Dönüş Alemi (Semâ) Şiiri - Yorumlar

Kemal Edip Kürkçüoğlu
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Cânlar, riâyet eyleyib erkâna, döndüler;
Tennûrelerle tâir-i perrâna döndüler.

Bir bir uyub imâma, duyub aşk Ezânını,
Tekbîrlerle Kıble-i cânâna döndüler.

Mollâ-yi Rûm, verdi semâ’ emri anlara;

Tamamını Oku
  • Sükûn Ve İnşirah
    Sükûn Ve İnşirah 17.12.2011 - 21:57

    Pagan- Kapitalist Kültürün Yeni İkonu: Mevlana


    İnsan, başka bir insanın neyi olur? Eşi, dostu, iş ortağı, önderi, lideri… Bir şeyi olur, ama her şeyi olamaz. İnsan aradıklarının tümünü kesinlikle bir başka insanda bulamaz. İnsan ruhun, toprağın, eşyanın, tabiatın, hayvanatın, nesnelerin parçalarının bir araya getirilmiş halidir. İnsan ne zaman ki kendi, kimlik, kişilik, ahlak ve düşüncesini sadece bir parça üzerine bina etmeye kalksa ve ısrar etse kaosun, bozulmanın, yabancılaşmanın başladığını görürüz.
    Mevlana; tarihte yaşamış insan yaşamının yaşanan an içinde örnekleyiciliği üzerinden oluşan yabancılaşmanın örneklerinden biri olmuş ve olmaya devam etmektedir. Mevlana kendi yaşadığı zaman ve mekânda imtihanını vermiş olduğu mücadele ve örneklikle tamamlamıştır. Eserleri ve anlayışı üzerinden kendisinden sonraki kuşaklar üzerinde etkili olmuştur. Tarihin milyonlarca örneğinde görüleceği üzere bir insan üzerinden gelenek, anlayış oluşturarak siyasetin, ekonominin, ahlakın, anlayışların örnekliği ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu çaba insanın, bir insanda bulmaya ve sabitlemeye çalıştığı algı üzerinden şekillendirilmeye çalışıldığı için insanın kendisini bulmaya çalışırken, kaybolduğu bir serüvene dönüşmüştür.
    Yaşadığımız zamanı esas alırsak bu sürecin insan, toplum, siyaset ve ekonomik unsurlarla bileşerek istismarın, sömürünün, pazarlamanın ve paganlaştırmanın yaşandığını görmekteyiz. Bu sürece kapitalist ahlakın hâkim olmaya başladığı için Mevlana’ya ait olduğu düşünülen her şey buna eklemlemeye başlamıştır.
    Mevlanacılığın en önemli ilişki alanı iktidarlar- egemenler olmuştur. Mevlana yaşarken Moğollar, vefat ettikten sonra Osmanlılar ve son dönemde de Türkiye Cumhuriyeti tarafından himaye edilmiştir. Moğolların Anadolu’yu ele geçirdiği dönemde iktidar alanı kurduğu ilişki ile kendini ve tarikatını korumuş, işbirliği alanı oluşturarak diğer tarikat ve gruplar üzerinde de baskı oluşturmuştur. Osmanlılar Bektaşilik ile beraber devlet geleneğine eklemlediği Mevlevilik büyük bir himaye ile yaygınlık kazandırılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde katılmayan tek tekke, yasaklanmayan bir tarikat olarak devlet eliyle yeni kimliğinin bir parçası olarak desteklenmiştir. Bu çerçevede Mevlana ve Mevleviliğin iktidar alanlarını tahkim eden, parçası olan, destekleyen ve desteklenen yapısıyla halktan uzak, egemenlere yakın durmuştur. İktidar- egemen alanı ile kurduğu ilişkide nasihat edici, yanlışların karşısında, doğruların yanında bir tavır değil meşrulaştırıcı bir rol üstlenmiştir. Mevlana başta İran havzası olmak üzere bilinen-okunan bir isim olarak–en önemli eserini Farsça ile yazmış iken- Türk kimliğinin milli öğesi olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Cumhuriyet Mevlanacılık üzerinden dini kimliğini ifade ettiği ve uluslar arası arenada da tanıtım- kimlik olarak sunmaya çalıştığı bir unsur olmaya devam etmektedir.
