DÜĞÜN ŞİİRLERİ

DÜĞÜN ŞİİRLERİ

Şevket Boyacıoğlu

EVLENME TEKLİFİ

Seni seviyorum,hemen evlenelim dedim,
Sen ise,hiç düşünmeden hemen,olmaz dedin,

Neden olmaz dedin,benim güzel Van kedim,
Etraflı düşünmeden kararını verme dedim,
..

Devamını Oku
Hüseyin Yük

Ben kadınım
Beni hafife alma
Verildim ikilendim
Toprak doğurdum
Su doğurdum
Bir asırdır sancılar
Düğün çiçeği oğul otu
..

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Ve gerçekten de bu oğul yaşar, büyür. Okul çağına gelir ama okula-mokula gidemez. Baba hem biraz tutucu, hem yoksul, hem de kimsesizdir. Okula öğrenci değil, işe-tarlaya, çifte-çubuğa ırgat gerekir ve Yaşar da ırgat olarak yaşasın istenir.
Okumaya, öğrenmeye karşı içinde büyük sevgiler beslediği halde Yaşar bir türlü okuyamaz, onüç yaşına gelinceye dek çift sürer, hayvan güder, tarlada ırgatlık, evde hamallık yapar durur.
Onüç yaşında belleğine o ana kadar tanıyamadığı duygular egemen olmaya başlar. Bunlar ince ince duygulardır. Bu duygular onu arkadaşlarından, yaşıtlarından ve kalabalıklardan uzaklaştırıp derin yalnızlıklara götürürler.
Yaşar ‘ın bu kaçışları, bu kayboluşları anayı, babayı, komşuları tedirgin eder, her arayışlarında onu, köyün ta ötelerindeki Kaygana Deresi ‘nin suları, otları, çiçekleri arasında yatarken veya birbaşına düşünüp dururken bulurlar ve bu davranışlarına kolay kolay da anlam veremezler.
Oğlunun bu bitip tükenmek bilmeyen birbaşınalıklarından korkuya kapılan ve onun aklını bitirmesinden çekinen Recep Ağa, belki hava ve yer değişikliği iyi gelir umuduyla evini-barkını Avlar Köyü ‘nden kaldırıp Pasinler ‘in Aşağı Tahir Hoca Köyü ‘ne taşır.
Yaşar, Aşağı Tahir Hoca Köyü ‘ne geldiğinde, gerçekte, aradığına geldiğinin bilincinde bile değildir. Ama aradığı oradadır, doğmuştur, büyümüştür, kendisini beklemektedir. Adı ‘Hatun’ dur ve ne kadar yazıktır ki; işte o, acımasızlığı dillere destan gerçek Ağa ‘lardan birinin kızıdır.
Gelmiş-geçmiş her aşığın başına gelendir: İlk görüşte Hatun ‘a aşık olur. Kendisi de Hatun ‘un aradığı, beklediğidir.
..

Devamını Oku
Vedat Korun

Bir hitâbın olsun bakarken gözlerime.

Elinden düşen nişanını koy yanına.

Beklerken düğün alayını,söyleme!

Ayrılığın müjdesini Allah Aşkına.
..

Devamını Oku
Yaşar Tezel

Yıldızlar var yanında
sana yaklaşamam
Samanyolunda
bağlandığım rüya
Uzaklardasın
çok uzaklarda
Kalbin aynasında
..

Devamını Oku
Celal Uğur

Tüm elleri gezdim
Seni gördüm beğendim
Acep sana sorsam
Bana gelirmiydin

Kara kaşlı kara gözlü
Al yanaklı gül dudaklı
..

Devamını Oku
Herdem Ankara

Bir erkek bir kadın evlilikten ne ister evlilikten

Bir erkek bir kadın evlilikten ne ister evlilikten
Sadakat, hoş görü, sevgiden başka
Mutluluğunu zehir etmek ister mi?
İnsanca yaşamak aşk varsa

..

Devamını Oku
İsa Yılmaz

düğün davetiyesine
ömür boyu sürecek beraberliğimizin başlangıcında
sizleri de aramızda görmekten onur duyarız, diye yazmışsın
kimse seninle gelmedi
şimdi çok mu yalnızsın
meraktan, belki de acıdan soruyorum
yarı yolda bırakıldığın için
..

Devamını Oku
Hasan Hüseyin Çetin

İsterdim üç kelime seçip,
Sevdayı şiirde yaşatmak.
Mısraları semaya saçıp,
Yağmur edip gönül ıslatmak.

İçim, dışım da olmuş hüzün,
Gözyaşımda kan, dilim katran.
..

Devamını Oku
Sema Nur Aylin

Ne düğün resimlerim oldu
Ne çift kişilik yatağım

Hiç çiçek gelmedi senden
Hep ben kendime aldım

Üzgünüm çok
..

Devamını Oku
Ertuğrul Şimşek

Tek başına düğün yapmışsın,
Beni bile çağırmamışsın
Üç, beş kişiyle olurmu düğün
Hop şinanay, şinanay kendin çal kendin oyna
Nede çabuk günler geçer
Daha çocuktun düne kadar
Büyüdünde aldın karar
..

