Drugösion Şiiri - Akın Akça

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Drugösion

Düşçül Kent, Kirli sisi altında bir kış sabahının, Bir kalabalık aktı Londra Köprüsünden, sürüyle, Ummazdım, ölüm çökertsin insanları sürüyle. Duyulan, kesik ve seyrek, iç çekişlerdi, Ve gözleri kendi adımlarındaydı her adamın. Aşıp tepeyi aktılar King William Caddesinden Saint Mary Woolnoth Kilisesine, kulede çan Ölü bir sesle tınlarken son vuruşunda dokuzun. Bir tanış görüp durdurdum haykırarak, 'Stetson! 'Sen ha! Gemilerdeki yoldaşım benim, Mylae'de! 'Şu ceset, bıldır diktiydin ya bahçene, 'Filiz verdi mi? Bu yıl durur mu çiçeğe? 'Yoksa o beklenmedik don bozdu mu tarhını? 'Öyleyse uzak tut köpeği, insanların dostudur, 'Yoksa tırnaklarıyla kazıp çıkarır gene! 'Sen! hypocrite lecteur! - mon semblable, - mon frère! ' (6)
T.S.Eliot (Wasteland)

'Sen! hypocrite lecteur! - mon semblable, - mon frère! ' C. Baudelaire

I.

fIsıldadık ruhlara, önce arkadaşlığa;
Bilinçli sermek zorundaydık, böyle bir gidişe.

Önce kalplerimize gömdük sevdamızı,
Beklemenin meşakatini “Biz”den bildiğimizde.

Emeğin, fedakarlığın tutarını tutmadığımızda
Kayıt altında, hücre-çetele mağduru.

Gelecek daha güzelleri’ne yadettik günleri,
Karayiplerde safını savunmaya alıştığını:

Ve aşk bir el kavramaktır, bir daha ve onu
Hiç bırakmamaktır; diğerini uzat hayata.

Sabrın birkaç tane sene o el için tutulmak;
Kara delik gibi bir şeydir de Güneş

tutulması, Ay’ı tüm-dönüm gördüğünde.
Dolunay bir vakitler mezartaşı değildi:

Sapsarı bir huzur, canlı başkaldırışlarında
Güneş’e bile; özlem olmadı asla beleş
*-

