Zamanı öteleyemiyorduk, önümüze konanı çalakaşık yerken sahipsizliğimizi sahiplenmeyi bile becermedik. Hırçınlıkla kabaran dalgalar gibi sakinleşmek için sığınacak sahiller aradık.
Sözcüklerle giydirdiğimiz duygularımızı gözlerimizle okşayamıyorduk. Sessizliğin ayak basmadığı topraklarda çığlık çığlığa dolanıyorduk. Çünkü sevgimiz tuz tadındaydı. Acılarımız sessiz kalmayı beceremiyorduk.
Dilimizde üşüten sözcükler dökülüyordu. Gece yarısının sokaklarında, yalnızlığın kollarında acı bir özgürlüktü yaşadığımız. Tırmanmaya çalıştığımız çukurların en alçak yerindeydik.
Dünyadan dışlandığımız zamanlarda dile dökemediğimiz güzelliklerin yaraları ile yaşıyorduk. Özlemlerin ötelendiği konuşmalar kulak sesimizde yankılanıyordu. Kendi içimizde bir yerlerdeydik. Bazen bir rüzgârın sesinde, bazen bir serçenin gözlerinde, bazen de topraktaki su birikintisinde çamurla yoğruluyorduk.
Ölümcük bir günahın içine düşmüş gibiydik. Açılan eller, yakılan mumlar, affımıza yardımcı olmuyordu. Sevginin dikenli tellerine takılmıştık. Kurtulmaya çalıştıkça daha da sarmalanıyorduk. Derinleşen yaralar kangrene dönüşüyordu. İrin kokusu genizlerimizi yakarken sarmak için gayret bile göstermiyorduk.
Hayatımızı avuçlarımızın içine alıp öfkeyle yoğuruyorduk. Saplandığımız acının girdabında aşkın cennetini talan ediyorduk. Karanlığın gölgesine sığınıp, kendimizi saklıyor, kaybolmaya çalışıyorduk.
Kaderimizi tırnaklarımızla kazıyorduk. Ellerimize bulaşan mutsuzlukları sıyırmaya çalıştıkça daha da yapışıyordu. Hüzünleri sevgi pınarında yıkadıkça, sevgiyi de balçığa boğuyorduk. Geçen zaman içinde içimizdeki sevgileri öfke ve hırslara bıraktık.
Gök kuşağındaki sarılara umutları, mavilere özlemleri, kırmızıya hüzünleri, yeşile sevdaları astık. Beyazın saflığını dokunmadık daha fazla kirlenmesin diye.
Şimdi buzlu cam ardından sevgilere bakıyoruz. Hilalin çengelinde asılı duran beklentilerimizi ve kulak sesimizi duymuyoruz. Karabasanların koynunda sarmalanıp uyuyoruz. Masum hayat isteklerimizi ve beklentilerimizi bitirdik. Dar alanda kısa koşularla dolanıyoruz. Kısır bir döngüye dönüşüyor yaşam.
Kendimize güveni yitirdik, başka dallarda, başka kollarda güven ve sevgi aramaya başladık. İkiyüzlülüğün çıkmazlarında kendimizi yeniden sevmeye ve sevilmeye zorluyoruz. Henüz yok saymayıp gömemediğimiz ‘’BİZ’’ in üzerine.
Hala içimizde büyüttüğümüz, zehrini içimize akıttığımız habis sevginin karmaşık kimyasına hangi karışımla yeniden hayat verebilecektik. Hangi nefes yeniden canlandıracak. İşgal altındaki yürek kapıları nasıl aralanacak. Aynı sözcükleri konuşan yürekler, artık başka krallıkların emri altına bırakılacaktı.
İhtilalin arifesinde, kan kokan sokaklardan geçerken yeni sevdalar, eski yaraları acıtmadan onarabilecek mi? Uzun gölgelere basmadan yeni ışığın kollarında karanlıklarla baş edebilecek miydik?
Alevlenen közler içerisinde, eski ateşten izleri nasıl yok edeceğiz. Tutkuyu silebilecek miyiz? Hüzünleri üst üste koyup, üzerine acıları döküp, nefreti çakarak koca bir yangın çıkardık. Sıçrayan kıvılcımlar yüreğimizin ucunu yaktı. Tükenirken tükettik. Topladığımız gün bitimlerini açmamak üzere gömdük.
Şimdi yeni bedenlerde yeni yürekler arıyoruz. Her yeni başlangıç gibi ürkek korkularla yaklaşıyoruz. Mat olmamak için şah’ı oyun dışı bıraktık. Çok sevmenin ezilmek olduğunu düşündükçe daha da ürkekleşiyoruz. Yüreğimizi yakmamak için maşa kullanmaya çalışıyoruz.
Gitmeler alışkın olan yüreklere kal diyebilecek miydik? . ‘’özledim’’ yerine ‘’özlendin’’ ‘’ kaybettiklerine üzülme ben varım’’ bu dünyada mutluluk bitmemiş diyebilecek miyim? .
Geçmişin hesaplaşmasını bitirip elimde kalan kırık dökük duygularımla devam etmek istiyorum geri kalan yaşam dilimime…….
02.01.2012
Fatma AVCI
Kayıt Tarihi : 2.1.2012 20:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatma Avcı 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/01/02/dunyadan-dislandigimiz-zamanlar.jpg)
Geçmişin hesablaşması zor biter.Tam bitirdim dediğin anda eski hesaplar yeni yüzleriyle karşına dikilirler..Her hesaplaşmadan çıktığında ise kırıklıkların artar, yaraların yeniden kanar...Umarım başarırsın.
kaleminize sağlık şairem.kutlarım. sevgiler
Tek bir beyaz gül dikilmişti nemli toprağın üstüne. Boyu biraz uzamıştı gülün ve birkaç yıllık gibi görünmüyordu bile. Cılız ve de kurumak üzereydi belki de...
Birbirlerini tanıyamadan bile belki de gömüldü biri diğerinden önce...
Hayat dedim, hayat, hep en yakınındakine vurdurur kendini en önem verdiğine en değer verdiğine, en özleyeceğine ve kokusunu en çok özleyeceğine vurdurur en çok sevdiğine hırpalatır kendini...
Kim bilir kaç yılın özlemleridir bu cümleler ki hâlâ düşünülünce merak ve özleyişe atar insanı...
Kimin en önemlisi, en değerlisi yoktur ki, kim en çok önemsediğinin omzuna koymamıştır başını veya hep o başın orada durmasını istememiştir...
Hayat sevmelerle sevilmeleri hediye ederken sevilerek ayrılıkları da hediye etmiştir insana...
Ve bu ayrılıklarda da çoğu zaman hayat bazen insanı en kısadan yanındakiyle vurdurur, işte en derin acı budur... Deriz...
Sonra ölümle yoruldular beyin diplerindeki korkularla...
Mustafa Yılmaz
ant+10
'Kırık, dökük duygularla geri kalanı yaşamak, tek başına...' Döküldükçe geri dönüp toplamak... Kırıldıkça, parçasını bulup yapıştırmak... Nereye kadar?
Böyle bir ayna bulup, bakmak... Orda kendimizi görmek, cesaret işi...
Sizce de öyle değil mi Fatma(Deniz) Hanım?
Tebriklerimle......
TÜM YORUMLAR (5)