Aradığımız duygularımıza köle değil, aşkımıza mâşuktu... Belki de en sevilen yanınız, bizim kadar kimsesiz oluşunuzdu...
Kader, bunca zaman sonra ateşe atmak mıydı yüreği? Yoksa her sevdâya bir kurban mı gerekliydi? Biz Cennet sanarken gönlümüzün mâbedini, esasında Araf’a düşmekmiş tecelli...
Özümüzü, gönlümüzü bohçamıza koyup, önüne kadar geldik gönül kapınızın. Niyetimiz bohçamızdakileri size emanet etmekti. Talepkâr değildi gelişimiz, fedâsıydı varlığımızın. Nereden bilebilirdik ki; kapı önünde kalmak olduğunu yazgımızın?
Aşk’a bürünmüş sûretinizi, Mevlâ’dan mükâfat bildik. Ne kazanmayı, ne kaybetmeyi düşledik... Ne kaldık, ne gidebildik... Yalnızca bekledik... Tuttuğunuz kadar uzakta, arzu ettiğiniz kadar yakında... Ne cefâdan yakınarak, ne çileden yüz çevirerek... Sabrın en sabırlı halinde, sonsuz bir zamansızlıkta tevekkül ederek... Gölge dahi etmeden, yalnızca ve yalnızca varlığımızı hissetmenizi dileyerek... Eşitsiz sevmenin ne kadar acı vereceğini bilerek... Ümitsizliğin içinde ümit ederek... En yakınınızdayken de, ne kadar uzakta olduğumuzu kabullenerek... Ve dahası; aşkı öğrenerek bekledik...
Bekleyişimiz, gelmeyişiniz oldu... Aklımızın almadıkları, kalbimize doldu... Beklediğimiz ne varsa, hepsini hayallere yükledik... Siz gelmeseniz de sizden gelene şükrettik... Tam da rıza göstermişken yazdığınız yazgıya, tam da dönmek üzereyken arkaya, varlığınızdaki asıl bambaşkalığı keşfettik...
Derin bir ses geldi gönül mâbedimizden... Düşümüze bir sedâ düştü sesinizden... “İki parçayım ben” diyordunuz, “Gitmeyiniz benden! Dost yanımı henüz görmediniz! Karar vermeyiniz denemeden! ”... Mânânın düğümüne bir düğüm daha attık... Hikmetten sual olunmaz diyerek dostluğunuzla merhabalaştık...
Sırr-ı imtihana boyun eğdik, iki parçaya böldük gönül mâbedimizi...
Bir parçası ki; alev alev, cehennem misali... Ne affedebildik, ne haklı kılabildik kendi kendimizi... Özümüz, yalnızca kendinden müşteki... Meselemiz; hazmedememek onurumuzdan verdiğimiz tavizi...
Diğer parçası huzur dolu, cennet bahçesi misali... Bütün vesveselerden uzak, yalnızca dostluğunuza tâbî... Dilimizden dökülen sözler, yüzümüzde beliren tebessümler dost yanımızın simgesi... Öyle içten, öyle karşılıksız ki sevgimiz; tıpkı çocukluğumuzun bitmeyen yanı gibi... Öyle dost ki yüreğimiz; varlığınız her ânımızın sürûr sebebi... Öyle bir dostluk ki vaadimiz; dostlukların belki en güzeli... Zirâ biz, herkesin gözüyle birden sevdik sizi...
-KADER-
Kader BekmezciKayıt Tarihi : 30.4.2011 10:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)