Zamanı öteleyemiyorduk, önümüze konanı çalakaşık yerken sahipsizliğimizi sahiplenmeyi bile becermedik. Hırçınlıkla kabaran dalgalar gibi sakinleşmek için sığınacak sahiller aradık.
Sözcüklerle giydirdiğimiz duygularımızı gözlerimizle okşayamıyorduk. Sessizliğin ayak basmadığı topraklarda çığlık çığlığa dolanıyorduk. Çünkü sevgimiz tuz tadındaydı. Acılarımız sessiz kalmayı beceremiyorduk.
Dilimizde üşüten sözcükler dökülüyordu. Gece yarısının sokaklarında, yalnızlığın kollarında acı bir özgürlüktü yaşadığımız. Tırmanmaya çalıştığımız çukurların en alçak yerindeydik.
Dünyadan dışlandığımız zamanlarda dile dökemediğimiz güzelliklerin yaraları ile yaşıyorduk. Özlemlerin ötelendiği konuşmalar kulak sesimizde yankılanıyordu. Kendi içimizde bir yerlerdeydik. Bazen bir rüzgârın sesinde, bazen bir serçenin gözlerinde, bazen de topraktaki su birikintisinde çamurla yoğruluyorduk.
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı: