Kentin en sarı saati bu: üç yavru köpek
taksileri azarlıyor;
ince havlamaları doygun kederimizin.
Sesgeçirmez gürültü
Sesli harfleri olmayan bir dil
bu fanuskent.
Or'da dört dilsizin ateşli tartışması
Orada, alüminyum yapraklı ağaçların
hışırtısı altında:
Kaşlarıyla bağırıyorlar.
Parmakları öyle çok ki - o sessiz harfler -
(Biri kızıl saçlı, çok çilli elbet!)
Ah, katı kent yumuşak akşama yenik düşse! ..
Orada, onlara dehşetle bakan biri var
varlığının şiddeti
söz boşluklarını seğirtiyor
Alüminyum yaprakların hışırtısı altında
kurşun meydan çok ağlamış
bir çocuğun gözleriyle bakıyor:
Hınçla susmadan önceki son hıçkırıkları işte
uzaktan histerik bir kahkahaya benzeyen
üç sarı köpek.
Kayıt Tarihi : 13.7.2002 01:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
- İstanbul
- İslam
- İhanet
- Allah
- Sevinç
- Güzellik
- Araba
- Anne
- Hüzün
- Tanrı
- Tarih
- Umut
- Evlilik
- Eğitim
- Gece
- Ayrılık
- Çanakkale
- Barış
- Aile
- Bayram
- Müzik
- Özgürlük
- Türkiye
- Yağmur
- Hayat
- Kin
- Kedi
- Köpek
- Mutluluk
- Para
- Dolunay
- Doğa
- Dost
- Peygamber
- Politika
- Savaş
- Şehir
- Atatürk
- Aşk
- Günaydın
- Sevgi
- Okul
- Ölüm
- Deniz
- Çocuk
- Çevre
- Çiçek
- Kadın
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Cem Uzungüneş](https://www.antoloji.com/i/siir/2002/07/13/dort-dilsizin-atesli-tartismasi.jpg)
cûş eder yedi kat rahlesinde biri
boğazını tıkar kat kat kentinde diğeri
sarıyı örtünen harflerin uyarma vaktine and et
and et ki ekilir her neyse dikilir karşına bent bent
..
rengini gizlememiş ama bendini iyi giz'lemiş
Saygılarımla....
taksileri bekliyor
çıplak geziniyorlar
bulvarlarda
yelkovanlar arsız
akrepler biraz daha duyarlı
yavaş hareket ediyorlar.
fanus bir hayat
yaşanıyor bu kentte
diller lal olmuş
esir sokaklara
saat,
gecenin yarısı
doluşmuş eşcinseller
vaveyla yaparlar sokaklarda
İstanbul gözyaşı döker
Tophane
ağlar inim inim.
adı çıkmış ya bir kere
aslında İstanbul
Bir kar/hane...
-Ne var?
-Arabay var mı ?
-Var var
-Benziniy var mı?
-Var var
-Yolcular var mı?
-Var var
-Ne duruyorsun?
-Ne yapayım?
-Gaza bassana, gaza bassana
-Gaza bassana vay vay gaza bassana…
*
Cendermenin alayları koğuştur, koğuştur
benim yarim cendermede çavuştur, çavuştur
kadir mevlam beni yare kavuştur, kavuştur
Kız ben sana demedim mi
Karşıki dağlar cenderme, cenderme
Yarin ufak sen askere gönderme, gönderme
Siyah zülfün ince bele indirme, indirme
***
Mahmut Tuncer…
Belki çoğunuz dinlemişizdir. Çok güzel iki türküsü vardır. Bunlardan biri “Helva Yapsana”, diğeri “ Jandarma”…
Eh, güzel türkülerdir. Zevkle dinletir kendini, hatta mırıldatır insanları. Demek ki, amaç gerçekleşmiştir.
Şimdi bu şiire bu haliyle ancak böyle bir yorum yapılabilir zannımca…
Keser sap misali…
Şimdi desem ki efendim sarı zamandan kasıt içinde bulunduğumuz elandır… “Ne münasebet?” demek de mümkün.
Haliyle konu farklı boyuta atlayacaktır.
*
“Or'da dört dilsizin ateşli tartışması
Orada, alüminyum yapraklı ağaçların
hışırtısı altında:”
“Or’da…” ipuçlarından. İşaret edilen özel bir yer.
Or’da oturanların başlarındaki yapraklar alüminyumdan mı, altın suyuna batırılmış gümüşten mi, onu ben bilmem. Alüminyumdan bu yapraklar hışırdar mı, bunu da bilmiyorum.
En tepedekileri bir araya getirdiğimizde üç olur. Geriye kalan “dört” kendi aralarında az güç kalır… Başsız güç, güç olamayacağından…
Şiir efendim.
Şiir kapılarını kapatmışsa, pencereleri yoksa, bacası tütmüyorsa böyle bir yapıyı herkes her şeye benzetir. Tabii, bu da nereden ve hangi yönden bakıldığıyla da ilgilidir.
Ötesi yok…
'Yanılgı var ise affınıza sığınırız...'
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun.
TÜM YORUMLAR (13)