin külleri arasından yeniden canlandı ve yavaş yavaş doğrularak şü cümle ile yargıçları utandırdı:
“Bu kararı açıklarken içinizde duyduğunuz korku benim onu kabul ederken duyduğum korkudan belki çok daha büyüktür.”
Bu davanın son kısmı tüm dünyadan saklanmıştır çünkü onu yakalayanlar kendisini cahil bir cadı ve deli olarak göstermeye çalışıyorlardı. Ancak XX.yy.’da belgeler
(Strumenti e sentence ad anno 1580 al anno 1600, sayfa 1379) keşfedildi
böylece tarihin bu çok üzücü olayı sonsuza dek açığa kavuşmuş oldu.
Giordano engizisyona ait bir mağarada 7 gün kalmış, 1600'ün 17 Şubatı doğarken bir engizisyon görevlisine kadar sürüklenmiş ve ona şöyle bir formül okunmuştur:
'Merhametlice ve kan akıtmaksızın cezalandırılacaktır.'
Birkaç saat sonra mahkemenin alçaltıcı üniforması(geometrik figürler ve şeytan başlarıyla bezenmiş) giydirilmiş ve Campo de Fiori'ye(Çiçek Meydanı) götürülmüştür.

İnsanlığın bu hayır sahibi yakıldıktan sonra külleri rüzgara savruldu ama sağduyulu başka insanlar onun öğretilerini yaydılar ve Avrupa Rönesans'a gebe kaldı.

*
hücre duvarının çıkarcılığını bile insana yormayacak bir doğumdan gelmeme olasılığı bile, itici güç verebilmeli her birimize bazı zamanlar bile olsa bu, diye düşünüyorum. tüm olasılıkları ince eleyip sık dokumalı.
gerçeklei görmek ummutsuzluk değil, asıl umuda kapıdır

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 19.2.2007 13:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Akın Akça