CENDERE
Mengeneye sıkışmış kalbim,
Yorgun ve burkuk bir haldeyim.
Kafam sıkışmış mengeneye,
Ağrıyor boyuna her yerim
Yine akşam, bitiyor bak gün.
..
Ayıp değil mi kiraz ağacı
Böyle gelene geçene karşı
Hem de orta yerinde kentin
İşi gücü varken herkesin.
Sen kalk
Yeşil giysiler giy,
Kırmızı küpeler takın
..
Soğuk bir kış gecesiydi kar adeta lapa, lapa yağıyordu. Sessiz sokaklarda ilerlerken adım, adım. Bir köşe başında, bir evin saçağı altına sığınmış bir kız gördüm. Ona doğru yaklaştıkça bana doğru yönelen ve anlam veremediğim o bakışları içimde bir kıvılcımın oluşmasına sebep oldu. Ona doğru daha da çok yaklaştığımda, soğuk ona o kadar işlemişti ki adeta tir, tir titrediğini gördüm. Usulca paltomu çıkarıp ona verdim. Evini sorduğumdaysa birkaç kilometre ileride olduğunu öğrendim. Yavaş, yavaş, sessiz ve ıssız sokaklarda ilerlerken, sanki ikimizde bu sessizliğe konsantre olmuş ve bunu bozmak istemezmişçesine bir tek kelime bile etmeden yürüyorduk.
Karanlık ve dar bir sokağın başına geldiğimizde, dönüp dudaklarımdan öptü ve kaçarcasına gözden kayboldu. Onun o ıslak ve soğuk dudakları dudaklarıma değdiği anda beynim işlemez duruma gelmiş artık kalbimle düşünmeye başlamıştım. Hemen koşarak eve gelip, yatağıma uzanıp, yastığıma sarılarak pembe hayaller kurup. O anlam veremediğim bakışları çözmeye çalıştım. Sanki beş bilinmeyenli bir denklem gibi. İşte ne olduysa o anda oldu o bakışlardaki sırrı çözmeye çalıştıkça içimdeki kıvılcımlar bir yangına dönüp bütün bedenimi sardı.
Sabahın erken saatlerinde en güzel kıyafetlerimi giyip, onu ilk gördüğüm o köşe başı ve vedalaştığımız, o karanlık ve dar sokakta; elimde kırmızı bir gülle günlerce bekledim. Ama nafile ne onunla ilk karşılaştığımız ne de vedalaştığımız yerde, onun tarifine uyan ne de o tarifteki birisini tanıyan birisiyle karşılaşabildim.
Tam ümidimi kaybetmiş ve pembe hayallerimde inşa ettiğim, güllerle donatılmış, bahçeli, o küçücük kırmızı panjurlu evi yıkmaya başlamıştım ki ona bir otobüs durağında rastladım. Kader işte ona güllerle donattığım bahçedeki küçücük ve kırmızı panjurlu evimin anahtarını nasıl verebileceğimi düşünürken, o beni tanımış olmalı ki yanıma yaklaştı. İşte o anda yüzümde güller açtı. Bana o gece yaptıklarım için teşekkür etmeyi unuttuğunu ve kendisini affettirmek için de hafta sonu yapılacak düğün törenlerinde beni de görmek istediğini söyledi. İşte tam o anada yüzümde açan güller soldu ve sanki dikenleri gözüme batıyormuşçasına kanla karışık göz yaşlarım akmaya başladı.
..
Bekliyoruz çıkıp gelsin yada hepten gitsin...
Veren versin, alan alsın her neyi varsa!
Herşey öyle ucuz öylesine değersiz ki,
Yoktan farksız olduklarımız; oldugunu sandıklarımız da..!
Hep_si-ne yak-ışır bak gör-düğün kar-anlıklarda...
Gecemize karışır-ken bir boşluk ve sarhoşluk...
..
acemi gülüş sırıtır yüzü kara
yanyana değiliz fotoğraf fulü
topla karanlığı gökyüzü
çoğalsın harı güneşin
bir kuş kelebek gibi yenlik
..
Bir varmis halada bulunurmus..
Köyün birinde $irin bir Kiz dururmus..
Zamanin aki$inda bir Yigit buna vurulmus..
Gitmis Ona duyurmus..
derken Kizda Ona Asik olmus..
Bir Gün Yigit $irine malum olani sormus..
Az sonra Dügün Dernek kurulmus..
..
Bir tarafta, düğün, dernek,
Öbür yanda, yanan yürek.
Bir gün gelir, biter elbet,
Bu acı, dert, sürmeyecek.
Bak gencecik, bu şehitler.
Aynı yaşta, teröristler.
..
Denizde midir görkemin
gökyüzünde mi
komşumuzun kızı evlendi
düğün yapamadılar
nikahtan gitti
mavi bir elbise giydi kız
mutluluk mu verdin ona
..
Beni hatırla, kırmızıyı, kızmış durup bakar-san;
Ki gülü-verdiğinde unutma bey-itlerimi de;
Yalnız gezer-sen sakin sokaklarımda.
Hepinize miras olmus kıta-kıta...
Az gelirdi dün-ya bugün-deyim denizin-izle döndüm adama ya
Yarı-n'olacaktı ki al-saydın o/dana;
..
İsteğime karşılık ver güzel kadınım.
Sana düşündüklerimi anlatayım.
İyilik etmekten hoşlanan dilberim,
Hep sevinçle kabullendiğim yazgım.
Hayır deme gel bu gece, Napoli’de sevişelim.
Bu gece şehvete çok kararlısın.
Duvardaki aynaya bile yansıtırsın.
Bu gece çok kan akıtırsın.
Birkaç fıçı bile doldurursun.
Düğün şerbeti niyetine içirirsin.
27 Nisan 2011- Napoli’de şehir turu
..
Yazdan kalan ne varsa koy önüne
Zira bak artık sonbahar
Şu metrük kalbini doldur biraz
Kışın zahiren sayılır, belki gelir kaleme
Her dem bahar gönlün
Devam et, konuş gülle, bülbülle
Ser çileni saçının her teline
..
Atamızdan armağan
İşte bugün
Heryer neşe ile doldu
23 Nisan geldi
Çocuklar neşelenip coşuyor
Atamızdan armağan diyor
..
MEZAR NOTLARI
1-Yaşarken, insanlarla ilişkilerinde araya oldukça mesafe koyan, çok saygın ve bir o kadar da resmi ilişki gözeten bir kişinin cenazesine gitmiştim. Yaşarken bu kişinin ördüğü duvarları aşmak, koyduğu mesafeleri ve sınırları çiğnemek mümkün olmazdı. Cenazesi kaldırıldığı gün öyle bir yağmur yağmıştı ki
Cenazeyi kabre indirmekle meşgul üç-beş kişi ve din görevlisinin dışında hiç kimsenin yağan yağmurun, mezarının etrafında oluşturduğu çamur deryasından dolayı cenazeye yaklaşamadığını gördüm, çok etkilendim. Demek ki yaşarken nasılsanız ölürken de öyle uğurlanırsınız...
2-Karısının telkinleriyle, Akrabalarından uzak yaşamayı onlarla arasında mesafe olmasını isteyen bir adamın hayatı boyunca akrabalarıyla kopuk ilişkilerinin sonucu kendisinin değil karısının ailesinin kabristanına gömülmesi olmuştu...
3-Babaanne yaşlanmış ve görme özürlü olmuş, son otuz yılı aile bireyleri için bir sıkıntı oluşturmuştur. Kim bakacak kavgası ve gerilimi otuz yıl sürmüştür. Kadıncağızın çocukları arasındaki ilişkileri otuz yıl boyunca bu gerilim belirlemiş... Büyüyen çocukların hepsi bu paylaşım(!) kavgasından psikolojik olarak etkilenmişler...vefasızlığa, Yalana ve bencilliğe dair her şey öğrenilmiştir, kuşaktan kuşağa aktarılmak üzere...ve bir gün ölür kadıncağız...bir mezara gömülür...bu mezarın bulunduğu kabristanda aile bireylerinden hiçbiri yoktur...Adeta herhangi bir çukura atılmıştır...yaşarken istenmeyen kadıncağızın kabristanında da kimseleri yok. Kim bilir bu kadıncağız da yaşarken kimleri istememişti yanında?
4-GİZLİ
..
Bir kapı eşiğinde göz göze geliyoruz. Sen merhaba diyorsun, bende sana karşılık veriyorum.
Sonra bir düğün salonunda karşılaşıyoruz.
Bir an gözlerine takılıyor gözlerim, ilk kez bu kadar uzun bakıyorum sana. Sonra bir sigaraya yenik düşüyor sevincim dışarı çıkıyorum, sigara içerken seni düşlüyorum hiç olmadık bir anda kafama takıyorum. Sonra beynime çakılıyor sesin ve ben sesinin titreşimlerinde aşk aramaya başlıyorum. Sigarayı yarım bırakarak içeri giriyorum. Karşımda ilk gözüme takılan yine sen oluyorsun. Hayır diyorum kendime, olmaz diyorum, ama olmuyor dediğim gibi. Ben kalbime yenik düşüyorum. Yanına gelip konuşmak için bahaneler uyduruyorum kendimce, aslında saçmaladığımın farkındayım. Seninle baş başa kalmak için ateş istiyorum ve sigara teklifinde bulunuyorum. Saçmalıyorum yine, sonra kararımı değiştirip “neyse sen kal ben içip geleyim” diyorum. En kötüsü düğün salonunda olduğumuzu unutmuşum. Sonra telefon çalıyor ve yine sen “nerde kaldın gelsene” diyorsun. Ben “birazdan geliyorum” diyerek telefonu kapatıyorum. Aklım karma karışık öyle bir dünyaya açılmış ki kapılar, ben dans’ı unutmuşum. İçeri geldiğimde dans edilecek diyorlar, ben direk gözlerine bakarak seni dansa kaldırıyorum…
Sonra ellerin boynumda ve sen hiç olmadığın kadar yakınımdasın. Ellerim belin de ve fonda “Balıma” şarkısı ben bulutların üzerinde sen kanatlarım olmuşsun. En kötüsü yaşadığım bu büyük aşkın sen farkında değilsin aslında bende farkında değilim. Müzik sanki bizim için çalıyor, sahne bomboş bir sen birde ben, herkes bizi izliyor. İki de bir bir şeyler söylüyorum, sende her seferinde kafanı sallayarak gülüyorsun. Ve dans bitiyor sonra ben kendimi dışarı atıyorum beynim tamamen savaş veriyor kalbim ile bedenim olan bitenden habersiz. Ve vakit bitiyor ben seni eve bırakıyorum ki aklım başımda değil. Eve geldiğimde içim içime sığmıyor. Ben sana duygularımı açıklamaya karar veriyorum başka çarede bırakmıyor aslında kalbim. Söylüyorum âşık olduğumu, sen şaşkınlık içinde, ben ardı ardına şarkılar armağan ediyorum. Seni konuşturmuyorum sen sorular yöneltiyorsun bana ben hepsine “âşık oldum, bunun bir süreci yok bir anda bir bakış ile içime bir şey oldu ve başka bir göz ile baktım sana sonrasında aklım başımdan gitti” diyerek sana belli etmeden kızıyorum kendime “keşke söylemeseydim şimdi hepten kaybedeceğim”. En sonunda kabul ediyorsun her şey o kadar güzel gidiyor ki, ben sana iki günde sevdiğimi söylüyorum ve sevdiğimi söylediğim gün sana haksızlık ediyorum. Ne yazık ki bu kez kalbime değil gururuma yenik düşüyorum ve bir hayat için milyonlara değer bir kalbi kırıyorum. Hayatım da ilk olan aşkın yerine, başkalarının düşüncelerini göz önüne alarak istemediğim bir şeyi yapıyorum. İlk hatam da orada oluyor, pişmanlığın faydası yok çünkü hak etmediği bir şey yapmıştım ve hak etmediğim denizlere yelken açmıştım. Sonrası her şey tersine gitmeye başlıyor, aklımdan bir türlü çıkaramıyor üstelik gittikçe bağlanmaya başlıyorum sana. İlk defa verdiğim karar karşısında başımı öne eğiyorum. Suçluluk duygusu gönderdiğin mesajlar ile bedenimi param parça ediyor, pişmanım diye haykırıyorum ama çok geç artık sen yoksun.
Sonra tekrar karşılaşıyoruz aslında en başından kaybettiğimin farkındayım ama şansımı halen daha zorluyorum. Bu defa da hırsıma yenik düşüyor ve ikinci hatamı yapıyorum. Sesinin kulağımı dökülmüş bir cıva olduğunu unutmuşum. Her şeyi doğru yaptığıma inanırdım ama sen hariç her şey yanlış. İnsanın yaptığı hataları, hatayı yaptığına anlatması ne zor! Her şey bir yana, yüzünün kızarıklığını saklamak imkânsız ve sonrasında sevdiğini, âşık olduğunu söylemek. Son olarak yürüdüğümüz o yol, berbat cümlelerle kirlettiğim ve layık olmadığım bir yüreği hak etmediği şekilde kırılmasının sebebi olmak. Her şeyi ile haklıydı ve her şeyi ile güzel bir aşktı. Fakat ben acemi bir âşıktım…
..
Bir gün gider isem gurbet ellere,
Sensiz sarılamam başka bellere,
Bırakmam sevdiğim seni ellere,
Yakarım dünyayı sen yoksan eğer.
-
Karşı köyde düğün dernek kurulur,
pamuk ellere de kına vurulur,
..
Kardeşe silah çekilen gün,
Bir bugündü bir de Bedir'di.
O kafirleri bile Bedr'in,
Bunlar kadar hain değildi.
O yiğit, ilk kurşunu sıkan;
Şehid Ömer Halisdemir'di.
..
Eller gülüp oynarken,
Gül dalımda güllerim kurudu
Güneş kızıllığını vururken,
Şek şakrak yüzlere,
Akşamın siyahı gibi;
..
Koşuyordu hoyratça, bulutları önüne katmış rüzgâr
Şaklıyordu kırbacı; yarıyordu havayı, bölüyordu acımasızca
düğün pastası
Şaşmıştı; şaşakalmıştı kara kara bulutlar
Kaplamıştı kara bir çarşaf gibi mavi gökyüzünü
matem havası
..
Gönlüm hasret yeğen kardeş bacıma
Ayrılığı çeken bilir hoy yeğen.
Hiç bir kimse ortak olmaz acıma
Yarışamaz benim ile boy yeğen.
Alamadım gurbet elin tadını
Dost bulunca yapıyorum yadını.
..
Sevdiğim,
Bugün senin düğün günün
Başında duvağın
Üstünde beyaz gelinliğin
Mutlu olacağın yerde
Biliyorum ki,sen de benim gibi hüzünlüsün.
Gözlerinden akan yaşları
..