Dünlerin Kaygısızlığıydı bizi geleceğe a ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Dünlerin Kaygısızlığıydı bizi geleceğe atan…

Biz yalnızlaştıkça kendi dünyamızda, oturduğumuz koltuğa kıvrılarak, bir de başımızı omzumuza eğerek, kapılarını kapattığımız odada, garipsetecek bir müziğin eşliğinde, dalıp gideriz geçmişin hüzün seslerine. Ve sadece içimizde hissederiz geçmişin anılarını…
Sessiz ve ıssızlaştığımız anları tekrar tekrar yaşarız…

Biz umutsuzlukların arasından korkarak, irkilerek, ansızın gelecek darbelerin ardında yalpalayarak, tam da her şeyin bittiği anda umutsuzca umudu ararken, yalpalandığımız hayatı var gücümüzle tutmaya çalışan, belki de güçsüz insanlardan biriydik…

En çok beklenmeyenle karşılaştığımızda korkup saklanacağımızda örselenmiş düşüncelerimizle ayakta kalmaya kendimizi mahkûm hissedenlerdendik belki de…

En zayıf anımızdı ki zavallılaştığımız anlarda bile korkusuz, korkusuzluk korkusuyla hayata yeniden tutunup kendi batağımızdan çıkmaya çalışırdık aslında dünlerde…
Dünlerin kaygısızlığıydı bizi geleceğe atan…
Oysa dünlerdi belki de yaşamımızı güçlendiren… Aslında dünlerdi sevgiyi korkusuzca kucakladığımız, hem de pişmanlıksız…
Gözlerimizden yüreklerimize düşen sevgiydi, bizi sevgiye yalvartan…
Gelecekten ziyade dünlerde yaşadıklarımızdı anı dediğimiz hafızamızda kalan…
Dünlerde sevdiklerimizdi bu gün başımızın yere eğilmemesi… Eğmedik, eğilmedik dünlerde yaşadığımız sevgiye…

Yarınlara hasretle dünleri unutmazken, dünlerdi içimizden akan lavlarla, bağdaşan hayatımız... Yarınlar hasretti oysa dünler unutulmaz yaramız olmuştu sevgiden biteviye kanayan... Ve biz duramayasıya kanarken içimizden düşen ışıkla dünleri özledik...

Aşkta dünler vardı elde kalan sevgili, dünlerdi bizi yorgun yarınlara atan, aşkla kazandığımız ruhlarımız vardı sevgili, O ruhlarımızdı ki bizi bir birimize kilitleyen...
Bu yazılmamış bir kaderdi belki de bizi içine çekip yaşatma çabasında olan…
Ve biz yazılmış olduğuna inandığımız kaderi yaşıyorduk oysa farkındasızlıkla...

Aşkta dünler vardı içinde gülüşlerimizi saklayan, dünler vardı ağlamalarımızı yüreğimize gömen, sonraları pişmanlıksız bir yaşam olmasını dilediğimiz, içinde farkındasızlıkla koşmaya çalıştığımız bir yaşamın arka duvarına çarptığımız için ki bu aşk bize belki de ağır geldi, kaldıramadık...
Aşkta dünler vardı derken içinde saklanan mutlulukların belki de bu günlerde özlemine düşüyoruz...
Beni dünlere götür sevgili dünlere... İçinde gülüştüğüm günlere götür, tut beni ve tutun bana dünlerde kalabilmek için…
Dünlerde kalan vadideki morsümbüller uykusuzluğumu yok edip denizin tuzlu suyu ile kavruluyorum…

Oysa kimseler bilmezdi uykusuzluğumdaki gözlerimden akan yaşların damla sayısını ve de nedenlerini niçinlerini, sadece ağlıyordu gözlerim dünlerin yoksunlukla dolu zamanlarına…
Sadece dünlerden arta kalan bakışlardaki acıların senle tutunduğunu, senle akışkanlaştığını, senle kesilip, senle döküldüğünü… Biz dünlerin uzaklarda kalan yolcuları iken, bakışlarımızda hep sorgulanan anıların uçuşlarındaki titremeleriydi…
Kapanmış kapıların ardında dünler vardı oysa… Belki de bu günlerin son çıkmazlarıydı bu bakışlar…
Kahırlar basar tepeden seyreyleyince İstanbul'u, açık denizlerinde kaybolur gözlerimin buğusu, bir efkâr sarar bakışlarımı sigaranın dumanının arkasından ve bir kez daha yanarım Orhan Veli zamanında bulunamamaktan... Oysa iç çekişlerim denizlerin uzaklarında kaybolur...

Kaç rüzgâr çeşidi alır nefeslerimi uzaklara götürmek için, kaç uzakların kokusu yapışır bedenime, kaç kez acınır yaralarım duman kokusu ile kaç kez sevdanın tırmanışı sarar bedenimi dünlerin acısı ile? Masalların iç sesidir belki de arandığım kendi masal kahramanım ile çaresiz bakışların acılanmaları ile sonunda her şey bir varmış bir yokmuş deyimine yapışınca işte o zaman kıvrılırız bir köşesine gölgeliklerin ve unutulmuş aşkların acısı tekrar gömülür iç benliğimize, işte o zaman tekrar zorlanırız kesik nefeslerle acıdan kıvranırken, bunu da yok say deriz geçmiş senelere bir kez daha…

Gün olur sarpa sarar hayat, gün olur gülüşlerimiz kaybolur, gün olur sesimiz çıkmaz ama gün olur bakarsın yeniden gülüşlerimiz başlar haykırırcasına, işte o zaman başımızı alıp giderken gülüşlerimizi görenler, delirdi der bize, işte o zaman delicesine tekrar güleriz dünlerin özlemi ile...

Eski sevdaların gülüşleri savrulur dünlerin özlemi ile dilimizden, sonra da acıları dökülür nerelere olduğunu bilmeden gözyaşlarımızla, bir bakmışsın dalmışız sevdim dediğimizin eski gözlerine, oysa hiç eskimemiştir o bakışlar, bizse sürtünmüşüzdür o eskimişlikle hayatın geleceğine, çaresizlikle savruluşların ardında bulmaya çalışırız kendimizi, oysa hepsi hayâl, oysa hepsi boştur arayışlarımızın, sadece içimizde yanan yangını söndürmeye çalışırız buz kesmiş nefeslerimizle ahhh çekerken…

Zaman mı tersti bize biz mi kendimize terstik, sadece çapraşık sorular bunlar her şeye boş verdiğimiz anlarda, tekliğimizle baş etmeye çalışırken farkındasızlıkla zorluyorduk geçmişin dünlerini ve dünlerdeki bizi, arayışlarımız neydi, eski güzel günler mi yoksa kahır basan geceler miydi kendi kendimizle zorlandığımız...

Zaman mı tersti bize biz mi kendimize terstik, sadece çapraşık sorular bunlar her şeye boş verdiğimiz anlarda, tekliğimizle baş etmeye çalışırken farkındasızlıkla zorluyorduk geçmişin dünlerini ve dünlerdeki bizi, arayışlarımız neydi, eski güzel günler mi yoksa kahır basan geceler miydi kendi kendimizle zorlandığımız...

Yoksa senin “ben senin için ölürüm” deyişlerin miydi özlemini çektiğim ve ardından umarsızca güldüğüm…
Kaç rüzgârın kokusuydu bu ki içimize aldırmasızca sinen, kaç rüzgârın uğultusuydu bu ki hâlâ başımızda uğuldayan, durmayasıya kendimizi bir masalın içinde arayışlarımızın sebebi senin seslerin miydi benim içinde kaybolduğum…

Ay hilal olmuş,
Deniz yakamoz dolu;
Ya yüreğim?
Hüzün girdabında,
Çaresizlikle çırpınmakta.

Belki karşılaşacağım,
Bir kuytu karanlıkta,
Onunla...

Gölgelerimiz karışacak,
Tek lambası yanmayan,
Sokak direğinin kör karanlığında.

Tanıdık bakışlar karışacak,
Göz bebeklerimize;
Birbirimizi tanımamışlığa gelsek de.

Tanısak ne olur,
Ayrılmış bir defa yollar, uzaklar olmuş, dünler olmuş,
Parçalanıyor bir şeyler içimde,
Belki yüreğim, belki ruhum.
Sokak lambasının,
Son ışığı da söndü;
Her taraf karanlık,
Kör mü oldum ki?

Boş ver!
Zaten o yokken;
Görmezdim ki,
Ben.

Canım yanıyor,
Canımı acıtıyorsun!
İçim parçalanıyor,
Bırak kuytuda kalayım.
Ne acımasız bir azaptı ki bunlar tüm boş vermişliğime rağmen incelen acılarla içimi dolduruyordu, belki de hepsi dünlerin hasretiydi ki bize vurgun üstüne vurgun yediren…
Hadi yeniden başlayalım demek mi gerekliydi ki benim hiddetle karşı koymam… Mümkün müydü yeniden dünlere gitmek, mümkün müydü bu kadar acılarla yeniden sevmek?

Artık dünler vardı sevgili biz bir birbirimiz için varız derken, bu günlere taşımak olası değildi dünleri, bu günlerde yaşamak artık mümkün değildi dünlerle ve biz dünlerin içinde huşu ile kaybolurken bu günlerde acılara bularken dünleri artık sevmenin uzak yolcuları olurken, alışacaktık bundan sonra sevmenin vurgunlarına...

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 11.8.2012 16:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Bülent Aydınel
    Bülent Aydınel

    Oysa kimseler bilmezdi uykusuzluğumdaki gözlerimden akan yaşların damla sayısını ve de nedenlerini niçinlerini, sadece ağlıyordu gözlerim dünlerin yoksunlukla dolu zamanlarına…


    Kutluyorum ve saygılarımı bırakıyorum sayfanıza...

    Cevap Yaz
  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    Artık dünler vardı sevgili biz bir birbirimiz için varız derken, bu günlere taşımak olası değildi dünleri, bu günlerde yaşamak artık mümkün değildi dünlerle ve biz dünlerin içinde huşu ile kaybolurken bu günlerde acılara bularken dünleri artık sevmenin uzak yolcuları olurken, alışacaktık bundan sonra sevmenin vurgunlarına...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Mustafa Yılmaz 4