Mahallenin en yaşlı kadınıydı Dulana,
Ödül konsa yeridir doğumunu bulana.
Derler ki; “Yaşı yüzon, belki daha da yüksek”,
Kimse bilmez gerçeği, nerden bilip söylesek.
Kendi bile bilmiyor ne zaman doğduğunu,
Kendisini Dünya ‘da ne zaman bulduğunu.
Okumuş yazmış değil, eli kalem tutmamış,
Çağında okul yokmuş, kimse de okutmamış.
Harf bilmez, hesap bilmez, çok yüzeysel bilgisi,
Başına tavan çeksen sanır ağaç gölgesi.
İlk savaşta çocukmuş, ikincisinde gelin,
Eşi şehit olunca düşmüş eline elin.
Sahipler ölüp gitmiş, bu kalmış başkasına,
Felek bunu az görüp yapışmış yakasına.
Bu kez bir karı-koca kalkıp kol-kanat germiş,
Onu ana belleyip evlad gibi severmiş.
Derken koca da ölmüş, kalmış yalnız ikisi,
Bizimki fazla yaşlı, obiri genç irisi.
Davranmış gelin gibi, sanki o da anası,
Muhtaç etmemiş ele yeri cennet olası.
Gelin eksiksiz melek, Dulana ondan melek,
Bu kız demiş kadına; “Sana Dulana diyek”.
Yaşlı ninenin adı böyle olmuş Dulana,
Bu ad yeterli olmuş arayana sorana.
Dulana bir avuçluk, tıpkı bir çocuk kadar,
Değnekten farksız kollar, cılız-mılız ayaklar.
Beden uzun yılların çilesini yüklenmiş,
Deri-meri çekilmiş, etleri tiftiklenmiş.
Görmesi hayal-mayal, diş-miş zaten arama,
Avurdu geçer olmuş giderek avurduna.
Yüz güzel değil ama sevimli mi sevimli,
Yüzündeki çizgiler ılımlı mı ılımlı.
Dünyada görülmemiş kızdığı Dulana ‘nın,
Güldükçe güller açmış üstünde yanağının.
Gırtlağından aşağı haram lokma inmemiş,
Onun lanet ettiği dünyada görülmemiş.
Sabah-akşam dualı iki solgun dudağı,
Ruhu melekler gibi, gönlü cennet şafağı.
Az verirsen az yiyor, vermezsen hiç yemiyor,
Acından ölse bile feryat-meryat etmiyor.
Herkesler mutlu sanır, çünkü o hiç sızlanmaz,
Aklından geçenleri tek bir kimse anlamaz.
Elleri efsunludur, acılara dermandır,
Dokunduğu yerlerde acı tozla dumandır.
Bu yüzden ona gelir sağı-solu ağrıyan,
Ben bunu elden duydum, gerçeği Hak ‘ka ayan.
Kur ‘an ezberindedir, okur gündüz ve gece,
Versen de okuyamaz, iş yazıya gelince.
Yazıları seçemez, seçse de okuyamaz,
Oturduğu yerlerde kılar beş vakit namaz.
Oruçtur Ramazan ‘da, oruçtur Üç Aylar ‘da,
Diniyle, imanıyla yol almış zamanlarda.
Mahallede kim varsa Dulana büyütmüştür,
İyiliği, doğruyu herkese öğretmiştir.
Kimini avutmuştur ninnisiyle kundakta,
Kimini sallamıştır beşiklerde, hamakta.
Kimine mama vermiş, kimine dua etmiş,
Kimisini güneşte dal olup gölgelemiş.
Kimini evlendirmiş hayırlı dualarla,
Kimini sevindirmiş verdiği kınalarla.
Kimini barıştırmış, kiminden yana çıkmış,
Kimine hastalıkta candan-yürekten bakmış.
Bilir bebekliğini en yaşlı erkeklerin,
Dulana uğurudur, kısmetidir evlerin.
Bu nedenle indinde ne bey vardır ne paşa,
Unvansız hitap eder bütün kavim-kardaşa.
Ona erkekler “Oğul”, ona kadınlar “Kız” dır,
Dulana insanlara sevgi saçan yıldızdır.
Babasından kormayan çekinir Dulana ‘dan,
Çünkü yola o sokar asla azarlamadan.
Dulana yaşı ile yüreklerde bir acı,
Dul ana mahallenin her derdinin ilacı.
Söz ettiğim mahalle bir yerli mahalledir,
Mahalledeki evler köhne köhne evlerdir.
Evlerin arasında yer almaz modern bina,
Hepsi harap, eskidir, başka sıfat arama.
Çokları tek odalı ve belki de mutfaklı,
Tek bina bulamazsın iki katlı üç katlı.
Bazısında mutfak yok, çoklarında tuvalet,
“Banyo var mı? ” diyerek istersen gel sual et.
Anında söyleyeyim: banyo yoktur evlerde,
Milletin yıkandığı tek hamam var çevrede.
Eskiden kalma birşey, adı “Saray Hamamı”,
Sadece mahalleli hamamın yıkananı.
Yalnız Salı günleri bu hamam kadınlara,
Diğer günler sadece erkek girer hamama.
Erkeklerle birlikte oğlanlara serbesttir,
Zira; “Oğlan” dediğin ne de olsa erkektir.
Kadınlar yanlarında büyük oğlan sokamaz,
Beş yaşından büyüğü patron hamama almaz.
Alsa da; tüm kadınlar hor görür anasını,
Hamamın taslarıyla kırarlar kafasını.
Çünkü kadın hamamda erkek sinek istemez,
“Namahrem” dir; erinden gayrıya görünemez.
Dulana yalnız gider hamama Salı günü,
Aynen uygular durur atadan gördüğünü.
Bohçası elindedir o bükülmüş beliyle,
Sarıp sarmalamıştır başını yemeniyle.
Üstü-başı yamalı, omuzunda atkısı,
Melek gibi haliyle dünyanın en tatlısı.
“Gelin” der durur ama el kızıdır evdeki,
Çok gelmek ister ama para çıkışmaz belki.
Her ne hal, ne durumsa; gidemez Dulana ‘yla,
Elden gelse öderdi hakkını, yıkamayla.
Zaten kimse yıkamaz hamamda Dulana ‘yı,
Zira; kadın hamamı bir tür düğün alayı.
Her kadın yanı sıra götürür bir kaç kızı,
Ona sıra gelmez ki düşünsünler yalnızı.
Haksız da sayılmazlar; sular az, hamam küçük,
Hemen sular kesilir yıkansa bir kaç büyük
Sular sürekli akmaz, keserler ve açarlar,
Bir yetersiz kazanla bir mahalle yıkarlar.
Bu yüzdem Dulana da yıkanır tek başına,
Oturup bir köşeye veya göbek taşına.
Yıkanmak da ne demek, işte didinir durur,
Başına, bedenine ne lif ne sabun vurur.
Örseler o pörsümüş elleriyle canını,
İki de bir ıslatır soğuk suyla alnını.
Darlandığı çok olur kalabalık hamamda,
kimse bakıp etmez ki; o nasıl bir külhanda.
Yürekler cız cız eder hamamdan çıkılınca,
Bu zavallı yaşlının haline bakılınca.
Ne yazık ki; iş bitmiş, el-ayak yorulmuştur,
Sanırsın ki; bu dünya bu düzen kurulmuştur.
Yükün fazlalığından kimse düşünmez eli,
Bu dünya böyle gelmiş, böyle gider demeli.
“Seni severim ama elimde imkanım yok,
Konuk ederim ama verecek mekanım yok.
Yoluna canım feda ama elim kandadır,
Yüreğim senin ama bilmem ki ne yandadır.
Sen mutlu ol, uzak ol, ancak o zaman iyi,
Ne ben seni çekeyim, ne sen düşün, çek beni.”
Manca Ali kasaptır, Kalkan Musa gardiyan,
Kara Rüstem toptancı, tahıl satar tercihan.
Losyon İbo berberdir, Mitil Cevat da bekçi,
Lazım Enver yemişçi, Torlak Rıza gömlekçi.
Tokmak Kazım davulcu, Bulut Ahmet mübaşir,
İtfaiyeci Neşet, kalaycı Sarı Beşir.
Canım Arif boş gezer, gücü var da işi yok,
Derviş Memo camcıdır, elması var, dişi yok.
Bu sevimli insanlar yaşarlar mahallede,
Toplanıp gülüşürler her gün başka köşede.
İşe giderler gündüz, kahveye geceleri,
Tümü de insanlıkta birbirinden ileri.
Bunlar bazan kuzudur, kuzudan daha kuzu,
Avucunla tuz versen; inan, yalarlar tuzu.
Yerinde efelerden daha efe olurlar,
Yerinde namus için derhal adam vururlar.
Sevgileri ateştir, değse yakar yüreği,
Öfkeleri kılıçtır, keser atar direği.
