Yaşlı deniz kadar yaşlı gözleriyle baktı denize. Dolunay vardı. Gözleri yıldızlar kadar yakın olan kadının yüzü, yakamoz gibiydi. Yaşlı gözleriyle sarmaladı yaşlı gözlerini kadının.
Sadece şarap değildi dökülen gecede. Gecenin koyu kadehine akıyordu sevdanın kekre şarabı. Ve sadece şarap değildi kadını sarhoş eden. Sözcüklerin şarabıydı daha çok döndüren başını. Acının, özlemin ve sınanmaların imbiğinden damıtılan soylu bir içkiydi yürekten dökülen sözcüklerin şarabı.
Gece. Ve yüreği adamın bir tufandı artık. Sanki adamın yüreğine dökülen bütün çaylar, dereler ve ırmaklar taşmıştı, özlem dağlarının eriyen karlarından. Artık ne rüzgârda dağılan bir şeytan çiçeğiydi adam, ne de bir avukata ihtiyacı olmayan bir şeytan. Bir serseriydi gene, alıp başını giden. Ki alıp başını gitmelerin ustasıydı adam. Acıların gergefinde dokunmuştu kumaşı. Özlemlerin makasıyla biçilmişti. Ve her aşkın sonunda, alınmıştı boyunun ölçüsü. Şahittir bütün bunlara acemi mezuralar ve hoyrat terziler.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
sıradışı bir anlatım. Harikulade.. sizi kutluyorum
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta