DÖNMEYİ DÜŞÜNMEDİLER
Çanakkale Savaşında kendisiyle görüşme yapan Ruşen Eşref Ünaydın’a Ulu Önder Atatürk şöyle diyor: “Kendisinden birkaç dakika önce sipere giren arkadaşının öldüğünü görüyor, birkaç dakika sonra kendisinin de öleceğini biliyor. Yine de en ufak bir duraksama geçirmeden siperde yerini alıyor ve sessizce kılı bile kıpırdamadan şehit oluyor. Çünkü onlar egemenliğe giden yolda dönmeyi düşünmediler
Afyon Dumlupınar Başkomutanlık Savaşında Yüzbaşı Reşat Bey, Çiğil tepe’yi iki saatte alacağına söz verir. Ne var ki tepe çok diktir. Düşman en büyük gücünü bu tepeye yığmıştır. Bu nedenle tepenin alınması sadece iki saat gecikir. Yüzbaşı Reşat Bey; tepe’yi söz verdiğim saatte alamadım, diyerek intihar eder. Çünkü o egemenliğe giden yolda dönmeyi düşünmez.
Buna benzer bir değil binlerce olayı sayabiliriz. Tarih kitapları her bir Türkün yurt savunmasında ne kadar büyük destan yazdığını anlatır. Bu destanı dinleyenler çelikleşir. Üstelik düşmanları bile kendine hayran bıraktırır.
Onun için sizleri unutmadık aziz şehitlerimiz. Sizleri nasıl unuturuz bacanağım Burhan Günkan, daha 7 aylık kızın öyküm Gizem Günkan ‘ı bizlere bırakarak, alnına gelen şarapnel parçasıyla nasıl gülümseyerek gidiyordun. Daha 25 yaşındaydın ve gencecik bedenini hain pusularda dağlamıştın.
Sizleri nasıl unutabiliriz şehir polisim Ayhan Atlı, eşini ve 3 çocuğunu geride bırakarak Bingöl dağlarında PKK ya aman vermedin. Özel Harekâtın en seçkin polislerindendin. Ne mutlu bana ki senin o mağrur, çalışkan ve son derece terbiyeli çocuğunun öğretmeni oldum. Hiç merak etme oğlun da senin yolundan ilerliyor. Vatan ve namus yolunda o da polis oluyor. Düşmanlar şunu bilsin ki bir Ayhan gitti geride milyonlarca Ayhanlar ve onun oğulları var.
Bu öğle bir savaş ki dağların doruklarında haince pusu kurarak bekleyen, trenlerin yoluna bomba koyarak masum onlarca kişinin ölmesine, yaralanmasına yol açan; tuvaletlere, terminallere bomba atarak kendini gizlemeye çalışan şerefsizlere karşı veriliyor.
Seni nasıl unuturum Piyade Kıdemli Üsteğmen Murat Erdem, verdiğin savaş o kadar büyük ki seni hiçbir zaman unutmayacağız. Adın şimdi Çamardı da bir okulda yaşıyor ve oradan mezun olan her öğrenci senden bir parça taşıyor.
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim
Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir Rüzgâr – C.Külebi
Evet, onlar birer rüzgârdılar. Memleketimin dağlarından ovalarından, denizlerinden geçtiler, geriye yürekleri allak bullak ederek şehitlik kokusunu bıraktılar. Onun için sizleri nasıl unuturuz. Nasıl nasıl unuturuz, Niğde Yakacık Kasabasından Aşır Keskin’i. O ki Şırnak ta şehit olurken geride eşini ve kızını bırakarak destanlaşarak gitti. Onun için ki destanlar artık onu yazıyor, eşler, analar artık onun için ağlıyor.
Şehit öğretmenlerden Ali Yıldız yazdığı bir şiirde;
Dağ yürekli yiğitlerin Çeşmelerin soğuk aksın
Seni korur bugün yarın Seni seven sana baksın
Senin senden yok haberin Hor bakanın gözü çıksın
Ne tatlısın memleketim Son sözüm bu memleketim. Diyor
İşte o dağ yürekli yiğitlerden Ayhan Arıkan, Salim Ertan, Ayhan Karagöz, Yusuf Al Ulukışla’dan Hilmi Erbay, İlhan Çankaya geride eşlerini ve birer çocuklarını Niğde Merkezden Bülent Tunçbilek de eşini bırakarak şehit oldu. Besbelli ki onlar da rüzgâr gibi geriye tuz ve ter kokuları bırakarak tüm Türkiye’ yi dolaştılar. Onlar ki yüreklerinde belli belirsiz yanan ateşle, yüzlerinde görevlerini yapmış olmanın mutluluğuyla cennete kavuştular.
