Asli meşguliyet alanımın dışında “yazmak” anlamında şiirle uğraşmaya ilk kez onunla başladığımı söyleyebilirim. Daha önce birkaç söyleşide de dile getirdiğim gibi, ilk kez şiir yazmaya 1980-1984 yıllarında üniversite öğrencisi olarak bulunduğum Erzurum’da başlamıştım.O tarihlerde abonesi olduğum Ahmet Kabaklı hocanın Türk Edebiyatı Dergisinde “Sanat Fidanlığı” adında bir şiir köşesi vardı.Bu köşeyi Ömer Lütfi Mete yönetiyordu.Aynı dergide zaman zaman kendisinin de şiirleri yayınlanırdı ve onları büyük bir keyifle okurduk.Birçok şiirsever ve okuyucu gibi bendeniz de şiir denemelerimi bu köşeye gönderirdim.O yıllarda bazı ulusal gazetelerin şiir köşelerinde ve Türk Edebiyatı Dergisinin Sanat Fidanlığı köşesinde, bu ünlü edebiyat dergisinin iç sayfalarında birkaç şiirim yayımlanmıştı.Bunun üzerine artık bizim fakültede okul arkadaşlarım bana “şair” diye hitap etmeye başlamışlardı.O gün bugündür aradan geçen çeyrek asrı aşkın zaman diliminde görüştüğüm okul arkadaşlarımın ilk hitap sözcüğü halen “şair” olarak başlar. Daha önce de birkaç kez ifade etmiştim; bu durum bana her zaman büyük mutluluk vermiştir.Ve bu sıfatla hitap edilmekten, anılmaktan halen büyük mutluluk duymaktayım.Bunu saygıdeğer Ömer Lütfi Mete ağabeyimize borçlu olduğumu belirtmek isterim.
Bizim için üniversite öğrenciliği dönemi sona erip memlekete dönüş yaptıktan sonra, hayatın meşgalesi içinde “şiir yazmak” anlamında bir fetret devri başladı, birkaç yıl öncesine ve antoloji.com ile tanışıncaya kadar.İşte üniversite öğrenciliği dönemi bitttikten sonra hayata atıldığımız uzun yıllar boyunca da Ömer Lütfi Mete ismi bende saygıdeğer bir şair olarak kalmıştır.1990’lı yıllardan itibaren medyanın ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birilikte özellikle televizyonlarda “Deli Yürek” ve “Kurtlar Vadisi” gibi seyirciyi ekranlara kilitleyen dizilerin arkasında senarist-söz yazarı olarak onun imzasını görmüş olmaktan kendi adıma ne kadar kıvanç duymuşumdur. İlerleyen yıllarda da yine televizyonlarda ve çeşitli medya araçlarında dini-siyasi-ekonomik ve sosyal konularla ilgili pek çok tartışma programında izlediğim bu Türk aydınına kendi adıma bir kez daha hayran olmuştum.Ve son birkaç yıldan beri de bir ulusal gazetedeki köşe yazılarını hiç kaçırmadan okumak bende bir tiryakilik halini almıştı.Böylesine on parmağında on marifet olan bu saygıdeğer Türk aydının, yıların birikimini o mütevazi ve aynı zamanda gözünü budaktan esirgemez tavrıyla kendi toplumuyla paylaşma çabası benim için her zaman takdire şayan olmuştur.
Yaklaşık bir ay kadar önce izinli ve tatil nedeniyle bulunduğum memleketim Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde günlük gazetelere bir göz atmak ve tabi aynı zamanda Ömer Lütfi Mete ağabeyin köşesini okumak için Öğretmenevine çıkmıştım. Gazeteyi elime alır almaz Ömer Lütfi Mete ağabeyin bir kalp krizi geçirdiği ve hastaneye kaldırıldığı, durumunun ciddiyeti koruduğu haberiyle adeta şok olmuştum.İşte o ilk haberi okuduğum günden beri izin bitip görev mahalline dönünceye kadar, bu kıymetli vatan evladının sağlık durumuyla ilgili haberleri yeteri kadar takip edemedim.Bugün yine Öğretmenevinde gazeteleri elime alır alamaz, onun sağlık durumuna ilişkin bir haber olup olmadığına baktım.Halen İstanbul Doktor Siyami Ersek Eğitim Ve Araştırma Hastanesinde yoğun bakım halinin devam ettiği ve durumunun ciddiyeti koruduğu haberiyle bir kez daha acı duydum.Ve bununla ilgili olarak bugün bir ulusal yayın organında (Yeni Şafak Gazetesi) Ali Murat Güven imzasıyla yayımlanan aynı başlıklı aşağıdaki (Bu Şiirin Hikayesi) yazı adeta duygularıma tercüman olmuştur.Bu nedenle bu yazıyı siz değerli sanat dostları ve şiirseverlerle paylaşmak istedim.Saygıdeğer Ömer Lütfi Mete ağabeyime Cenab-ı Allah'tan acil şifalar diliyorum.Saygılarımla.17/08/2008 – ali rıza atasoy
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.