Dünya Şiiri - Kemal Budak

Kemal Budak
169

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Dünya

Düşme aşka! Derinlikte yok eşi
Ben düştüm de paramparça kırıldım
Kalpte kormuş yare hasret ateşi
Sönsün diye hayaline sarıldım

Sorma bana kimdir, nedir, nereli...
Sustu dilim ona gönül vereli
İtmiş derler uzatılan her eli
Bir an bana güldü sandım, vuruldum.

Fark etmedim geçen baharı, güzü
Karıştırır oldum gece, gündüzü
Çıkmadı hiç aklımdan güzel yüzü
Saat oldum, vuslatına kuruldum

Konu komşu tez alıp da haberi
Çıkıştılar “kimsin hele gel beri
Onu sevmek haddine mi serseri? ”
İşte böyle adım çıktı, yerildim

Aldırmadım onca söze, azara
Sevdasıyla gözüm her şeyden kara
Fırsat bulup, hislerimi bir ara
İlan edip ayağına serildim

Kız demez mi “yılan soksun dilini
Bu ne cüret! Çek gölgemden elini
Sen kimsin ki buldun böyle gelini”
Bu son sözle yamacından kürüldüm

Sızladı gönlümün en derin yeri
Soldu yüzüm, söndü gözümün feri
Dört yanıma çivi olup sözleri
Yüreğimden çarmıhlara gerildim

Aylar geçti hiç geçmedi bu eza
Var mı aşktan daha büyük bir ceza?
Gördüğüme sordum bunu ha keza
“Unut” diyen her ademe darıldım

Duramadım daha fazla orada
Ayrıldım dostlara ederek veda
Ummanda bulup da ıssız bir ada
Göç ettim, dört yanım suyla çevrildim

Aklımda gözleri, bir çift mücevher!
Gözleri, sineme saplanmış hançer!
Gözleri, aşkımı gömdüğüm makber!
İki ela közde yandım kavruldum

Günlerce düşündüm her anı azap
Bir gün özlem duydum, diğer gün gazap
Sonunda ruhum ve bedenim harap
Çaresizce bir köşeye kıvrıldım

Nedendi bu sevgim, muhatap toksa?
Kalplerde aşk hissi boşa mı yoksa?
Kim layık, bu dev aşk, bir kıza çoksa?
Ne yöne meyletsem düştüm devrildim

Ve bir gün bilinen doğrular şaştı
Aşk selim vuslatın setinden taştı
Anladım, hasretim yari de aştı
Sınırı geçmeye layık görüldüm

Uzun bir gecenin sonu, o seher
Gönül dehlizimde yandı bir fener
Yıkıldı iç duvar, kalktı perdeler
Tam ortadan hakikate yarıldım

O an duyduğum ses: “Cevap var ama
Gözlerinle ufku boşa tarama
Maşuku hariçte, dışta arama
O hep içindeydi” dedi, dirildim

Doğruymuş! Bir ben var benden içeri
Her nesneden gerçek, herkesten diri
Gösteren, duyuran, anlatan biri
Okşadı ruhumu, gayri duruldum

Onunmuş bu gözler, bu dil de onun
Onunmuş gönül, ruh... Şekil de onun
Fail de, mef’ul de, fiil de onun
Gördüm ki ulvi bir “El”ce derildim

Binbir tür duyguyu ruha veren O
Aşk denen zinciri kalbe seren O
Kendine erene kadar geren O
Zincire tutunup yerden doğruldum

İlkin aşık etti fani Leyla’ya
Aşk çölünde susuz, bıraktı yaya
Gün gelip tuttu da Rahmani maya
İlahi bir aşkla tekrar yoğruldum

Bitince hayırın tuğyanla cengi
Boyadı mat nefsi imanın rengi
Bir huzur, bir haz ki yok eşi dengi
Bazı kez vecd ile “Ben”den ayrıldım

Ben bu ruh halinde safa sürerken
Bir kız çıkageldi bir sabah erken
Bu yüzü nerede görmüştüm derken,
Hatırladım oydu, birden buruldum

Ey güzel! Kapında az mı dilendim?
Gölgene iz değse dizle silendim
Reddettin de sözlerinle bilendim
Bilendim, süngüden beter sivrildim

Nefretinle kaçtım bu ıssız yurda
Öğrettim kin neymiş yılana, kurda
Ne keskin hınç varmış “aşkta gurur”da
Taşlara vurdum da anca köreldim

Şimdi neden döndün ey mağrur güzel?
Bak senin peşinde hep yedi düvel
Unuturken ağır olsa da bedel
Bu ben başka eski benden sıyrıldım

Dedi: “Dinle! Ben sözümün eriyim
Ne şeytan ne melek ne de periyim
Kim bana diz çökmüş, ondan beriyim
Kim yüz çevirdiyse ona eğrildim”

Aşkıyla zindandan kaçılan benim
Uğruna savaşlar açılan benim
Önüne servetler saçılan benim
Maksudum ki istenmezsem erildim

Kimine mevkiyim, kemendim şöhret
Kimine kadınım, silahım şehvet
Kimine kibirim, tetiğim servet
Her bir nefse farklı tuzak örüldüm

Sen beni yar bildin, gönlünü verdin
İlla ki masum bir sevgiydi derdin
Suretlerden kopup Asıl’a erdin
Beni de kopardın, sana savruldum

Sus ey kız! Ben ki bilmecede pirdim
İlmimi herkesten geniş bilirdim
Şimdi her sözünle buhrana girdim
Kimsin sen, necisin? Cidden daraldım

Dedi: Bilmeceyim, hem de cevabı
Kah günahım, kahi takva sevabı
İsmim çok da, sen kullan şu lakabı:
“Dünya” Yüzyıllardır böyle çağrıldım

Tarlayım, ektiğinle test ederim
Hasadı mizanda derdest ederim
Bire yediyüz verir mest ederim
Yeter ki bileyim, hayra sürüldüm

Zahirime kanıp sanma düz çayır
Sinemde öbektir hem şer hem hayır
Sök muzır otları, çiçekten ayır!
Zira hem gül, hem zakkumla karıldım

Beni kaftan değil, yola kilim bil
Kulluk yokuşunda yetmiş milim bil
Ebed sofrasında ince dilim bil
“Dünya bir yol azığıdır” buyruldum

Varım, beni var edeni bul diye
Varsın, var edene ancak kul diye
Kefeni giyip de birgün çul diye
Son davete gitmek için girildim

Toprağın altında kıymetin ne ki?
Gübresin, toplasan yok yarım çeki
Kopunca her uzvun bedenindeki
“Ah! ” dersin “Dün tamdım, bugün seyreldim”

Velhasıl gördüğün ne varsa fani
Gün gelir kıyamet kopar da ani
Yeni bir yurt kurar o büyük Bani
Bakmışsın başka aleme evrildim

O gün insan anlar sırları, gizi
Kimi silmek ister sürdüğü izi
Kimini taşımaz titreyen dizi
Ben de defter olup elde dürüldüm

Bana ne yazmışsan sorudur o gün
“Gençliğin” sorunun zorudur o gün
Her hatan cehennem korudur o gün
Her sayfadan, her satırdan soruldum

Öğüdüm: Ömrünü kul gibi yaşa
Tutmazsan, kölemsin olsan da paşa
Tutarsan mahşerde geçersin başa
Bakmışsın köşküne gelin verildim

Fakir bu şiire pek emek verdi
Biraz dertleşmekti yegane derdi
Kırk kıtada kelam kemale erdi
Ersin artık zira epey yoruldum

Kemal Budak
Kayıt Tarihi : 4.12.2008 00:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!