sesi gölgesinden girdi içeriye içerisi sıcak,dışarısı soğuktu sarhoş bulutların masmavi arka sokaklarından gelen gürültüsü duyuldu varoş mahkumlarının yas tutan gözleri tutuldu ağladığında gözlerinin kabuğu soyuldu volta atan soluğunun bakışları karardı mor dudaklarında hava karardığında denize olta atan elleri kırıldı avarelerin denize taş atan bilekleri kesildi yeni etme sevgililerin yağmurun altında sevişmek yasaktı bu şehirde öpüşmesini sadece onlar becerebilirdi ‘onlar…’ diyorum onlara çünkü onlar on kişilerdi dünyanın sahipleriydiler yağmur daha en başından beri kabul ettirmişti kendisini yeryüzüne toprak canına susamıştı gökyüzünü terk ettiğinde sırtında bir tek ceketi vardı yeryüzünün iç cebi aşka susamıştı dış görünümü önemli değildi kırışıklığının karabulut,karatabut,karatoprak hepsi birer iftiraydı dünyaya atılan suyu sıkılmış çamurdular yağmurun altında yürümek yasaktı bu şehirde koşmasını sadece onlar becerebilirlerdi ‘onlar…’ diyorum onlara çünkü onlar on kişilerdi dünyanın sahipleriydiler ağladığımızda bir tek onlar gülüyorlardı sadece kendilerini düşünüyorlardı ‘onlar…’ diyorum onlara çünkü onlar on kişilerdi dünyanın sahipleriydiler
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta