Ateşte yandı bu gönül
Çağırdı dost diye diye! .
İnan ki, yanıp kül oldu
Savruldu dost diye diye!
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
ŞİİR TAHLİLi
Çelebi ÖZTÜRK
[email protected]
AHMET SARGIN: 1954 yılında Yozgat Merkez Kırım Köyünde doğdu. İlkokulu kendi köyünde, ortaokul ve liseyi Yozgat'ta okudu. Yozgat İmam-Hatip Okulu ve Yozgat Lisesi Mezunudur. 1975 yılında Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden 1978 yılında mezun oldu ve Türkçe öğretmeni olarak göreve başladı. Çeşitli illerde görev yaptıktan sonra l989 yılında bu görevinden istifa ederek Yozgat Yerköy MTSK Müdürü olarak göreve başladı. Bu görevinde bulunduğu sırada Yozgat Bayrak TV'de program yapımcılığı ve İleri Gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.
Yozgat Bayrak TV'de 'Bozok Şiir Akşamları' programını hazırlayıp sunan şair, 'Gündem ' programları ile de izleyicisinin karşısına çıktı. 1995 yılında Yerköy Delice TV. Müdürü olarak görev yaptı. Yerköy televizyonunda da çeşitli programları hazırlayıp sundu.'Yerköy'ün Sorunları ve Çözüm Yolları' konulu bir dizi toplantılar düzenledi! . Aynı yıllar(1996) Matbaacı Yusuf Kayaalp' le birlikte 'Gelişen Yerköy Dergisini' çıkardı. Bu derginin Genel Yayın yönetmenliğini ve Yerköy Gazetesinin Yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
1987 yılında yeniden öğretmenlik görevine döndü. Aynı dönemde Yozgat Gazetesi ve İleri Gazetesi köşe yazarlığını sürdürdü. 'Bozok Gündemi ' başlıklı yazıları ile Yozgat Kamuoyunun ilgisini toplamaya çalıştı. 2004 Eylül ayında kendi isteği ile emekli oldu. Halen Yozgat İleri Gazetesinde Köşe yazarlığı yapmaktadır...
TV. Program yapımcısı, Gazeteci, şair ve yazar Ahmet Sargın İlkyazı çalışmalarına öğretmen vekilliği yaptığı Haydanbeyli'de başladı. Öğrencilik yılları sıkıntı ve çilelerle geçen yazar Isparta Özgül Yayınları Yayım kurulunda yer aldı. İlimiz Gaziantep, İlimiz Şanlıurfa, Türkiye Haritası Katalogu gibi eserlerin hazırlanmasında görev aldı. Bu yayınevi tarafında 8 adet masal kitabı yayınlandı. Yazı ve şiirleriyle çeşitli gazete ve dergilerde kendini gösterdi. Yazı ve şiirlerinde: Ahmet Taşkın, Abdullah Ecevit, Mehmet Emin, Alperen Selçuk, Ahmedi, gibi mahlasları da kullanan Sargın'ın yayımlanmış hikâye ve araştırmaları da bulunmaktadır...
Halen Yozgat'ta ikamet etmektedir. Yozgat Şairler Ve Yazarlar Birliğinin Başkanlığını yapmaktadır. Sorgun Ozanlar Derneği ve Yerköy Halk Âşıklar Derneğinin Kurucuları arasında yer almış olup, bu derneklerin Yönetim kurulu üyesidir. 10’un üzerinde antoloji’de yer almıştır.
DOST DİYE DİYE ŞİİRİNİN TAHLİLİ
Dost Diye Diye!
Ateşte yandı bu gönül
Çağırdı dost diye diye
İnan ki yanıp kül oldu
Savruldu dost diye diye.
Onun ataşiyle düştü
Alev ortamında pişti
Acılar gönülü seçti
Yalvardı dost diye diye.
El vurup yâre karıştı
Can cananıyla kavuştu
O sevdiğiyle görüştü
Ağlaştı dost diye diye.
Dolaşıp dağları aştım
Ozanlar peşinden koştum
Sevincimden inan uçtum
Seslendim dost diye diye.
Sargın dosta olur âşık
Balın içindeki kaşık
Gönül bunlara alışık
Buluştu dost diye diye.
AHMET SARGIN
A-DİL: Dost Diye Diye şiirinin en belirgin özelliği sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış olmasıdır. Şairin Türkçe öğretmeni olması yazılarında hissedilmektedir: Şiirlerindeki dil, sadelik, anlatış tarzı, öğretmen olarak diline derin sevgi ve saygı beslediğini göstermektedir. Şair, sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanmakla aslında gelenekçi bir yönünüde ortaya koymaktadır. Geleneklerine bağlı olmayan bir şairin şiirleri ancak kopya olabilir! Şair, Türk dilinin özelliklerini iyi bildiğinden eserlerinde başarıyla kullanmıştır. Bu özelliği ile evrensel şair olmak arzusunu göstermektedir. Şunu söyleyebiliriz ki, şairin herkese hitap etmek istediği anlaşılmaktadır.
B-ZAMAN: Şairin zaman karşısında takındığı tavrı 3. kıtada net olarak görebiliyoruz.
El vurup yâre karıştı
Can cananıyla kavuştu
O sevdiğiyle görüştü
Ağlaştı dost diye diye.
Birinci ve ikinci kıtada dostun aşk ateşiyle kavrulan şair, üçüncü kıtada dostu görmenin heyecanı içerisindedir. Şiirdeki tasavvufi söyleyiş açıkça görülmektedir. Sevgiliyi görüp o’na kavuşan şair, bu heyecan içerisinde sevinçten ağlamaktadır. Bu bir aşk ağlayışıdır. Şair, sevgiliye kavuşmanın halati ruhaniyesi içindedir. Zamanı bu duygularla aşmaktadır.
Şiirde mistik bir hava mevcuttur. Teşbih sanatı kullanılmış ve gizli ifadeler vardır. “El vurup yâre karıştı/Can cananıyla kavuştu” mısralarında yâr ve ikinci mısradaki canan, Tanrı’nın veya Peygamber efendimizin kendisi olabilir. Can olarak ifade edilen varlıkta şairin “Ben”lik duygusunun öne çıktığını görüyoruz. Burada ifade edilen can, yani benlik, ruhun kendisidir. Şairin mâna bakımından çok derin ve gizli ifade kullanması şiiri güçlü kılmıştır. Bilindiği gibi divan şiirlerinde bu tip gizli ifadeler çok sık kullanılmakta ve teşbih sanatları daima ön plana çıkmaktadır. şair, mevcut zamandan (içinde yaşanılan) söz etmektedir. Yâr ve canan olarak ifade edilen varlığın Tanrı olarak algılanması yanlış olmayacaktır. Bu mısradalarda Tanrı’ya ulaşılan zamanın varlığı söz konusudur.
Üçüncü kıtanın bütünü içinde derinlemesine yaptığımız inceleme, bizi, öteki aleme geçişteki zamandan da söz ediliyor düşüncesine sevketmektedir. Öteki alemde sevgiliye kavuşmak, o’nunla görüşmek vardır. Bu da “El vurup yâre karıştı / Can cananıyla kavuştu /O sevdiğiyle görüştü” mısralarında kuvvetli olarak görülmektedir. Bu düşünceye göre, şair, hem içinde bulunduğu zamandan söz etmektedir ki, içinde bulunduğu zamanı sevgiliyi görerek ve o’na kavuşmak suretiyle aşmıştır. İkinci olarak öteki aleme geçişe ait zamandan bahsedilmesi söz konusudur. Bunu da yine, sevgiliye kavuşmak ifadesinden anlıyoruz. Ancak burada öteki aleme geçiş kâlp ile mümkün olmaktadır.