Tüm bunlar büyümüştür Dulana ‘nın elinde,
Süt dökmüş kedi olur hepsi onun önünde.
Tümünün kemiğinde Dulana ‘nın emeği,
Tümünün kursağında en çok onun yemeği.
Dulana ‘nın ninnisi tümünün kulağında,
Nicesini taşımış sırtında, kucağında.
Bu yüzdendir hepsi de Dulana ‘ya minnettar,
Dulana baş üstünde tutulacak emektar.
Ağır yükü altında tümü onun hakkının,
Her saniye ararlar çaresini bir bunun.
Amaçlar Dulana ‘ya bir hizmette bulunmak,
Bu zavallı kadından hayır dualar almak.
Dediler: “Bekleyelim, gün ola harman ola,
Elbet bir gün hizmete fırsat verir Dulana.”
Tüm evlerde erkekler kadınlarla anlaştı,
Kadınlar planlardan çok gülüştü, hoşlaştı.
Dediler: “Biz yapmadık, hiç olmazsa siz yapın,
Bir huzur yüzü görsün hiç olmazsa bu kadın.
Ne ayıp ne de günah, size namahrem değil,
Anaya hizmet etmek oğula haram değil.
O zaten et parçası, bir torba kuru kemik,
Hem dua alırsınız, hem anlatır gülerik.”
Erkeklerin planı Dulana ‘yı yıkamak,
Nineyi mutlu edip hayırlı dua almak.
Kadınlar yapamazsa yapsın bari erkekler,
İnsan yapabilenden kalkıp hizmeti bekler.
Fakat bilse Dulana; bu işe razı olmaz,
Ömrünce kirli kalsa er eliyle yıkanmaz.
Üstelik Salı günü kadınların hamamı,
Pazardan başka günler herkes geçim hamalı.
Elverişli gün Pazar, zira erkekler evde,
O gün vakit öldürür her biri bir köşede.
Dulana ‘nınsa günü oldum olası Salı,
Nasıl edip ne edip nineyi kandırmalı?
Buldular çaresini, görev düştü geline,
O verdi bohçasını Dulana ‘nın eline.
Hamam için tas verdi, lif verdi, sabun verdi,
Keseyle tarak verdi, havluyla zıbın verdi.
Dulana güleryüzle dedi: “Gelin Salı mı?
Ne çabuk çıkıp geldi kadınların hamamı.
Sanki aynen dün gibi geçen gittiğim hamam,
Nasıl da tükeniyor bu ömrümüz durmadan.
Günlerim şaş-beş oldu, yiyip içtiğim öyle,
Demek aklım eskimiş, günler geçerken böyle.
Hani eski topraktım? İnan ki hepsi yalan,
Ölümü bekliyorum bu dünyada durmadan.”
Kavradı bohçasını, çıktı evden dışarı,
Pusu kurmuş köşede iki yaşlı haşarı.
İlk seçtiği o oldu, gardiyan Kalkan Musa,
Yürüdü ona doğru kumlara basa basa.
Dedi ki. “Ulan oğul, bu gün günlerden nedir?
Ben gün-mün şaşırmazdım bilmem kaçbir senedir.”
Gardiyan ciddi ciddi dedi: “Nene salıdır,
Senin bunca yaşlanman bizlerin vebalıdır.
Biz yorduk, hırpaladık seni yıllardan beri,
Nenem, bu Losyon İbo, tanıdın mı berberi? ”
Berber dedi: “He nenem, koyulmuşsun sen yola,
Belli ki gidiyorsun Salı günü hamama.
Ver nenem, hiç olmazsa bohçanı taşıyayım,
Benim güzel nenemden hayır dua alayım.”
Derken bu iki bıçkın girdiler kollarına,
Nineyi götürdüler kadınlar hamamına.
Güya ki; ayrıldılar onu içeri verip,
Gerçekte; soyundular hemen hamama girip.
Hamamcının üstünde bir naylon kombinezon,
Ne yapsın ki baldırda, bacakta kıllar uzun.
Hem de bıyıklı geldi az biraz Dulana ‘ya,
Ama gerek görmedi üzerinde durmaya.
Manca Ali giymişti bir uzunca bol fistan,
Tokmak Kazım maşlahlı, kökeni Arabistan.
Havlunun bir ucunu attığından omuza,
Romalı senatöre dönmüştü Torlak Rıza.
Ve daha da nicesi, tümü kadına dönmüş,
Yararı varmış gibi kimi de ruj sürünmüş.
Dulana görür ama gördüğü şöyle-böyle,
O az biraz benzetsin gerisini sen söyle.
