Nasıl da çabuk unutmaya alıştırıldık.
Hüzün ve huzur buketi bir yaşamda, kandırıldık her köşe başında.
Kavuşamadık, konuşamadık, dokunamadık.
Bedenim toprak kokarken, gözlerim yağmur ferahlığında.
Emekli boş bir adam havasında, saksılara alıştırıldık.
Ellerini aç boşluğa, güneşi tut.
Parıldasın gökyüzü kısık gözlerinde.
Uçsuz bucaksız mavide tek bir bulut.
Kapatma kum grisi ellerinle.
Tek bir şey kaldı ellerimde, bir umut.
Dudağımda tiryaki kelimeler,gök mavisi hayaller senin peşine, yola düştüm.
Dümdüz bir vadi, ben emeklemekten yeni çıkan bir çocuk, yolda hep düştüm.
Sensiz gülüşlerim, kanamış kabuk tutmuş yaralarım, yoldaki düşlerim, kapısı yarı açık sözlerim, kayboldu içimdeki tüm sesler boşluğa düştüm.
Sayı sonsuz, dünya sonlu, topla dur acıları bedende
Keşfederken ilim âlemini değmeden geçemezsin kalbe
Üstünde bir kader var sayılar anlatsa da her şeyi
Dudak üfler, ses olur, nota olur matematikten kalbe
Sayısal olarak var olsak ta, sonsuz içinde anlamsız bir tanımdır her âlemin bireyi.
Arif olan anlar dildeki büklümü, uçmağa varmak için çözmek ister gizemi
Dündü belki, ceketimin altında bir kıpırtı, çıktığım uzun yolculuğum.
Otobüsün camından el sallamıştı martılar.
Ardımda mavi bir şehir, her gidenin döneceği yalanının yansıması pencerede.
Uzun bir uyku, belki de kış uykusu bu ayrılık.
Yalana sarılmış bir rüya, karabasan sanki.
Aldatıldım, aldandım uzağın iyi, yakının acı olduğuna.
Nemden küflenmiş duvarlarım
Tırnaklarımla kaldırıyorum kabarık etlerimi
Kırmızı bir boya çıkar sanırken altından
Daha ilk kat olduğunu anlıyorum, kat kat acılarım.
Belimden süzülen ince soğuk anılarım,
Bir benin içinde iki kişi.
Issız bir orman uğultusunda çocukluğumun katledilişi…
Faili meçhul bir gülümseme dudaklarımda.
Bir kolum, bir bacağım kayıp çürümüş yaprakların arasında.
Anla artık, sağ yanım yok kalbim ise gecenin en kuytusunda.
Toprak bir yastık senden sonra yattığım bu köhne korulukta.
Seni düşündüm yine.
Gece acılarını kusmuş, beyaz hayallerim üzerimde
Kirlendi hayatım, kirlenmiş her anım.
Bakir kalan maviye, bir yol açmışlar gibi,
Çullandı sözlerin hep bir ağızdan üzerime.
Dilime bir matem tutturasım var. İzbe bir sahil kahvesinde, nemden yaşlanmış tahta kokusu eşliğinde. Buruk taze bir çay, ömür demlenmiş, gün tuzlanmış geride kurak bir beden. Mırıldandım gölgelenmiş saatlerde ve sürüldü bir mısra, âlemimden;
“Zaman intihar, günah her zaman!”
Nefesler kesildi mayadan, mum ışıkları dik bir delikanlı. Masam bir hücre kadar yalnızlık, kalem meyil etmiş nar’a yaptığım imkânsıza bir yolculuk. Bir durak zaman, bir durak eksen belirsizliklerin ilkesinden uzanıyorum tozlu raflara. Kaldırın koyu gri bulutları, koyun maviliklerin en derinine zamansız çocukları.
Bir mısra daha sürülsün ocağa.
Başladığımda bitiremiyorum, ortasında bırakamıyorum seni
Öylece kalakaldım, tutkulu ama aciz bir biçimde
Velhasıl sanki fazla geldik birbirimize
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!