C-MEKÂN: Dost Diye Diye şiirinde, ilahi anlamda sevgili için yanmak, sevgiliye duyulan özlem ve o’na kavuşmak ifade edilmektedir. Şairin, sevgidiğiyle görüşüp o’na kavuşmasından sonra mekânı aştığını görüyoruz. Buradaki mekânın ahiret olmadığını, kâlp ile kavuşmak olduğunu anlamamız gerekiyor. O halde mekân şairin kalbidir. Dolayısı ile şair, madde aleminden mânâ alemine geçmiştir. “El vurup yâre karıştı / Can cananıyla kavuştu/ O sevdiğiyle görüştü” mısralarında kâlp ile mekânı aştığını görüyoruz.
D-İNSAN: Beşinci kıtanın birinci mısrasından şiirdeki insanın şairin kendisi olduğunu anlıyoruz. “Sargın dosta olur âşık” mısrasından da anlaşılacağı gibi şairin kendisi olduğu kuvvetli bir şekilde vurgulanıyor. Burada Ben’lik duygusunun öne çıktığı görülüyor ki, bu da şiire bir lirizm katıyor. Birinci kıtanın birinci mısrasında “Ateşte yandı bu gönül” ve dördüncü kıtanın “Dolaşıp dağları aştım” mısralarında “Ben”’lik duyguları öne çıkmakta ve şiirdeki insanın şairin kendisi olduğu açıkça görülmektedir.
Şair, üçüncü kıtada insan-ı kâmil olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada şairin mutlak ve tek olan hakikate ulaştığını görüyoruz. Bu da şiirdeki insanın hakikate, yani Tanrı’ya ulaştığını göstermektedir. Tasavvufta “Ben”lik rûh olarak ifade edilmektedir. Bu halde şiirdeki insanın yana yana benliğinin, yani ruhunun olgunlaştığını ve Tanrı’ya ulaşacak kâmil’e erdiğini anlıyoruz. Şiirde “Ben”lik duygusu aşırı derecede öne çıkmaktadır.
E-DUYGU VE DÜŞÜNCE: Bir şiirdeki gizli mâna ve kuvvetli tasvirleri bulup ortaya çıkarmak için şiirin çok iyi incelenmesi gerekir. Bu mâna da, bu şiiri beşeri bir aşk şiiri olarak değerlendirenler büyük bir yanılgıya düşerler.
Dost Diye Diye şiirinde öne çıkan ana tema, sevgiliye olan büyük aşk ve o’na kavuşmaktır. Bunun neticesinde duyulan aşırı sevinç ve heyecan vardır.
Şairdeki duyuş farklı bir dil ile anlatılmakta ve sevgilinin Tanrı olduğunu düşünmemize sevketmektedir.
Şiirin dört bölümden oluştuğunu görüyoruz. Birinci ve ikinci kıta şiirin birinci bölümünü, üçüncü kıta şiirin ikinci bölümünü, dördüncü kıta şiirin üçüncü bölümünü ve beşinci kıta şiirin dördüncü bölümünü meydana getirmektedir.
Şiirin birinci bölümünü oluşturan 2. ve 3. kıtalarda şairin ”Ben” lik duygusunun öne çıktığı bölümdür.
Ateşte yandı bu gönül
Çağırdı dost diye diye
İnan ki yanıp kül oldu
Savruldu dost diye diye.