Bundan yararlanarak Kara Rüstem sırıttı,
Nine inansın diye kadın gibi kırıttı.
Herbiri fıkırdadı ta öteden beriden,
O anda ince bir ses yükseldi ileriden.
Dedi: “Aman hanımlar, bu gün hamam kıvamda,
Görülmemiş bugün bu, tek çocuk yok hamamda.
Madem ki yıkanacak tek şey kendi başımız,
O halde Dulana ‘yı yıkamaktır işimiz.”
Kadınsı kahkahalar ta kubbeye yükseldi.
Soyunma yerlerinde kim varsa öne geldi.
Dulana ‘yı soydular, peştemala sardılar,
Küçük bir bebek gibi alıp kucakladılar.
Taşıdılar içeri nazıyla oynayarak,
Oturttular kurnaya başında toplanarak.
Ne türküler, şarkılar, ne kadınsı çığlıklar,
Ne yumuşak tutuşlar, ne candan yakınlıklar.
Kimisi saç tararken kimisi keseledi,
Ne bir parça incitti, ne kalkıp örseledi.
Kese bir pamuk oldu Dulana ‘nın üstünde,
Kuştüyü oldu sabun Kalaycı ‘nın elinde.
Su ne soğuk ne sıcak, sanki serin gülsuyu,
Hamam cana getirdi binbir güzel duyguyu.
Nine az bunaldı mı gelsin hemen soğukluk,
Gözlerde parıltılar, yüreklerde burukluk.
Havlunun biri gitti, biri geldi öteden,
Sanki yağmur yağmıştı mermere lavantadan.
Azıcık ıslanan havlu yenilendi anında,
Dulana sultan oldu erkekler hamamında.
Havlular dolduruldu bir kurnanın içine,
Başkaları asıldı kurna kitabesine.
Kurna tahta çevrildi, oturtuldu Dulana,
Şuruplar dolduruldu pırıl pırıl taslara
Taht yapılan kurnada o içip serinlerken,
Bir cümbüştür başladı göbek taşında, derken.
Tokmak Kazım boynuna asıverdi davulu,
Gardiyan zurna etti elindeki kavalı.
Kimisi çengi oldu, kimisi de rakkase,
Hepsi birden verdiler ol hamamda ses sese.
Göbek atıp döndüler önünde Dulana ‘nın,
Haddi hesabı yoktu orada kıvıranın.
Dulana bilmiyordu, hamamda mı, nerdedir,
Belki hamamda değil, düpedüz cennettedir.
Şu kız huri, bu peri, şunlar cennet hatunu,
Bulup çıkaramadı masalın hududunu.
Sezer gibi olsa da bazısında bir bıyık,
Engel olup duruyor anlamaya o kılık.
Fistanlı herif olmaz ama kadın sakallı,
“Sakallı karı olmaz, hadi uçtum akıllı.”
“Şu herif Necla mıdır, ya da Necla şu herif,”
Sorsalar anlatamaz, hatta edemez tarif.
Bir aralık seslendi: “Sen misin kız Hediye?
Aman kız, kadınlığı yükledin mi kediye? ”
Herif olsun, ya karı, Dulana çok mutluydu,
Bulutlar içindeydi, yarından umutluydu.
Yılların yorgunluğu silinip erimişti,
Sanki Allah nineye yeniden can vermişti.
Havlulara sardılar bu kere ilahiyle,
Dulana helallaştı o yüce Allahıyla.
Dedi: “Senden hoşnutum, sen benden hoşnut musun?
Merak ederdim rabbim, beni unutmuş musun?
Sana şükürler olsun; cennet verdin dünyada,
Böyle cennet arasam bulamazdım rüyada.”
Nineyi tekbirlerle alıp kuruladılar,
Yüzünü gülsuyuyla gayet bol yıkadılar.
Giyinince bohçayı alıp ele yürüdü,
Hamamcı parasını iterek geri verdi.
Nine kapıya çıktı, ki; iki er bekleşir,
İtfaiyeci Neşet, kalaycı Sarı Beşir.
Girdiler kollarına, götürdüler nineyi,
O anda bir efsane fethetti mahalleyi.
Dediler: “Dulana ‘yı yıkamış sırf huriler,
Önünde halay tutmuş bütün cinler, periler.
(Hikmet BARLIOĞLU (1933/2003) 'nun
MÜHENDİS BEY isimli Şiirsel Gülmeceler 'inden > 38-50/100)
Kayıt Tarihi : 9.8.2004 17:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)