DÜNDEN DAHA HIZLI
“Eski zamanlarda bir kral; saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurur, kendisi de pencereye oturarak bakalım neler olacak diye başlar beklemeye.
Ülkenin en zengin tüccarları; en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelirler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girer. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirir, halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor derlerdi.
Sonunda saraya meyve ve sebze getiren bir köylü çıkagelir. Sırtındaki küfeyi yere indirip iki eli ile kayaya sarılır ve ıkına sıkına itmeye başlar. Sonunda kan ter içinde kalır ama kayayı da yolun kenarına çeker. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzeredir ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görür. Açınca bir de ne görsün, kese altın doludur. Bir de kralın notu vardır içinde, ‘Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir’ diye yazmıştır kral.”
Hayat aslında uzun bir yol, bizler de üzerinde son menzile varmak için yürüyen yolcular değil miyiz? Yol üzerinde nice engellerle karşılaşırız. Biliriz bu yolun geri dönüşünün olmadığını. Onun içinde çıkan engelleri elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince kaldırmak, yolu açmak çabası içine gireriz. Hayata engelli koşu dersek bizlerde yarışmacı koşucularız. Her atladığımız engel başarımızdır aslında. Onun içinde hızlı olmalıyız; hem de…
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.