Adını unuttum sanma,
o her sabah usulca öptüğüm bir sır dudaklarımda.
Bir harfin bile silinmedi
ruhumun parşömeninden,
her kıvrımı ezberimde,
göğüs kafesimde yankılanan o kadim ezgi.
Susmak, evet,
unutmaktan daha derin, daha korunaklı bir liman.
Orada, kimselerin bilmediği
o kuytu koylarda saklıyorum seni.
Seslendirsem büyüsü kaçacak bir ayin gibi,
bir rüyanın en narin yerinde uyanmak gibi ürkütücü.
Söylemeye kıyamadım…
Bir kelebeğin kanadına dokunmaya çekinir gibi
öyle ürkek, öyle narin.
İncinir diye her bir hecesi
bu hoyrat dünyanın rüzgârlarında.
Sanki adını anıversem,
kırılgan bir cam gibi dağılıverecek
içimde biriktirdiğim o eşsiz duygu.
Her gece yıldızlara fısıldadım belki,
yağmur damlalarına karıştırdım,
rüzgârın uğultusuna emanet ettim.
Ama sana, o ismin sahibine,
dilimin ucuna gelip de geri dönen
o kutsal kelimeyi sunamadım.
Unutmak mı?
Bir nehir yatağını unutur mu hiç?
Ya da kökler toprağını?
Sen o nehirsin, ben yatağın.
Sen o topraksın, ben sana tutunan köklerin.
İçimde bir mabet kurdum sana,
adın en kutsal emanet.
Ve her susuşum,
sana yazılmış en uzun, en vefalı şiir belki de.
Adını söylemeye kıyamadığım
o derin, o sessiz, o bitmeyen sevgi…
Yüreğimin en kuytusunda,
ebedi bir yangın gibi.
Kayıt Tarihi : 27.5.2025 09:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!