Kurmuştuk çadırları,Karagöl kenarına
İçmek için suyunu, varmıştık pınarına
Yıllardan ikibinüç, Ağustos’un beşiydi
Kayalardan doğan ay, sanki güneş eşiydi
Metrelerce yukarda, duruyorduk denizden
Aksediyordu mehtap, çeşit çeşit benizden
Kampımızın ateşi, alevli yanıyordu
Gurubumuz kendini,rüyada sanıyordu
Gelmişlerdi görmeye, bir kısmı Ankara’dan
Fatma ile Ceren kız, katılmıştı Konya’dan
Şükrü,Aysel, Mustafa,bağdaş kurup oturdu
Şair ile Safiye, yer sofrasını kurdu
Kafilenin rehberi Ali İhsan Hoca’ya
Sorunca bu dağları, başladı anlatmaya
O anlattı biz sustuk, baktık ki Ay yükseldi
Gece yarılanınca, bizim uykumuz geldi
O gün komşularımız, dilsiz kurbağalardı
Suda sesleri ancak,cup… diyerek çıkardı
Toros Kurbağalar ı, susa,susa olmuş lal
Tanrıdan başka biri, bilmezdi neydi bu hal
Sabahleyin erkenden, heyecanla uyandık
Işınların seyrine, hep beraberce daldık
Beyaz karlar erimiş, açmış türlü çiçekler
Nasıl gelmiş buraya, bu güzel kelebekler
Mavi çiçek üstünde,allı morlu benekler
Görenleri çıldırtır, bunca ahenkli renkler
Her şey bir başka güzel, her şey ayrı manzara
Türlü, türlü kokular, çıkmış sanki pazara
İhtiyaçlar görüldü, sohbet kahvaltı derken
Doğa güzelliğine,doyduk öğleden erken
Ayrılık vakti geldi, çadırlar hep toplandı
Ayrılığın efkarı, beni şimdiden sardı
Gurup döndü geriye,bitmişti izinleri
Rehberim bana döndü, 'haydi Şair ileri'
Anladım ki ikimiz,aşacağız dağları
Geçmemiş bizden hala, tatlı gençlik çağları
Evimiz ekmeğimiz,suyumuz çantamızda
Onbeş kilo çekiyor,çanta omuzumuzda
...
Kayıt Tarihi : 1.11.2007 20:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)