Bu bölümde, şiirdeki insanın ruhunun sevgilinin aşkıyla yandığını görmekteyiz. Birinci mısrada gördüğümüz “Ateşte yandı bu gönül” seslenişi, büyük bir aşk ve özlem seslenişidir. Buradaki ateşte kelimesinden kasıt bildiğimiz ateş değildir. Kâlpteki yangındır! Şair, gönül ateşiyle yanmaktadır. Aşk ateşiyle çıktığı bu yolculukta okuyucuyu da beraberinde sürüklemektedir. “Gönül” kelimesi şiirdeki anlamı ile şairin içinde bulunduğu psikolojik durumunu ifade etmektedir. “Çağırdı dost diye diye” mısrasındaki “çağırma”, normal bir sesleniş değildir. Yani herhangi bir kişiyi çağırmak gibi algılanmamalıdır. Buradaki çağırma tasavvufi anlamda bir sesleniş olup, İslâm dininin gereklerini yerine getirdikten sonra, gece ve gündüz tespihatlarla Tanrı’nın anılmasıdır. “Dost” diye seslenilen varlık Tanrı’nın kendisidir. Şiirde öne çıkan insanın benliği dost diye öyle bir yanmıştır ki, ondan başka bir varlık düşünmemekte ve dost olarak benimsediği ve duyumsadığı bu varlığa seslenmektedir. Dostunu arayan ve o’nun için adeta yanıp küle dönen ruh, artık kendinden geçmekte ve sağa sola savrulmaktadır ki, buradaki savrulma yaprak gibi bir yere savrulmak değildir. Buradaki savrulmayı, dostun aşkıyla yanan ve ondan başka bir varlık düşünemez hale gelen benliğin, sürekli Tanrı’nın adını zikrederek sağa sola sallanmasıdır. Tarikatta buna zikir çekme denir. Tanrı aşkıyla yanan şairin gönlü ondan başka dost aramamaktadır. Ancak Tanrı’dan uzak olması da acı vermektedir. İçindeki aşkı, ateşi ve bu acıyı dindirecek tek ve mutlak varlık Tanrı’nın kendisidir.
İkinci kıtanın “Onun ataşiyle düştü / Alev ortamında pişti” mısralarında görüldüğü gibi, cananın aşkıyla yanan ben’lik nihayet olgunluk devresine girmiştir. Pişmek kelimesi, insan ruhunun olgunlaştığını ifade etmektedir. Tasavvufta da buna olgunlaşma denir.
Onun ataşiyle düştü
Alev ortamında pişti
Acılar gönülü seçti
Yalvardı dost diye diye
İkinci kıtada görülen acı, ruhun acı çekmesidir. Yani şiirdeki insanın kalbinin, benliğinin Tanrı için yanması ve şaire acı vermesidir. Şair bu acı ile kendine dost seçtiği Tanrı’ya yalvarmaktadır. Bu yalvarış tek değil, geniş anlamda bir yalvarmadır. Şair, madde âlemine ait herhangi bir talepte bulunmamaktadır. Bunun özellikle bilinmesi gerekmektedir. Şair, Tanrı için çekilen acıdan da zevk almaktadır. Bu da insan-ı Kâmil olmanın özelliklerinden biridir.
Şairin, birinci bölümdeki dosta olan seslenişi, bize, Tanrı’ya ulaşmak için hiç bir şeyi gözü görmeyen Yunus’un “bana seni gerek seni” seslenişini hatırlatmıştır.
Şiirdeki dil herkesin anlayabileceği tabii bir dil olmakla kalmıyor, aynı zamanda şiire psikolojik ve felsefi bir yaklaşım getiriyor. Her türlü dünyevi istek ve arzudan sıyrılan şair, yalnız dostunu, yani tek olan Tanrı’yı istemektedir. Şairdeki duyuş, ifade edilebilecek özelliklerin yardımıyla şiire biçim vermektedir.
İkinci bölümü oluşturan üçüncü kıtadaki temel düşünce, sevgiliyle buluşmayı anlatmaktadır.
Birinci mısrada “el vurup” söz grubundan anlaşılması gereken görmektir. “ El vurup yâre karıştı / Can cananıyla kavuştu” mısralarında şair, sevgiliyi kâlp gözü ile görerek, benliğinde yani ruhunda o’nu hissetmiştir. Ve ikinci mısrada da ifade edildiği gibi sevgiliye kavuşmuştur. “O sevdiğiyle görüştü /Ağlaştı dost diye diye.” Mısralarında da görüldüğü gibi, sevgiliye kavuşan şairin heyecan fırtınasına kapıldığını ve o aşk ile gözyaşına boğulduğunu anlayabiliyoruz.
Bu bölümde Ozan’ın telvin halindeki psikolojik durumunu görebiliyoruz. Tasavvufta telvin makamına giren dervişlerin halden hale girdikleri bilinir. Abdülbaki Gölpınarlı telvin makamını şu şekilde açıklıyor:”Sofilerce telvin makamı, kulun hâlden hâle girmesidir. Birçok sofi, bu makamı tam Olgunluk makamı bilmez, bu makamda kulun bazı kere gerçeğe ulaşacağını, bazı kere tabiat perdesiyle örtü altına girmiş bulunacağını, bazı kere sevince, bazı zaman kedere düşeceğini, korkuya ümide kapılacağını söyler.”
Şiirin üçüncü bölümünü oluşturan dördüncü kıtadaki temel düşünce, şairin dosta kavuştuktan sonraki ruh halini yansıtmaktadır. Ben’lik duygusu net olarak anlaşılmaktadır.
Dolaşıp dağları aştım
Ozanlar peşinden koştum
Sevincimden inan uçtum
Seslendim dost diye diye.
Mısralarında dost ile buluşan şair, tasavvufi anlamda bir sarhoşluk içindedir. Büyük bir sevinç ve heyecan yaşamaktadır. Bu sevinç o’nu meczuba döndürmüş, dağ dağ gezdirmekte, sözü Tanrı olan ozanların peşinde koşmakta ve kendini kuş gibi hissetmektedir. İslâm felsefesine göre, şair, dost diye tanımladığı Tanrı’yı görüp, o’na kavuştuktan sonra sonra meczuba dönmüş ve kendini kaybetmiştir. Adeta sarhoşa dönmüş ve bu sarhoşlukla dağ, bayır gezmekte ve dost dost diye inlemektedir. Buradaki inleyişin Tanrı’nın adıyla yapılan coşkulu bir inleyiş olduğunu görüyoruz.
Şiirin son kıtası olan dördüncü bölümdeki temel düşüncede, ilâhi aşkın ifadesi söz konusudur.
“Sargın dosta olur âşık/Balın içindeki kaşık” mısralarında kendi benliğini öne çıkaran şair, dost olarak seslendiği Tanrı’dan başkasına aşık olamayacağını ifade etmekte ve o’nun için madde aleminin hiçbir öneminin kalmadığını anlamaktayız. Bu aşk o’nun için “Bal” anlamındadır. Kendisini bu baldaki kaşık gibi görmektedir. Bal bildiğimiz gibi tatlı olan ve cennetteki yiyeceklerden biridir. Cennet yiyeceğini yemek ve balın içinde kaşık olabilmek için insan-ı Kâmil olmak gerekir ki, şair, Tanrı için gözyaşı dökerek ve yanarak bu kâmil’e ermiştir. Olgunlaşan ruhu artık mânâ alemine ait her şeye alışmıştır.
F-KENDİNİ AŞMA: Bir şairi ve eserlerini yakından tanımadan, o’nun sanatsal kişiliği hakkında bilgi sahibi olmadan, sadece bir şiirine göre değerlendirebilmek oldukça güçtür. Ancak, şairi yakından tanımış ve dost olarak yakın münasebetlerde bulunmuş bir kişi olarak, diğer şiirlerinde kullandığı dili, duygu ve düşünceleri, bunların ifade ediliş tarzı, şiirlerinde kullandığı sanatlar ve edebi kişiliği hakkında yakından bilgi sahibi olmam nedeniyle zorlanmıyorum. Bu bakımdan kendimi şanslı hissediyorum.
El vurup yâre karıştı
Can cananıyla kavuştu
O sevdiğiyle görüştü
Mısralarında sevgiliyi kalp gözü ile gören şairin o’na kavuşmasıyla kendini aştığını görüyoruz. Buradaki duyuş farklı bir tarzda ifade edilmiştir. Şair, sevgiliyi ruhunda hissederek madde âleminden mânâ âlemine geçmiştir. Bu geçiş şairde ciddi ruhi reaksiyonların meydana gelmesine de vesile olmuştur. Nitekim “Dolaşıp dağları aştım/Ozanlar peşinden koştum/Sevincimden inan uçtum /Seslendim dost diye diye.” mısralarında daha açık görülmektedir. Şairin Tanrı aşkı ile kendini aştığını görüyoruz.
Aynı zamanda, şairdeki Tanrı sevgisi ve iman kuvveti kendini göstermektedir.
G-ANLATIŞ TARZI: Tekke Edebiyatının nazım türlerinden ilahi tarzında yazılan Dost Diye Diye şiiri, 8’lik hece ölçüsü kalıbıyla yazılmıştır. Aşık Edebiyatının koşma nazım türüne benzemektedir. Birinci kıta 3+5=8 duraklı/ hece kalıbıyla yazılmıştır. İkinci kıtanın 3. ve 4. mısralar 3+5=8 kalıbına göre yazılmıştır. Diğer mısralarda duraklar bozuktur.
Birinci kıtanın 1. mısrasında yinelenen t-n-e-a sesleri, 2. mısrada d-y-e-i sesleri, 3. mısrada n-l-k-a sesleri, 4. mısrada s-d-y-e-u sesleri, ikinci kıtanın 1. mısrasında n-ş-ü-a sesleri, 2. mısrada t-a sesleri, 3. mısrada a-ü-l sesleri, 4. mısrada d-y-e-a sesleri, üçüncü kıtanın 1. mısrasında r-u-ı sesleri, 2. mısrada c-n-a-u sesleri, 3. mısrada i-ü-e ve birbirine yakın s-ş sesleri, 4. mısrada a-t-d-y-e-i, dördüncü kıtanın 1. mısrasında d-ş-l-a sesleri, 2. mısrada n-e-o-a, 3. mısrada n-m-i-e-u, sesleri, 4. mısrada s-d-y-e-i sesleri, beşinci kıtanın 1. mısrasında r-a-o-s-ı sesleri, 2. mısrada n-k-i-ı-a sesleri, 3. mısrada ı-n-a-l sesleri ve 4. mısrada d-y-e-u-i seslerinin ses uyumu sağlayarak şiiri zenginleştirdiği görülmektedir.
Birinci kıtanın 2. mısrasında ve her dörtlük sonunda tekrarlanan dost diye diye söz grubu hem şiirde ses uyumu ve kafiyeyi zenginleştirmiş, hem de ritimi kuvvetlendirmiştir.
Birinci kıtanın 2. ve 4. mısralarında yinelenen diye zengin kafiye, ikinci kıtanın 2. mısra sonunda pişti, 3. mısra sonunda seçti tam kafiye, dördüncü kıtanın 2. mısra sonunda koştum, 3. mısra sonunda uçtum zengin kafiye, beşinci kıtanın 1. mısra sonunda aşık, 2. mısra sonunda kaşık, 3. mısra sonunda alışık zengin kafiyedir.
Birinci kıtanın 2. mısrası; Çağırdı dost diye diye, 4. mısrası; Savruldu dost diye diye, ikinci kıtanın 2. mısrası; Alev ortamında pişti, 3. mısrası; Acılar gönülü seçti, Dördüncü kıtanın 2. mısrası; Ozanlar peşinden koştum, 3. mısrası; sevincimden inan uçtum, Beşinci kıtanın 1. mısrası; Sargın dosta olur aşık, 2. mısrası; Balın içindeki kaşık, 3. mısrası Gönül bunlara alışık birer rediftir.
Şiirde yer alan kelimelerden ateşte, yandı, çağırdı, kül oldu, pişti, acılar, yâre karıştı, canıyla kavuştu, sevdiğiyle görüştü, dağları aştım, uçtum, bal söz grupları kelime anlamları dışında şiirin içinde öyle derin mânâlar yükleniyorlar ki, bu da şiirin dilini, biçimini ve ifade tarzını etkileyen önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şiirin genelinde mısraların kendi içinde ve sonunda kullanılan harflerin ses uyumunu güçlendirdiği, bunun da şiire zenginlik kattığı görülmektedir. Şiirde görülen aliterasyon ve asonans ritimi güçlendirmektedir. Mısraların kendi aralarında ve çapraz olarak ses uyumu hem sık sık yinelenen harflerle, hem de kelimelerle sağlanmış ve şiirdeki duyuşun daha kuvvetli seslenişini sağlamıştır. Harf ve kelime yinelenmeleri ile sağlanan ses zenginliği şiir dilini de güçlendirmiş, şiire musiki havası vermiştir. Ses zenginliği, aliterasyon, asonans, kafiye ve redifle bir bütünlük ve zenginlik içindedir.
Şiirdeki dil, şairin duyuşuna göre şekillenmiştir.
Şair, kelimelerle adeta top gibi oynamaktadır. Böylece anlatmak istediği duygu ve düşünce kalıbına zemin hazırlayarak hiç zorlanmadan ustaca dile getirdiğini görüyoruz.
Şiiri zenginleştiren unsurlar şiirdeki sadelik, ahenk ve duygu yoğunluğudur.
Şiirin teknik unsurlarını meydana getiren özellikleri bilerek ve anlayarak okunması halinde daha bir zevk alınacağı muhakkaktır.
Şiirdeki konu anlatımı ve kurgusu başarılıdır.
Şair, noktalama işaretlerinden hiçbirine başvurmamıştır. Şiirin genel yapısı itibariyle noktalama işaretlerine ihtiyaç duyulmamış olması, şairin duygu ve düşüncelerini ifade ediş tarzındaki kuvveti ve gücü göstermektedir. Şiirdeki bu genel yapı okuyucunun edebi duygularına hitap etmektedir.
ilk bakışta anlatım ve kurgu zayıf gibi görünebilir. Ancak şiirin tahlil kusmında açıklamaya çalıştığımız unsurlar dikkate alındığında, şiirin hiçte zayıf olmadığını, aksine herkesin anlayamayacağı gizli ve çok derin mânâlar ifade eden kuvvetli tasvirler kullanıldığı anlaşılacaktır. Şiir, güçlü bir poetikanın ürünüdür. Nitekim şiirde kullanılan aliterasyon, mısraların kendi içinde ve çapraz ses uyumu, tekrarlanan kelime, ses ve kafiye ile bütünleştirilmiş mısralar şiirin ne kadar zengin, güçlü ve ne kadar musiki havası yansıttığı hakkında fikir verecektir.
Dost Diye Diye şiiri çok güçlü ve lirik türde yazılmış bir şiirdir.
Günümüzde Yunus’tan etkilenmeyen şair yoktur. Ahmet Sargın’da bunlardan biridir. Dost Diye Diye şiirinde Yunus’un etkisi görülür. Ten çürüye toprak ola tozam hey dost deyi deyi mısrasında dost, Tanrı’dır. Görüldüğü gibi Sargın’ın bu şiirinde Yunus’un seslenişi vardır.
'Dolaşıp dağları aştım
Ozanlar peşinden koştum
Sevincimden inan uçtum
Seslendim dost diye diye.
Sargın dosta olur aşık
Balın içindeki kaşık
Gönül bunlara alışık
Buluştu dost diye diye.'
//
Dostluk adına yazılan bütün dizelere vurgunum,gönlünüze sağlık kutlarım,sevgiler...
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta