BİR YAZAR / BİR YAPIT
Demet Kurt/ DÜNYANIN TENİNE DOKUNUŞ
Yazın evreninin ilgi alanına en yakın duran etkinliklerinden biri de gezginciliktir. Yollarda olmanın geçmişi çok eski yıllara değin uzanır. Gezgincinin yola koyulmasıyla başlayan serüveni bitmek bilmeyen heyecanlarla yoğunlaşır.
Herhangi bir yere, yöreye ulaşmak ereğiyle yollara düşer yazar.
Gitmeyi, kaybolmayı, bulunduğu coğrafyalarla özdeşleşmeyi yeni yaşamını güzelleyen edimler olarak gören yolculuk insanı (seyyah), bu nedenle gününe yeni günler ulamaktan yorulmaz.
Bakmayın başıboş dolaşıyormuş gibi gözükmesine gezginin; aslında o başka türlü gözlemler görüş alanına giren her şeyi.
Ortaçağ’da inançsal bir kimliğe bürünen gezginciliğin ‘Hac’ ziyaretleriyle kimlikleştiğini söylemek olasıdır.
Çağlar ilerledikçe yaşamın dönüşmesi gerçekliğine bağlı olarak olgular da dönüşür; politik yaklaşımlardan kaynaklanan sürgünler gündeme gelir. Zorunlu göçler yeni dönemin gerçeklerinden biri olarak ortaya çıkar. Hem sürgün yaşamları hem de yer değiştirmelere bağlı yola düşmeler iç içeliğiyle yeni anlamlar üstlenir. Bu yeni durum 1789 Fransız Devrimi ertesinde çalkantılı bir sürecin başgöstermesiyle biçimlenir.
Gerçektir ki, geziye dayalı yazınımızda Paris ayrık bir konumdadır ve öncelikli yeğleyiştedir. Osmanlı’da ‘aydınların’ ve Jön Türklerin, Cumhuriyet’le birlikte yazarlarımızın ve aydınlarımızın özlemlerinin odak noktasını oluşturur bu şehir.
Her yazarda ayrık açılardan hayranlık uyandırır gezilen görülen yerler. Kimileyin içinde yaşadığımız yerde yıllardır hiç dikkatimizi çekmeyen özgünlükler, buraya yol düşüren herhangi bir gezginde bambaşka duyumsayışlar uyandırabilir. O yazarın kaleminden bambaşka bir görünürlükte karşımıza çıkar buralar…
Yazınımızda ilk anda adını anımsadığımız gezgin Evliya ÇELEBİ’dir. Sonraları Azra ERHAT, Mavi Yolculuk ve Mavi Anadolu ile; Ahmet HAŞİM, Frankfurt Seyahatnamesi ile; Ahmet Mitat Efendi, Avrupa’da Bir Cevelan ile; Bedri Rahmi EYÜBOĞLU, Canım Anadolu ve Tezek ile; Bedii Faik, Sam Amca’nın Evinde ile; Burhan Arpad, Avusturya Günlüğü ile; Cenap Şahabettin, Hac Yolunda ve Âfak-ı Irak ile; Erdal ÖZ, Allı Turnam ile ;Haldun TANER, Düşsem Yollara Yollara ile; Hikmet Birand, Anadolu Manzaraları ile; İlhan SELÇUK, Uzak Komşu Rusya’dan Gezi Notları ile; Falih Rıfkı ATAY, Deniz Aşırı, Taymis Kıyıları, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Hind, Yolcu Defteri, Yeni Rusya ve Gezerek Gördüklerim ile; Reşat Nuri GÜNTEKİN,Anadolu Notları ile ;Nadir NADİ,İki Sovyet Rusya ile ; Attilâ İLHAN, Abbas Yolcu ile ünlendiler…
Şimdilerde bu kavram –gezgincilik- coğrafi bir nitelik taşımasının yanı sıra, gezginin ruhunda oluşan devinimsiz yolculukları da içeriyor. Kısacası günümüz gezgini ‘öteki özünü’ aramak için de düşüyor yollara…
DEMET KURT da "hakiki" bir gezgin. Kavafis gibi ‘öteki öz’ diye adlandırabileceğimiz ‘ben’inin arayıcısıdır. O özünün nerede olduğunu anlamak için gezerken DÜNYANIN TENİNE DOKUNUŞ’un ayırdına varmış, günlerini devinimlerle anlamlandırmakla kalmamış kaybolma ve kendi kendini yitirmenin tadına erebilmek için yürüyüşlere koyulmuştur. Temel sorununu yapıtının ‘Önsöz’ündeki aşağıdaki tümcelerle duyumsatmaya çalışmıştır :
‘’…
Hangi gezgin yanacağını bile bile kendi ışığına doğru kanat çırpmaz? Ben de öyle yaptım. Bundan sadece Yu Hua’nın haberi vardı, eğilip kulağıma fısıldadı: ‘’Yavaş kanat çırpan baş, erken uçmaya başlamalı ‘’
Aradan yıllar geçti. Ben zamanı değiştirmezsem de o beni değiştirdi. Geç olsa da güç olmadı. Cibran’ın ‘gençlik çeşmesini arayan yolcu’ ile ‘ölümün gizemini arayan yolcu’nun karşılaşmasından söz eden hikâyesi gizem doludur. Onlar sadece düşlerinin yolcusuydu, oysa ben gezgindim. Nasıl bir gezgin? O. Henry’nin ‘Dünyanın en yalnız kimsesi ;gizemli ,uzak yolculuğa gitmeye hazırlanan ruhtur.' dediği cinsten bir gezgin hali belki.’’
Bana göre gezdiği değişik yörelerin özellikleriyle iç evrenini uzlaştırmak ve bu yolla ruhsal bir uyumu sağlamak derdindedir Demet Kurt. Orası olmayan yerlerden hiç söz etmeyişi bundandır. Yani yer sorunuyla birey sorunu arasındaki dengeyi tutturmaya dönüktür.
Kendinde oluşan değişimi ’gözlemleyebilen’ ve gezgincilik eylemiyle özdeşleşen Demet Kurt 1966 yılında Adana’da dünyaya gelir. Liseyi bitirinceye değin bu şehirde yaşar. 1988 yılında Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümünden mezun olur. Çok sevdiği öğretmenlik mesleğine Ankara’da sürdüren Demet Kurt, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünü de bitirmiştir. Doğayla kucaklaşması, izcilik lideri olduktan hemen sonra gerçekleşir. Tmolos ve Adalya dergilerinde zaman zaman deneme yazıları çıkar. Türkiye Dağcılık Federasyonu tarafından verilen ‘Dağcılık Lisansı’na sahiptir.
Fırsat buldukça yollara düşmekten kendini alamaz.
DÜNYANIN TENİNE DOKUNUŞ ,Demet Kurt’un ilk yapıtı. Mühür Kitaplığı’ndan Mart-2020’da çıkan yapıtın Fatma Betül ÇİFTÇİ iç düzenini sağlarken Kenan BIYIKLI enfes bir kapağa imzasını atmıştır.
116 sayfadan oluşan DÜNYANIN TENİNE DOKUNUŞ’ta yirmi iç başlıkta birbirinden ayrımsız yetkinkite ve lezzette yirmi tane ‘Bir ‘’Gezgin’’in Binbir Anısı ‘yer alıyor. Bu anılara atılan her başlığın dikkat çekici ve ayrık bir özgünlükte olduğunu söylemek olası:
Yolcuyum, Bir Yol Suyum-Mor Tılsım ile Mavi Büyü-Hasan Dağı…Mağrur Dağ-Göğsüne Kuş İşlediğim Coğrafya: Nallıhan-Frigya Tapınaklarında Bir Demet Menekşe- Bolkar Dağları: Dünyanın Sessiz Tanıkları- Dünyanın Tenine Dokunuş- Ilgaz (Olgasys) Dağı’nın Büyüsü- Kızıl Topraklarda Güz Sonatı-Mardin’in Efsunlu Taşları-Kars, Hayal Rotası- Bin Çakıltaşı Işıltısı Aşkına!- Tisan’da Prensesin Ayak İzleri- Pan’ın Kayaları: Valla Kanyonu-Nemrut’un Tanrıları-Çiviye Asılmış Cırcırböceği- Ruhumda Doğunun Senfonisi- Hayaller Atlasında Bin Öpücük- Herkese Selam, Sana Hasret..- Sakız Kokulu Ada: Chios
Bir solukta okudum DÜNYANIN TENİNE DOKUNUŞ’u. Gezgin Demet Kurt’un gezip dolaştığı yerlerden bazılarına benim de yolum düşmüş, birkaç yıl kalmıştım. İtiraf etmeliyim ki bu yapıtta değinilenlerin çoğunu ya bilmiyordum ya da duyduklarımla yetinmek zorunda kalmıştım.
Kavramların çok yetkin işlendiği bu yazınsal yapıtı çok katmanlı okumanın gerekli olduğu insanlardan biri olduğuma son sözcüğünü de gördükten sonra inandım. Çünkü yapıtta ayrıntının dışa vurulmasından çok uç örneklendirme yolunda ilerlendiğini gördüm. Bu örneklendirmelerin her birinde hiç beklenmedik herkese rastlamış; gezerken –belki- yalnızlıklar çekmiş, düş kırıklıkları yaşamış, sıkıntılarla yüzleşmiş, özlem bedelleri ödemek zorunda kalmış, dostluklar yaşamıştır Demet Kurt. Tüm bunlara karşın bu yol öykülerinin hiçbir yerinde ;yani ‘sanılan noktada’ bile bir ulaşılmazlığın sağaltılmasına gereksinmiştir. Bütün yolculukların değişik zamanlara yayılmasına karşın bizim bilemeyeceğimiz başka bir zaman da yok değildir. Bunun ‘öteki öz ateşinin’ kıvılcımları arasından çıkıp kendi içinde sımsıkı gizlendiğini düşünüyorum.
Metinlerin girişlerine getirilen bazı alıntılar yapıta başka bir renk katmış. Örneğin:
‘’Ama ne vardır ki kalıcı olan şu yeryüzünde? ‘’ (Elias Canetti)
‘’Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter/ Yalnızlık gittiğin yoldan gelir.’’ (Oktay Rifat)
‘’Yolculuk yol arkadaşlarıyla, dünya duygusuyla…’’ (Murakami)
‘’Bin kilometrelik yolculuk, tek bir adımla başlar’’ (Lao Tzu)
‘’Yaşam bir ruh hastalığıdır.’’ (Novalis)
‘’Aşağıya bak! dedi. Hem de dikkatli bak!... Uçurumlara alışmalısın!’’ (Jules Verne)
‘’Yürüyorduk, topal bir karınca buldu zamanı…’’ (İlhan Berk)
‘’Düşlerine layık ol’’ (Octavio Paz)
‘’Kendimi aradım’’ (Herakletios)
Kendini aramak için o tek adımını atma cesaretini gösteren Demet Kurt kim bilir kaç bin km’lik yolu adımlarıyla damgaladı; doğanın çok korkunç eşiklerinden hiçbir acıyı işitmeden -ki ‘eşiklerden geçerken bir acı hissediyorsan demek ki turist değilsin’ der Peter Handke- geçmeyi başardı?
Son yıllarda beni çok etkileyen bir özgün yapıttı DÜNYANIN TENİNE DOKUNUŞ...
Değerli Demet Kurt’u kutluyorum. Kendini arama yolculuğunun iç ve dış evreni ayıran sınırların dışına taşarak sürmesini içtenlikle diliyorum.
NECDET ARSLAN
Kayıt Tarihi : 24.3.2023 12:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!