Devamını Oku
Yasin Akarsu

Anadolu’nun şirin bir köyüydü Alacağ Köyü. İnsanları sevecen, sıcak ve çalışkandı. Mehmet Efendi her gün erkenden kalkar ve gündelik işlerine koyulurdu. Eşi ve kızları Asya ev işleri ile meşgul olurdu. Asya her gün erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlar, koyunları sürüye katar ve evi toparlardı. Sabahları çoban Ahmet’i gördüğünde anlam veremediği bir heyecan ve telaş basardı içini. Eli ayağı birbirine dolanırdı. Aslında Ahmet de Asya’dan farksız değildi. Birbirlerine, kalplerinde büyüttükleri bir aşk saklıyorlardı.

Asya serpilmiş ve gelinlik kız olmuştu. Ahmet de artık çocukluktan çıkmış genç bir delikanlıydı. Lakin bir sıkıntı vardı. Ahmet bir türlü ilk adımı atmaktan korkuyordu. Mehmet Efendinin kızını bir çobana vermek istemeyeceğinden korkup her seferinde bu sevdadan vazgeçmek istiyordu. Oysaki her sabah Asya’yı evlerinin avlusunda görünce tüm umutsuzlukları kaybolup tekrar cesaretini topluyordu.

Asyagil’in evine artık her hafta bir görücü gelmeye başlamıştı. Asya gelen her görücüyü bir bahane ile yollayıp, ailesine evlenmek istemediğini dile vuruyordu. Babası kızının bu tutumu karşısında artık sabrı taşmak üzere idi. Aslında Mehmet Efendi kızını köyün zenginlerinden Hasan Bey’in oğluna vermek niyetindeydi. Hem kızı zengin bir eve gelin gitmiş olacaktı, hem de kendisi topraklarına toprak katacaktı. Yakın bir arkadaşı vasıtası ile Hasan Bey’in kulağına kar suyunu kaçırmıştı Mehmet Efendi. Hasan Bey, oğlu ile görücü olarak Mehmet efendinin evine gittiğinde Yaşar, Asya’yı görmüş ve ondan büyülenmişti. Evlenmek istediği tek bayandı artık onun için. Misafirlik faslı bittikten sonra Asya tüm görücülere nasıl davrandıysa Hasan Bey’lere de aynı şekilde davranmıştı. Ama bu sefer Mehmet Efendi aklına koymuştu kızını bu zengin aileye vermeyi. Asya babasının bu tavrından dolayı korkmuş ve Ahmet’e bir şekilde haber vermeliydi. Ertesi gün sabahleyin Asya, çoban Ahmet için ufak bir azık ve içine durumu anlatan bir mektup saklamıştı. Ahmet yaylada karnı acıktığında güzelce Asya’nın onun için hazır ettiği azığı yemeğe koyulmuştu. O sırada çöreklerin altında bir mektup gördü. Okumaya başladığında ne iştahı kalmıştı ne de sevinci. Hayatı kararmıştı sanki. Akşam yalnız başına kaldığı fakirhanesine döndüğünde aynı mutsuzluk ile baş başa idi. Ne yapmalıyım derken akına her zaman başı sıkıştığında gittiği köyün muhtarı geldi. Muhtar onun öz babası gibi olmuştu. Annesi ile babası vefat ettiğinde ona uzun bir süre yetişkin olana kadar Muhtar bakmıştı. Muhtara durumu güzel bir şekilde anlatıp acizliğini de belirtince muhtar bu çok sevdiği genci kıramayıp Mehmet Efendinin evine görücü gitti. Asya diğer tüm görücülere davrandığı gibi değildi bu sefer. İçi kıpır kıpırdı. Heyecandan ölecekti nerdeyse ama babası sert bir eda ile muhtarı kovmuş ve aldıkları hediyeleri dışarı fırlatmıştı. Asya ile Ahmet olanlar karşısında şokta idi. Ne yapacaklarını da bilmiyorlardı. Hasan Bey düğün hazırlıklarına başlamıştı. Asya’nın tüm ısrarlarına ve gözyaşlarına rağmen Yaşar ile evlendiriyordu sonunda. Düğün günü gelip çatmıştı. Ahmet yıkılmıştı. Bu akşamdan sonra sevdiği kız başkasının olacaktı. Buna dayanamıyordu. Ahmet’i böyle gören muhtar da üzgündü ve aklına bir fikir geldi. Herkesten habersiz Asya’yı evinden alıp Ahmet ile İstanbul’a yollayacaktı. Ahmet’e bu fikrini anlattığında garibim sevinçten ölecekti. Hemen yola koyulup plana başladılar. Muhtar gelin kızın evine girip Asya’yı usulca arka kapıdan dışarı çıkardı. Ahmet Asya’yı görünce önce sarıldı ve alnına bir öpücük kondurdu. Ardından hızlı bir şekilde köyü terk edip İstanbul’un yolunu tuttular. Hadise çok geçmeden anlaşıldı ve herkes köyün dört bir yanında Asya’yı aramaya başladı. Jandarmaya da haber verilmişti ama hiçbir arama netice vermiyordu. Ertesi gün olduğunda Ahmet ile Asya İstanbul’da muhtarın bir yakınının evinde saklanmışlardı. Bir yandan da muhtarın kurmuş olduğu plan duyulmuş ve Mehmet ile Hasan Bey çılgına dönmüştü. Yaşar bu durumu namus meselesi haline getirmiş ve köyden çıktığı gibi kendini İstanbul’da buldu. Uzun zaman Ahmet ile Asya’yı aradı ama hangi bir tarafa gittiyse onların bir türlü izini bulamamıştı.