a.
İnsani değerleri savundun mu? Hani her zaman, başarmıştın arkadaş kalabilmeyi… (Sanki) kendi güzel kişiliğin mi bu? Hiç de değil, sen daha güzel bir konumdasın; hatta şu an…
Ayrılmak için özellikle bir sebep gerekir, hatta aşık olmaktan daha çok. Çünkü ölmek gibidir aşık olmak: Öldüğünde hissetmez, sevmediğinde de yaşayıp gidersin; bu bir huzur mudur şuurlu? Görelidir …
Düşündüm çok fazla, uzak ara (olmuş olan biçimiyle) düşen her gün dara; tüm gecelerse gündüzlerden çok kara …’Ne yaptık? ’ diye sorarlar: Atar yüreğinden kaleminden yazı üretenin.
b.
İnsana, yaşamak için en azından bir şans gerekir. Bunu kendisi oluşturduysa bu daha bir elzemdir. Kendi yaratısını sevdiğiyle yücelttiyse paylaşımın, bu çok daha fazla önemlidir. Ve paylaşılan, tek yürekte atınca; buna paylaşılan bile denemez, ki olamaz sezgi denen ‘umut’ artık bu evrede. Bilmek bu mudur? (Çok kere, sadece kendi..) İsyanlarında, bilerek yaratılışını evrenin zan altında bıraktığın; da suç atamadığın yine de kendi yaşam sevdana –kuru sıkı bilemediğin …
c.
Sevmek, çok yüce bir şey; geceleri çaldırır hayvan parçalarına(!) tütsülerden doku gizemsi nağmesi ama ışık tutan onun edası; ey, arslan parçası!
Aşk, tek göz oda iki beden yürek tek -ceylan. Bir umudu paylaştıklarında; başladığında diş geçirmeye, Atacı geçinenler(!) … Değil biri kraliçe, kral diğeriyse, ‘Sırat Köprüsü orman iki-kralları’; tek kral olsan geçirmez gönlünden ……
d.
Zamana sığmaz, bilirsin; sen de bunun kadar iradeli misin? Bilirsin beklerim; trilyon geçse yıl, bir kara delik görsem (ki) buharlaşsın. Çünkü gerçekçiyim, dile getiririm: o kadar uzun yaşayamayacağımı bilirim avuç içimdekinin tersine ancak o kara deliğin ömür çapı yerine de; tıpkı bir karınca gibi yürümeyeceğimi uğruna, emin olan azınlıklardanım! ! ! ...
Bir şey: ‘Kim dağları delmiş, ölçüt sen’ de bakalım! (?
Çekmemişin dilinden ve anlamayanın ya da her ikisinin; aşk duygusuna izafi düşünceler yığınından doğru hislere ve daha da masum ifade edişlere, beklerken sevdalısını teflon tencere dibine zift atılabilir mi –Çelebi Evliya, o dereye- çelik kaşık il(la) e(!) maya(sılı) …
e.
Önce “korku ne? ”, onu öğreniyorsun; sonra da nefreti. Fakat nefret demek, sevmek demektir seven için! Öyleyse, tehdit dedikleri(n) mi; öncelerden gelen bir üçüncü kötücül erekli zaman yolcusu gözlemlemektedir. Seven cinslere (ise) , bu olmaz; tek şartla, kol kırılence kalmaz içinde yen…… Nefretsi aşk gibidir bu; aşk, sevgi ise bir de Ve silmek için hücrelerinden ve hücre duvarlarından tümüyle, içindeki o kör korkuyu! ...Çünkü korkular olduğunda bunaltılar, asla gerçek değildir bunlar –kendilerine dış uyaran olarak; asla varolmamış kanıtlar sunarak zoraki, bunları bulur, keşfederler …
Bakınız sevgilim; ‘korku ve özellikle de şu bunaltılar artık, güzelliğinize sizin hiçbir şey ifade etmemelidir! ’ Şöyle ki; ‘Bir kez korkarsan, sınarsın korkularını ki bilirsin sevdiğin yanındadır… Bin kez korkarsan, kaçıp gitmen çok daha Einstein’dır –göreli-olası… Ama bir kez iletişime ışık yakarsan eğer: aklın da, mantığın da; aşk ve sevgin ile ki karışımıyla ‘barışık- her ikisinin’, yan yana, at başıdır! ! !
f.
Seviyorum seni! ! ama şu an neredesin, bilmiyorum (bunu) … Elimdeki o tek kağıt (da) nerede, onu hiç bilmiyorum. Zaman, mekandır bu; “bugün ayın kaçıydı? ” önceki-soru’su. Bu soruya, seven sevgili bazı bayanlar; önce alayla karışık ama en mutlu, gülüp geçebilirler (ve tabi küfsü tarz erkekler) . Ama düşünmezler (ki) ve.. “aaa! ”, bir gün nefret edivermişler! Ha haa(!) , genellemek istemesek (de) , olan mantıken budur.
Ey, sevgili, (sana) ne mutlu ki zekisin, güzelsin! Ama hepsinden önemlisi, yüreğin güzeldir ve sağlıktasın! O halde, mantığın olsun senin sevgin; senin sevgindir sağlığın senin.. yönelik bana gelecek-planların, olanca müjdelerin …
g.
Neden taradıkça, Ay Işığı Sonatı hem Mozart’ın malı gibi gözükür –haşa, dinlemeye değil- ve hem de Ludwig’in, düşündün mü? Çünkü deha ile çaba; cennet kadınların ayakları altında –‘sıpayı sopayı eksik etmeyeceksin’ bir nevi-yalan hadisi gibi bu laf değildir, gerçekte tam tersidir! - yerin altında erkeğin ışık verdiği –domuz dışkısında, Thunderdome’a yaşam bahşettiği! ... Ama düşün ki, artık iki Avusturyalı bir olmuştur, ‘tek o’ şarkıda! .. Bunun sebebi yaptıklarıdır, başardıklarıdır.. kendi birey başlarına: Ah, evet, evet! Bedenler ayrıdır –ki piyanodaki parmaklar, hisler..- amma sonuçta ortaya çıkan Moonlight’tır! !
Sevmişler gerçekten, birbirinden asla ayrı değildir! ! ! ……
KIRMIZILI YATAK
Her gün gördüğü tipleri yanlış anlamak amaçlı bahaneler üretiyor gibi, ne yapacağını bilmezler her gün uyanan ve nefes vermeleriyle bilincin -atıverence sokağa kendilerinde –piti piti yürümeye başlayan. Bazı çabalayan ise, köşede ya da etrafta ama her yönde, her yerde! .. Ancak hacim, kütle olabiliyor, yine de bir etki bırakabiliyor. Güneş’in yeryüzüne tepkisinin ufak etkileri sezinleyişleri/mizin(nin) süratle yakalanışına karşın; uzun emeklerden sonra duvarları avuçlanan o hacme sığan o topak hem de yumak –yine de hızlı giden bir şey, o sağlam- renk ve ‘tonları onun’ halinde yerini alıveren güneş bilmeyen gölgelerin. (Ölge belirtisi) Ama her sabah bilinçli belirdiğinde bu gölgeler; işte, geçişken bu yüzden karşısında buldu kütleli hacimsizliği …İki cins de kırmızı yatakta; bu gül tarlasının kıvrımlı, bireysel açış ve kapanışlarında… Dürüstlük yaptım sanırken, her seferinde saçmalamaktan çekinmeyen –yani/ fakat heh, yanında dolu kovan taşımayan- derecede sersem veyahut belli belirsiz bu yolda gittiği bilinçsiz; doğruları bulan, onlara ‘kötünün tercihi’ demiş idiysem …
Coulthard Asya’da,F1 için gelmiş turlamaya boğazda! ! İşte yarınların Nigel Mansell’ı, işte, Damon tepesi, Damon Hill! (Ya da Hillary işte, Hillary Duff mesela ya(! ; Aari Hill, ah yine tepe, ha şaşkın Nick Heidfeld erende..) Bir işin gerçekleştirilebilirliğinin insan uyumlanabilirliğine katkısı adına geçen bir uzun zaman dilimidir bunu bekleyen, fakat yine insan faydalanır. Ve gün ışıldar fakat bazı özellikler asla kendini yadsıyamayacaksa da. Ve devamlı dönecek o yöne! Çünkü aslında, nasıl geçtiği belirlenemeyen bu uygarlık aşaması ki o ‘ağır zaman dilimi’, esasında bu vakti: diriltip yöneten asıl, bu ‘bazı özellikler’di! !
YAZARSIN, YÜRÜRSÜN …
İnsanlara yazarsın, sokakta yürür düşünürsün; evde oturur, tv izler, sorgularsın ama fikirlerini duygularında haykırdığında, ova patikasını izlemek yerine kestirmeden çime basıp ezip geçivermiştir büyük güruh seyirciler, o yooz …
Kim ne bilir? Yüzleştiğim(iz) her sefer sorarız –ah o iz, bir cereyan, şimdi ne ederiz, bir yeliz. Önceden de bilinir ya, hemen her sefer hüsrandır. Karışır birinin has cahilliği, diğerinin bencil zevkleri, zevceleri raf abajurları –niyeyse deli dumrul dellenmeleri.. Ve ki nadiren sıyrılabilir bazı reel güzellikler.. arasından bu baş çeker katar’ın. Sonra sokakta görürler bu ağır ancak emin tırmanan(lar) ı kendisinden.. veya görürler onun yazılarını, saç çekmelerini ve.. -ile mütevellit-eşzaman ahı vahları- ya da gülümseyişlerini: Bir yıldız doğmuştur. Övgüye değerdir. Fakat yine yemek yerler akşama evde; o lokma boğazlarından nasıl geçer? (idare etmek kolaydır Danimarka peyniri kabzımalında mal satın alan perakendeciyi) Hoş aslında bunlar önemsizdir ya; peki, ucu dokunursa mutlu gidedurmuş ve gidegelen daha mutlu yarınlara?
O eyyamcılar, tir (tir, tiir; heyy!) leş kal (dıranlarıdır) (dağa, terörist!) , kal leş tir; sevgili bilinçsiz uyacaksa hayata …Ve sırtından kazanır eyyamcıların hayat, cam aynaadan kaparak boyun bağınıı. Neden bu denli isteklidir bu hususta? Esas suçlanan insanlar değil onun kendisi gibidir …
h.
Hayat süreci gibi bir dönem için, arkadaş dedik bağrımıza bastık; sensin yaşamak zindan. Kunta Kinte dans tutarken kendi totemi göğe kucaklayan aşiret ateşi çevresinde; ama sonradan gökdelenler yükselmedi, bulunan tekerlekle sevgi üretildi –sen sevince … Ve bir mağaranın bağrı yarıldı; yine, onun duvarlarındaki hayali geçişli mağara duvarı resimleri hayalet ama alacakaranlık seçilişleri …Bir kere denli üzerlerinde işlenişe hata götürmez duvar resimlerinden Michelangelo’nun, bir ırmak kıvrıldı, çoğul potporilerden o resimlerin birinin içine! ... Nereye gider, ne yapar? Ne eder …
ı.
Şiddetli patlamaların yanardağdan lav olarak çıktığı derin-okyanus tabanı mağara yollarından mağmaların, geçit töreninde bilokasyon* vakaları durugörü * ivmelenişlerinin! ... Gök yarıldı bu gece, en ürperten ve asfalt-katran caddeler yağmur ve orta yere sanki çıktı topraktan cesetler mağrur: bu eller hala gibi gıdı bayan hamuru pardon zamanı yoğurur durur!
Piposuna üşenen kaptanı gibiyim Titanik’in, son anında kaptan köşkünden firar etmeyen …
Ekseltiotları çanleyen –çan, çan ve çan sesleri bu Notre Damme ve Quasimodo ve onu döven kötü çatı pederi; çan ve çan ve dağlarından çok kaynatılmışından mor, azından eflatun fesleğen ah -ederi bu uğursuz yağmur yine, daha bir şiddetli ağaçlar zangırdıyor! Köklerinden sökülecekler mi? Katrina vurdu, Rita da ezip geçecek mi? Ne var ki hiçbir şey özünden eksilmiyor; ‘tek’ oluyor ‘iki’, sonra gene ‘birin dördü-kendi’…Ayrılmayacakmış gibi seziliyor, tehlikede ekseltiotları kulaklarda çınlıyor …
-*

Çok kimse bilmez genizde hıçkırık yokluğunu,
Yoğurmaksızın ruh özü tuz ruhunu.

Böyle bir köprüden adım adım geçilerek;
Manastırda nefretten ileti o sessizlik,

O tuz ruhu, fazlaca kezzap, yakıyor
genzi boğazı, göz yaşı durup bakıyor.

Sanki lanetli uğurböceği karşıdan el sallıyor;
Yaptıklarına mukabil, kuantum hayatın.

Ama bu eller yaz-yazıt; yoğurur, hayatın:
Gelir de kuvvet doğa’nın özünden, zümrütün.

Değil mi ki seni tuttu. Vaatler üçüncü
görünümüydü, bir dünyada iki boyutlu.

Ki o boğanın boynuzlarına tıkadıkları
Evreni onlar asmamıştı arzın kalbi beşiğine!

Ve küvez sallanıyor, yürek(ler) konuşuyor;
Dillendirilenler ancak sessiz, uç uç böceği.

--

Açıklamalar ve v.s.:

Kağıda yazmış olduğum bazı notlardan…
“Kırmızılı Yatak” bölümü için; kötünün tercihi: kötüye alternatif

Ölge (bir türetme) Ölüm Belgesi anlamınca. Bir söylenceye göre, e ski dünya harakirisi de olabilir.. :) Pp
(? İle (! İşaretleri (!) işaretinin türevleri olup, bir aksini belirtme anlamı taşımakla birlikte, bu nevrozun geçerliliğinin önü açık olduğunu belirtmekte kullandım. Yani sonu açık parantez..
-
Durugörü: durugörü türkçe'de anlamını en iyi ifade eden kelimelerden biridir. hislerin a$ırı keskin olduğu zamanlarda henüz gerçekle$memi$ bir olayı algılamayı sağlar.türkçede 6.his de denir.
Bilokasyon: aynı anda iki farklı mekânda bulunma hadisesi. cincilerin, ruhçuların işi bu, ayrıca matrix'i de örnek gösterebilirim utanmadan. latincedeki 'bis'* ve 'localis'* sözcüklerinden türemiştir..Bis: latince: iki kez
N.Mansell: pistlerin 'ayı' lakaplı eski şampiyonu.iri cüssesiyle gramların hesaba katıldığı f1 otomobillerine fazla kilolar eklemesine rağmen bir şampiyonluk kazandı.kilo verse bir tane daha kazanabilirdi! bir sezonda en cok yaris kazanma rekorunu elinde bulunduran pilot. ayrton senna ile pek hos kapisirlardi. bir ara f1'i birakti, indy car'a gitti ama orada da iki uc kupa aldiktan sonra geri dondu formulaya, sonra hepsinden elini etegini cekti, simdi ne yapiyor bilmiyorum
eksisozluk

-
(bi lokasyon; ikiz-yerel olarak tanımlanabilir –basitinden- sanırım.a.akça)

Eyl 20/ 21 ’05 Çarş

,,
…… İnsanlar için uçsuz bucaksız mağaralar içinden Ta güneş görmeyen denizlere döküldü. Ve böylece iki kere beş dönümlük verimli arazi Etrafı surlar ve kulelerle çevrildi. İçinde berrak dereleri olan bahçeleri, Güzel koku veren meyve ağaçları ile bahar şenliği; Ve dağlar kadar yıllanmış ormanlar Yeşillik ve Güneş beneklerini kucaklayıp; göklere yükseldi.
Samuel Taylor Coleridge (1798)

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 22.9.2005 00:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nisan Serap
    Nisan Serap

    Efsanesin...başka sözüm yok!

    Sevgilerimle Akın

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Akın Akça