4 Ocak 199I ZONGULDAK KÖMÜR İŞÇİLERİNİN
BÜYÜK ANKARA YÜRÜYÜŞÜ
Zonguldak genel maden işçileri sendikasi ile işveren arasında bir ayı aşkın süren grev devam ediyordu. Genel Maden İşçileri Genel Baskani merhum Şemsi Denizer sendika binasının önünde toplanan işçilere her gün olağan konusmasini yapıyor sonra evlerimize dağılıyorduk. Kış mevsimi olmasına rağmen yağan yağmur ve kar yağışı burada toplanmamıza engel degildi.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra kaybolan haklarımız ve devamındaki ücret kayıpları alınmadan grevin son bulmayacagını başkan günler öncesinden açıklamıştı. Zira dünyanın en ağır iş kollarindan biri olan maden ocaklarında bir işçinin yevmiyesi bir kg et parasına tekabül ya ediyor ya etmiyordu. İki asırlık bir geçmişe sahip olan kurum ülkemiz sanayisinin lokomatinfi olmuştu. 1.nci ve 2.nci mükellefiyet zamanlarında ülkemizin maden kömürü ihtiyaci icin yöre insanı seferber edilmis savaş zamanlarında ve kalkınma hamlelerinde ülkemiz ekonomisinin can simidi olmustur. Bu uğurda Beş Bin hatta daha fazla işçisinin hayatının kaybettiği maden işçilerine reva görülen ücret buydu. Kamu kurumlarında siyasilerin atadığı yönetim kadrosu ile bir türlü istenen sonuç alınamıyor, hem işletme zarar ediyor hem işçilere güvenli bir çalışma ortamı sağlanamıyor hem yeterli ücret verilemiyordu. Grevde geçirdiğimiz günlerde verilmesi gereken ücretler tamı tamına ödeniyor hatta ileride maaşımızdan kesilmek üzere isteyene avans bile vermişlerdi. Sendikanın işlettiği maden Koop tan alış veriş yapabilmemiz için sendikanın işçiler adına düzenlediği çekler ile gıda ve giyecek ihtiyacımızın sonradan ödenmek şartı ile yapabiliyorduk. O güne kadar ülkemizin en örgütlü ve uzun süren grevi ülkemizde ve dünyada büyük yankı uyandırmış başkanımız için yerli walesa yakıştırması yapılmıştı. İşçilere dağıtılmak üzere yurt içinden ve yurt dışından maddi yardımlar gıda yardımları yapılıyor ara sıra kurulan erzak depolarından gıda yardımı alıyorduk. Maddi yardımların akıbetini hiç bir zaman öğrenemedik. Yer altı ve yer üstü işçileri her gün aksatmadan bir iki saatlik yoldan yürüyerek büyük bir disiplinle grev komiteleri ve güvenlik birimlerimizin kontrolünde sendikamızın önünde toplanıyorduk. Sendikamızdan grev hakkındaki gelişmeleri dinliyorduk. Zaman zaman başkan havaların yagmurlu kar Yağışlı olduğu zamanlarda bizlere hasta olmamamız için yarın gelmeyin diye uyarı yapıyordu. Biz buna karşılık olarak "Yarında Buradayız" diye slagon atıp ertesi gün daha bir kalabalık ile sendikanın önünde oluyorduk. Greve başladığımız ilk günlerden itibaren yürüyüşlere hanımlarımız, çocuklarımız ve esnafın da katılımları ile git gide sayı olarak çoğalıyorduk. Dönemin siyasi parti liderleri başta ana muhalefet lideri olmak üzere şehrimize sık sık ziyret ediyor bizlere destklerini esirgemiyorlardı. Tabiki zamanın ünlü gazetecileri Tiyatro ve sinema sanatçıları da şehrimize gelip yanımızda olduklarını hissetiriyorlardı. Grev uzadıkça uzuyor sendika işveren arasında bir türlü sonuçlanmayan gürüşmeler dizisi sürüp gidyordu. Grevin uzaması işçilerin maddi kayıplarının yanı sıra maden ocaklarının güvenliğini de sıkıntıya sokuyor göçük ve su baskınları ile üretim galerilerine büyük hasar verdiğini işin uzmanlarından duyuyorduk.
TV lerde yapılan onlarca açık oturumlarda dile getirilen çıplak ücret, giydirilmiş ücret,cebimize girecek net ücret işçinin devlete maliyeti hesapları yapılıyordu. Sonunda en yetkili kişiler tarafından kamuoyuna şikayet edilmemiz bardağı taşıran son damla olmuştu. "Biz esnaftan memurdan kesilen vergilerle zarar eden bu işletmenin maaşlarini ödüyoruz". Yürüyüşlere neredeyse tam kadro eşlerimiz ve çocuklarımız ile geliyorduk bayanlar ellerinde boş tencereler tabaklar ile ön sıralarda da yerlerini alıyorlardı. Her gün FEVKANİ köprüsünün üzerinden geçerken bayanlar boş tencere tabaklar havaya kaldırırken, İşçiler olarak kaç TL maaş aldığımızı gösteren şerit ve bodro da dedigimiz belgeleri işte gerçek diye havaya kaldırarak cümle aleme aldığımız gerçek ücreti duyurmaya çalışıyorduk. Çünkü işverenin aldığımız ücretler hakkında kamuoyuna verdiği rakamlar ile bizim aldığımız maaşlar arasında çok fark vardı. En sonunda görüşmelerden bir sonuç alamayan sendika ortaya bir fikir atti. Haklarımızı ya şimdi verirsiniz ya Ankara'ya gelip biz alırız, bunun ne anlama geldiğini kimse bilmiyordu. Sonraki günlerde haklarımızı aramak için Ankara'ya yürüyeceğimiz fısıltı halinde yayılmaya başladı. Sendika merkez şubesi binasının üçüncü katından her günkü olağan konuşmasıni yapan başkan iki gün sonra Ankara'ya gideceğimizi bizlere hazırlık yapmamızı söyledi. Çizmelerinizi kışlık paltolarınızı giyip torbalarınıza azıklarınızı hazırlayıp öyle gelin dedi. Başkan konuşurken "İşte başkan işte sendika""Geliyor geliyor madenciler geliyor".. ,"Silkele Başkan Düşecekler" gibi slagonlar arıyorduk. O sıralar Irak ve İran arasında 8_10 yıldır devam eden bir savaşın ardından birçok batılı devletin Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak'ta nükleer silah var iddiasıyla başlattığı operasyon hala devam ediyordu. Bir yandan da savaşa ve her türlü şiddete hayır diye sık sık slagon atıyor ülkemizin Irak'a karşı yapılan ittifakta yer almasını kınıyorduk. Körfez savaşıda dediğimiz bu savaş acımasızca devam ediyordu..
Nihayet sendika başkanımızın dediği gün geldi çattı üzerimize kışlık paltoları ayakkabılarımızı giyip her günkünden daha kalabalık bir şekilde biz madenci anıtına FEVKANİ köprüsünün üzerinden yaklaştık. Başkan ve diğer yetkili kişiler birşeyler konuşuyor ama arkalardan ne olup bittiğini pek anlayamıyorduk. Sonunda bizi için kiralanan otobüslerin şehir girişinde durdurulup işçilerin otobüsler ile Ankara ya girmesinde izin verilmediğini anladık. Ön taraftaki uğultu ve kargaşa işlerin düzgün gitmediğinin belirtisi idi. Birden "Ölmek var dönmek yok".. "ölüm olsa sonumuz Ankara'dır yolumuz" slagonlarını duyup slagonları hep birlikte söylemeye başladık. Kısa bir süre sonra ön taraftaki haraktlilik ile bizde yürümeye başladık. Otobüslere mi giyiyorduk yoksa, öylesine alanı mı boşaltıyor bilmiyorduk. Zonguldak mahşeri kalabalık yaşıyordu FEVKANİ köprüsünün dibindeki Madenci anıtının yanından geçip Ankara yoluna doğru bir hayli yol yürürdükten sonra otobüslerin işçileri alamayacağını anladık. Sanki bir sele kapılmış gibi nereye kadar gideceğinizi nereye kadar yürüyeceğimizi bilmeden yürüyorduk.yürüyüş hâlinde iken ardımızdan gelen bizim için gönderilen araçlara, kamyon, traktör otobüs minibüs v.s binip hiç bir işçiyi sokakta bırakmayan şirin ilçemizde buluştuk. Devrek bu mükâfatını işçiler Sabah Mengen istikametine doğru giderken attığı "Madenci Sizinle Gurur Duyuyor" slagonları ile almıştı. Geliyor geliyor madenciler geliyor işçiyiz haklıyız kazanacağız vb slagonları atarak yürüyüşümüz devam etti. 3.ncü günün sonunda E-5 diye tabir ettiğimiz Ankara yolunun yakınlarda önümüze kurulan barikatlar ile durdurulmuştuk. Akşamında genel maden işçileri sendikasi genel başkanı Mengen'de bir binadan megafonla grevin bittiğine dair açıklamalar yapıyordu. Kimi guruplar grev sonunda elde edilen hakları yeterli bulmayıp greve devam etmemizi hatta barikatı aşmamız gerektiğini savunuyorlardı.. sahi barikatı aşılıp biz E-5 Karayoluna çıksaydık ne olurdu.
Muharrem AKMAN Zonguldak
3/Ocak/2024
Kayıt Tarihi : 3.1.2024 02:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!