    Küresel kapitalist sistem Mevlanacılık öğretisini sahiplenmeye başladı. İslam’ın insanlığın gündemine gelmeye başlaması ile birlikte kendi sistemini tehdit etmeyen ve oluşan direniş çizgilerini de yumuşatan anlayışların ön plana getiriliyor. Oluşturulan Mevlanacılık çizgisi gerek yerel gerekse de küresel sistem ile bir karşılaşma ve çatışma oluşturacak çizgiden yoksundur. Hep uyumlu, onların varlığını kabul eden, pasif, işbirliği yapan, sessiz kalan bir anlayış üzerine olagelmiştir. Bu öğretinin Türkiye ve Dünya’da yaşayan insanlığın vicdanının sesi, sahiplenicisi olduğu görülmemiştir. Var olduğu belirtilen takipçilerinin de sosyal, siyasal, ekonomik ve bireysel anlamda insanlığın sesine kulak verdiği ve tavrını koyduğuna şahit olunmamıştır. Türkiye’nin küresel sistem içinde markalaştırmak istediği Mevlana ile sömürü üzerine bina edilmiş tüketimler hedeflenmektedir.
    Zamanın bir yandan katılaştırıcı, bir yandan buharlaştırıcı etkisi Mevlanacılık üzerinde de kendisini göstermiştir. Bir kişinin kendi yaşadığı zaman ve mekânda, iktidar, siyaset ve toplum ile bütünleşik bir şekilde ortaya koymaya çalıştığı ilke ve ritüeller her daim olması gereken unsurlar olarak dayatılmaya çalışılmaktadır. Bunlar fıtratı açığa çıkaracağına, fıtrata yabancılaşmaya doğru gidilmektedir. Ney ve sema metaforu bütün zaman ve algı üzerine bina edilemez. Dinsel unsur olarak gelenek içine yerleştirilen bu unsurların fıtrata yabancılaştıcı bir alternatif olarak gösterilmeye başlanmıştır. Mesnevi bir metin olarak istifade edilecek milyonlarca kitaptan sadece biridir. Hepsi olmadığı okuyanlarınca da tasdik edilir ancak pratikte temel bir metin muamelesi görür ve gösterilir.
    Mevlana dergâhının şu andaki konumu ve işleyişi sürecin nereye doğru evrildiğinin en önemli göstergesidir. Dergâh şu anda müzedir. Müze deyip geçmeyelim. Müze kapitalist kültürün tarih anlayışının en önemli kodlarından biridir. Geçmiş maddi unsurları ile korumaya altına alınır. Seyredilen, ziyaret edilen, geçmişin dönüşen değil sabitlenen anlayışı ile korunan bir mekân- eser olmuştur. Burası zamana- hayata- tarihe müdahil olmaktan çıkarılır. Akıl o dönem içine hapsedilir ve dondurulur. Geçmiş her unsurun aslına uygun muhafazası gerçekleştirilmeye çalışılır. Ama bu geçmiş bu haliyle pazarlamanın ana unsuru haline getirilir. Bunun üzerinden ekonomik bir rant elde edilmeye çalışılır. Veya ülke tanıtımında bir figür haline getirilir. Gittiğinizde önce bilet alacaksınız. Müzeye girmek için ödeme yapmazsanız, giremezseniz, göremezsiniz. “Gel” çağrısının sahibine yapılan kötülüğe bakınız. Etrafı korunaklı, izinsiz girilemeyecek, belli saatlerde ancak girilebilecek bir eser üzerinden hayat tasavvuru geliştirmeye çalışılmaktadır. Bu dergah uluslar arası kapitalist kültürün pazarlama unsuruna dönüşmüştür. Zamandan, hayattan, sokaktan, insandan soyutlanmıştır.
    Kapitalist ahlakın hiçbir ayrım göstermeden tarih, toplum ve insana ait ne varsa satış malzemesine dönüştürdüğü zamanda ‘inanç turizm’i adıyla dâhil ettiği sürecin Mevlana’yı nasılda istismar ettiğini ve küresel sisteme eklemlediğini görmek gerekiyor. Küresel sistem Mevlanacılık’a ait ‘Sema’ gösterisini tıpkı bir oyun tarzı gibi üzerinden rant elde ettiği oyuna dönüştürmüştür. Yıldızlarının sayısı değişen otellerde artık müşterilere folklorik bir unsur olarak sunulmaktadır. Vecd ile dönen semazenlerimizin para aşkı ile de döndüğüne şahit olunmaktadır. Bu pazarlama kültürünü yaygınlaştırmak için dernek adı altında örgütlenerek tarifeli etkinliklere katılınmaktadır. 5 yıldızlı otelde sema yapanlar ile diğer eğlence türleri arasındaki fark bulunmuyor. Bu çerçevede Konya’da yapılan Şeb- i Arus törenlerinin ve turistlere ücretli olarak gösterileri yapılan Mevlana Kültür Merkezi’nin tam karşısında yapılan Hilton Oteli bu kültürün önemli sembolik konumlanmalarından birini ifade etmektedir. Dönen Mevlevilerimiz her dönüşte ceplerine koyacakları paracıkların hesabını yaparak daha bir aşkla dönmektedirler. En son Sirkeci garında yapılan Sema gösterisinin biletleri 40 TL’den satılmaktaydı. Mevlana dirilse, bunları görse ne derdi acaba?
    Konya Mevlana üzerinden oluşan kültür ve inanç yapmasının- sömürüsünün şehrine dönmüş durumdadır. Mevlana türbesini ziyaret edecek olan yerli ve yabancı turistlerin üzerinden elde edilecek kazancın şehveti bütün hücreleri sarmış haldedir. Herkes bu kapıdan feyiz değil nasıl olur para kazanırım derdine düşmüş. Şehirde sizi önce ayetler okuyarak Almanya’da Türklerden para toplayan bir holdingin New York özentisi- Karun taklidi gökdelen binaları ile karşılanıyorsunuz. Gökdeleninin en üstüne Mevlana türbesinin prototipini kondurmuşlar. Bu bina her şeyi özetliyor. Değerler adına ne varsa her şeyi satışa hazır hale getiriliyor. Konya alternatif ekonomik sistem adına dindarların üzerinden yapılan büyük soygunun şehriydi. Şehirde gezdiğinizde Mevlana adına neler yok ki… Şeker, otel, lokanta, tesbih, taş, kahve, türlü hediyelik eşyalar, biblolar, çarşı, çay bahçesi, parklar, saat, sofra, kaşık, çayevi… Ticaret metası olarak Mevlana her alanda figür haline getirilmiş. Mevlana kişi olmanın ötesinde hem kutsal bir figür hem de üzerinden büyük bir sömürü oluşturulmuş insana dönüşmüştür.
    Mevlanacılık anlayışı sınıfsal olarak egemenlere, sermayeye yakın durmakta, mahrumlardan, mustazaflardan, evsizlerden, ezilenlerden, sömürülenlerden uzak durmaktadır. Konformist hayat anlayışının dini ihtiyaçlarını tatmin aracına dönüşmüştür. İnsanlığın vicdanının ritimlerini hissetmekten uzaklaşmıştır. Dergâhlar müze kimliği ile halktan uzaklaşmakta, belli sınıfların folklorik uğraş alanı haline gelmiştir.
    Mevlevi olduğunu iddia edenler bu sürecin oluşturduğu tanıtma rantının şehvetine kapılmış haldeler. İtiraz etmek şöyle dursun bu çabaların daha sistemleşmesi için katkıda bulunmaktadırlar. Eser ve incelemelerinde şerh kültürü ile Mevlana ne dedi? demekten öteye geçmeyen bir perspektif kazanılamamaktadır. Rivayetçi yorum ile bugünkü hal arasındaki ilişki inşacı tutumdan ziyade hikâyeden öteye gidememektedir. Edebiyat ürünlerinde bu sürecin oluşturduğu havanın rantını yiyen yazarlardan geçilmiyor.
    Kişi veya kurum üzerinden insanlık vazgeçilmezlik- kutsallık atfedilen yapıların sonu hep böyle olagelmiştir. Devletler sistemleri için bir payanda haline getirirler. Ticaret erbabı bunlardan rant elde etmeye çalışır. Takipçileri elde ettikleri itibar ve makamların keyfini sürerler. İnsanlar ise bütün bunların arasında hakikatin solgun ışığını görmeye çalışırlar.

    Rüstem Budak

    Cevap Yaz
  • Muzaffer Akın
    Muzaffer Akın 17.12.2011 - 21:37

    Saygı ve seviye muhafaza edildiği sürece,hır çıkmayacağı kanaatindeyi bende.

    Cevap Yaz
  • Ömer Çetinkaya Congeri
    Ömer Çetinkaya Congeri 17.12.2011 - 19:17

    tam üstatlık bir şiir tebrikler

    Cevap Yaz
  • Anar Zalem
    Anar Zalem 17.12.2011 - 18:56

    kesinlikle katılıyorum...biz birbirimizden güç alıyoruz...onlar olmadan her şey biraz eksik kalıyor...yeni yönetime başarılar dilerken...arkadaşlarımızı geri istiyoruz...Bu çok zor olmasa gerek...sadece inanmak yeter...biz sadece şiir için ter döküyoruz...biz bir arada olmalıyız..

    Cevap Yaz
  • Anar Zalem
    Anar Zalem 17.12.2011 - 18:18

    her şair sahip olduğu hüzünlerini yine kendi yaratıcısına olan sevgi ve bağlılığı ile kabul eder…yağmurundan…rüzgarından…vücudundan…sıhhatinden…endişe ve hastalıklarından her bir zerresine kadar kabul etmenin ve ait olduğu insan dünyasında var olan iradenin hissedilen ölüm ve doğum evrelerine yine ondan aldığı ilham ve güç ile şiir yazar…şiir yazmak hakkında bugüne kadar inandığımız ne varsa yanlış olmasa bile biraz eksiktir…
    …her şey eksiktir… ve her şey tamamlama derdindedir döngüsünü…gece gibi güneş gibi…öyleyse şiir her şairin alın yazısıdır…çünkü alın yazısı hak edilmişliktir…ve inanırız ki şiir her yerde her hali ile kaderimiz olmalı…çünkü kader alın yazısının ilham kaynağı uydusu…tamamlayıcısıdır…iten gücünü yine eşsiz güçten almaktadır…öyleyse şair kaderin ait olduğu yaşam standartlarına kendi gözleri ile bakarken…onun hissettiklerini en iyi yorumlayan kişidir…
    …bu yorum insanın olduğu veya geçtiği veya henüz geçmediği dünyaların topraklarında saklı bir hazine gibi …öylece sizi beklemektedir…size açılmayan kapılar…size birer birer kapatılan yollar…elinizden teker teker alınan sırlarınız …bu evrenin ne kadar hakkı bile olsa…siz o şiirlerin peşinden koşarken asla vaz geçmeyeceğinizi bilirsiniz…o ve siz aynı kadere…aynı nüfusa…aynı yıldızlara…dokunurken…bilmeden sezmektesinizdir…insan…yaratılmanın ne ile şiirleştiğini…borçlu kalıp ezilmeden dimdik durabilmenin ne ile zenginleştiğini…o semazenler gibi…o şiirler gibi…çünkü inanç şairin elinden alınamayacak tek bayraktır…sevgilerimle…AnarZalem…17.12.2011


    not…:inandığımız zaman…sınırlarınıza hiçbir gereksiz his sızamaz…çünkü sahip olduğumuz akıl…sadece inanç ile beslenir…bu noktada yapacağımız yatırımlar…sadece kişiye özel…bir alış veriştir…sırları sadece ukdenizde soluklanan…teferruatı sadece sizi ilgilendiren bir var oluş hadisesi ise…inandıklarınız sizden ibaret olucaktır…yani şiir her yerde her hali ile kaderimiz olmaya devam edecektir…

    Cevap Yaz
  • Hasan Buldu
    Hasan Buldu 17.12.2011 - 17:50

    Sayın Ülkü Şahin, Bir diğer namı Hak şahini, Kıyamet ne zaman kopacak? Safradan sallama '
    Rica ederim sayın Tuğlu. Sizin gibi namlı şanlı ve de etiketli mürşid-i kamillerimiz varken bizim gibi avami takılan fakirlere sıra mı gelir? Yıllardır sizden ne denli istifade ve istifaze ettiğimizi nasıl inkar ederiz?
    Allah sizin gibileri içimizden hiç eksik etmesin! Zira o zaman imtihan biter ve kıyamet kopar!

    Osman Nurani (!) sanırım sizin evrimleşmiş (!) versiyonunuz? Siz o modeli işlemeye ve milleti işletme operasyonuna devam edin! Bizler saf milletiz (!) kanarız (! Dünyanın kıyameti ne ne zaman olacak biliyor musun? Ne zaman öteki dünya, bu dünyadan göçenlerin, öteki dünyayı doldurduğu zaman, bilin ki, kıyamet kopacaktır... Eee, kainatın oluşumundan milyarlarca zaman geçmesine rağmen, tirilyonlarca insan öteki dünyaya göç etmesine rağmen, öteki dünyayı dolduramamıştır ve daha trilyonlarca insan dolduramıyacağına göre, kıyamet kolay kolay kopmayacaktır.İşte sizin kıyamet husunda yanılgılarınız bunlardır. Kıamet diye bir şey yoktur. Sadece ölüm vardır ve bu da her canlının sonudur. Kıyameti daha çok beklersiniz.

    Cevap Yaz
  • Nadir Şener Hatunoğlu
    Nadir Şener Hatunoğlu 17.12.2011 - 17:36

    Saygı ile.. Günün Seçilmiş Şiiri'ni, mükemmel müzikalitesi ile okudum;yani enstrümantel (sözsüz) müzik dinler gibi. Saygın bir kültür ve emeğin ürünü olan 'Dönüş Alemi (Semâ)'nın yazarı Kemal EDİP KÜRKÇÜOĞLU'na Tanrıdan rahmet dilerim.
    Üstadımızın ruhunu şadetmek için, antoloji.com/da kayıtlı günümüz şiirinden alıntı bir örnekle (Romantik Bir Günah)kendisine eşlik etmek istiyorum:

    'Beyoğlunda bir meyhane
    'Teslim bayrağını çekerken akşam,
    'Kanlı bir bıçaktı ismin ağzımda.
    'Düşüncemi bırakıp vestiyere,
    'Duyarlığımı kuşandım.
    'Sevdalı bekleyen bir masaya,
    'Sırlarımla kapaklandım.

    Cevap Yaz
  • Ülkü Şahin
    Ülkü Şahin 17.12.2011 - 17:06

    Rica ederim sayın Tuğlu. Sizin gibi namlı şanlı ve de etiketli mürşid-i kamillerimiz varken bizim gibi avami takılan fakirlere sıra mı gelir? Yıllardır sizden ne denli istifade ve istifaze ettiğimizi nasıl inkar ederiz?
    Allah sizin gibileri içimizden hiç eksik etmesin! Zira o zaman imtihan biter ve kıyamet kopar!

    Osman Nurani (!) sanırım sizin evrimleşmiş (!) versiyonunuz? Siz o modeli işlemeye ve milleti işletme operasyonuna devam edin! Bizler saf milletiz (!) kanarız (!)

    Cevap Yaz
  • Orhan Balkarlı
    Orhan Balkarlı 17.12.2011 - 16:36

    Aslında basılı kitaptan kastım şair'in kendine ait basılı eserleriydi.Yoksa şiir Mehmet Kaplan'ın kitabında var.O da zaten kendisi söylüyor, henüz yayınlanmadığı halde tahlile aldım diye.Osman Bey'in demesine Ahmet Kabaklı'da da varmış

    Çok teşekkür ederim Sinyali Abi.

    Saygılar

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 17.12.2011 - 16:19

    osman tuğlu beyin dikkatini fazlasıyla celbedeceğini sandığım bir başka şiiri var...Kemal Edip beyin..cumhuriyet dönemi mutasavvıflarının en tanınmışlarından bir zata yazılmış..ancak şiirin bir dantel gibi işlenişi ve mükerrer beyitleri ile gerçekten sanki besteye ihtiyaç duymayacak kadar musikili bir şiir..

    Osman tuğlu imzasını görünce yorum sahifesinde bilgisayarın başından kalkmadan o şiiri de paylaşmak istedim...

    HZ. MAHMÛD SÂMÎ RAMAZANOĞLU (K.S.)


    Eyyâm-ı şebefrûzda bir merd-i siyâmî.
    Mihrâb-ı ubûdiyyet-i ulyâda kıyâmî.
    Yoksullara imdâd eli düşkünlere hâmî.
    Tevhid-i Hudâ rehberi bir zât-ı kirâmî.


    Hayru'l halef-i Es'ad-ı dergâh-ı Kelâmî.
    Fahrû'l-urâfâbedr-i hafâ Hazret-i Sâmî.
    Dustûr-i zaman mefhar-i âl-i Ramazan’dır.
    Didâr-ı MUHAMMED ruh-ı pâkinde ayândır.


    Simâsı bir âyine-i envâr-ı cihândır.
    Ey cân kulak aç, onda beyân özge beyândır.
    Hayru'l-halef-i Es'ad-ı dergâh-ı Kelâmî.
    Fahrû'l-urâfâbedr-i hafâ Hazret-i Sâmî.


    Devletlü Veli Hazreti Hâlid'denelalmış.
    İrşâdınımânend-ı ziya her yana salmış.
    Efrâd-ı vatan berzâh-ı fetrette bunalmış.
    Ümmid-i reha bir nazar-ı feyzine kalmış.


    Hayru'l-halef-i Es'ad-ı dergâh-ı Kelâmî.
    Fahrû'l-urâfâbedr-i hafâ Hazret-i Sâmî.
    Hem-hâlet-i Peygamber-i Zi-şân harekâtı.
    Vermekte tarîk ehline tahkîkberâtı.


    Geçmektedir Allah'a ibâdetlehayâtı.
    Bezminde tadar gam-zedeler azb-i Fürâtı.
    Hayru'l-halef-i Es'ad-ı dergâh-ı Kelâmi.
    Fahrû'l-urâfâbedr-i hafâ Hazret-i Sâmî.


    Elbet bırakır öyle bir er böyle halîfe.
    Ashâb kadar hâdim olur Şer'i şerîfe.
    Her sohbeti bir zûbde-i ahkâm-ı münife.
    Sorsan kime mazhardır 'O' der ism-i Lâtif'e.


    Hayru'l-halef-i Es'ad-ı dergâh-ı Kelâmî.
    Fahrû'l-urâfâbedr-i hafâ Hazret-i Sâmî.
    Etmiş ona Hakk pâye-i irfanı emânet.
    Sermâye-i pür kıymet imânıemânet.


    Ahmed Ağa etmiş ona yârân-ı emânet.
    Kılmaz mı erenler güher-kâniemânet.
    Hayru'l-halef-i Es'ad-ı dergâh-ı Kelâmî.
    Fahrû'l-urâfâbedr-i hafâ Hazret-i Sâmî.

    Kemal Edîb KÜRKÇÜOĞLU

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 39 tane yorum bulunmakta