Ahmet bir gecekondu bulmuş ve birkaç parça eşya ile evi düzmüştü. Akşamları evden çıkıp sabah saatlerine kadar sokaklardan kâğıt topluyordu. Fakir bir yuvaları vardı ama mutluydular. Her gün sofralarında tarhana çorbaları eksik olmuyordu ama yüzlerindeki mutluluk kadar daha tatlı bir şey yoktu. Nerdeyse bir sene olmuştu ve Asya’nın karnı burnundaydı. Birkaç gün sonra Asya nur topu gibi adını Yusuf koydukları bir erkek evlat sahibi olmuşlardı. Artık Ahmet bir aileye sahipti ve ailesizlikten duyduğu özlemi eşi ve oğlu ile gideriyordu. Ama çok geçmeden mutlulukları yarım kalmıştı ve bundan sonra başlıyordu tüm kötü hadiseler. Çünkü Yaşar nihayet onların izini bulmuştu. Bir gün her ikisi de evde iken Yaşar evi basmış ve hunharca Ahmet ile Asya’yı öldürmüştü. Kundağında duran Yusuf’u fark etmemişti. Allah’ın garip bir mucizesiydi bu. Yusuf kurtulmuştu ama o da babasının kaderi ile yüzleşmiş ve artık hem yetim hem de öksüz kalmıştı. Yaşar bu olaydan sonra babasının da nüfusunu da kullanarak hemen yurt dışına çıkmış ve orada yaşamaya başlamıştı. Yusuf’u devlet, çocuk esirgeme kurumuna yerleştirip büyüyene kadar orada yaşaması için karar almıştı.
..

Devamını Oku
Muzaffer Yıldırım

bir yıldız parlar
geceler aydınlığa
DOĞUM günüdür

ne güzel bir eş
gece ay / gündüz güneş
DÜĞÜN günüdür
..

Devamını Oku
Nihal Dolunay

Onu alnıma yaz tanrım
Kaderim olsun
Aramızdaki aşk ölümsüz olsun
Onsuz geçen her günüm azap işgence olsun
Ben onun olduğum dün düğün bayram olsun
Telimle duvağımla gelin olmak bana nasip olsun
Kuracağım yuvada iki çocuğum olsun
..

Devamını Oku
İbrahim Özdemir 2

BİZİM KÖYÜN DÜĞÜNÜ


Gelenektir davullu zurnalı yaparız düğünü,
Allı duvaktan yaparız köydeki şirin gelini,
Gelin tek götürür kendi namus servetini,
Çok güzel olur bizim köyün düğünü,
..

Devamını Oku
Abdullah Çağrı Elgün

TÜRKMEN TÖRESİ
Davul, zurna, kös vuranda kışımız
Ay yıldızlı bayrak, düğün işimiz
Halaylarda kadın kızan başımız
Türkü söyler, oynar, aşık atarız

Keçe teper, soku döğer, bazımız
..

Devamını Oku
Levent Bilgi

Deryada damla göller olundu
Bir bakışa düğün davullar çalındı
Bir meteliğe nice haber alındı
Sözlerde şimşek çaktı iller alındı


Sultana haber uçtu kelle alındı
..

Devamını Oku
Salih Bardakçı

Dağlara her kar yağdığında
Baharda gelincikler alev kırmızı açtığında
Bir düğün ateşinde halay çekerken yağmurda
Kıp kırmızı bir güneşin bulutlara vurduğu safakta

Düşünki bir suyun kaynağında, yağmur yağarken sokaklarda, sabah mahmurluğu ile kalktığında, bir serinlik hisset yanağında.

..

Devamını Oku
Halil Kıvrık

Hayat bir yanılsamaydı,
kendini muaf tuttuğun temkinliklerle

Rüzgarın efekti baştan çıkardı buğdayın başağını
duyuyordu yağmurun geliş sesini
tutuklu köklerinden güneşe uzanan özgürlük
ve
..

Devamını Oku
Salih Yıldız

Seher-hiz mutludur her dem; dareyn rızkına kavuşur.
Gafilan da bil subh-u dem; müflis-u kem’le yaruşur.

Gülizar da bülbül ile uyan! Yârini zikreyle,
Gafletinden halas dile; serkeşlik senden savuşur.

Kemal bulsun edep canda, mest olur yâr fani handa,
..

Devamını Oku