1993 yılında Van da şehit olan Nejdet Fidan;
Rüyamda gördüm ana kucağı Günler bitti, bayram sabahı
Uyandım baktım asker ocağı Herkes evladını sevip öpecek
Yaktı beni büyük ağacın sıcağı Eşler, dostlar bayram edecek
Ağlama anam gelirim bir gün Ellere bakıp da ağlama anam.
diyor. Başkaları bayram sabahı en sevdikleriyle birlikteyken onlar nöbet başında vatan savunmasındaydılar. Hiçbir korku duymadan, gözlerini kırpmadan, ana kucağına, eşine, dostuna doyamadan gittiler. Onlar bazen Bor Çukurkuyu’dan Uzman Çavuş Mahir Tüfekçi, bazen. Kıdemli Çavuş Erdal Songur, bazen Niğde’den, Muharebe Ast Kıdemli Çavuş Recep Tektaş ‘ti. Bazen de Uzman. Jan. Kıdemli Çavuş Halit Ergüven… Ne olursa olsun oradaydılar ve gönüllerde yerlerini aldılar.
Mardin Dargeçit’te şehit olan jandarma er Muhammet Türk bir şiirinde:
Eski günlerime nazaran
Çok geçmedi inan aradan
Bir günüm bir ay oldu
Yalnız yaşamaya alışamadım. Diyor
Evet, onlarsız yaşamaya alışamadık. Bir ana, baba, Bor Obruk köyünden Razaman Kalkan’sız Hacı Abdullah’tan Doğan Demir’siz, Bor dan Hasan Tuncel’siz, Dikilitaş köyünden Erdal Çoban’sız, Niğde Boğaziçi Mahallesinden Mustafa Avcı’sız, Karatlı köyünden Şahin Yılmaz’sız, İçmeli köyünden Davut Yıldız’sız, Alay Kasabasından Oktay Öneler’siz, Edikliden İhsan Yarımkulak’sız, Hacıbeyli’den Sedat Çelik’siz, Hasaköy’den Cemal Özcan’sız, Aktaştan Zekai Çamur’suz, Bor’dan Yılmaz Gökşen’siz, Ulukışla Eminlik’ten Yıldıray Kılınç’sız yaşamaya nasıl alışsın. Sizler ki onların gülü, dağ başlarında özgürce açan rüzgârlara karışan çiçekleriydiniz. Daha yirmili yaşlardaydınız ve egemenliğe giden yolda dönmeyi düşünmediniz.
Şırnak’ta şehit olan polis Rahmi Dana bir şiirinde;
Polis oldum anam bileğim bükülmez
Kurşun yesem kanım dökülmez
Zalim gurbetin çilesi bitmez
Yollara bakıp da ağlama anam. diyor.
Aynı Rahmi Dana gibi iki çocuk babası Niğdeli Murat Şengül, üç çocuk babası Niğdeli Hamza Baykan, bir çocuk babası Eski Gümüşlü Özer Özkaya ve evli olan Niğdeli Serdar Ulusoy’da bileği bükülmez çelik gibi polistiler. Onlar da egemenliğe giden yolda dönmeyi düşünmediler.
Uzman J. Çavuş Murat İlerigelen’ in; şehit olmak sanki içine doğmuştur. Anneme şiirinde; Bir gün taşınacağım erler kolunda Ansızın bakarsın gelir bir haber Görev anında gurbet yolunda Oğlun görevde şehit olmuş derler
Kapanmış yatarken bayrak altında Bayrakları altında gelirsem eğer
Karşına çıkarsam ağlama annem Üstüme yığılıp ağlama annem
der, çünkü onlar daha yirmili yaşlardaydılar. Daha evlenmemişlerdir. Sevgi bağından bir gülü koklamamışlardır. Bu nedenle şiirlerini annelerine yazarlar. Türkülerinde hep anneleri vardır. Onlar Altunhisar dan Asteğmen Ömer Fidan, Ulukışla Başmakçı dan Mehmet Duru, Dikilitaş tan Musa Kartal, Yeşilyurt kasabasından Abdul Kadir Tanı, Bor dan Halil İbrahim Korkmaz, Himmetliden Ramazan Teke, Niğde den Savaş Temurtaş, Eyüp Demirtaş, Savaş Yalçın, Şehit Çavuş Faruk Uraslı, Ulukışla Horoz köyünden Mehmet Sezgin, Niğde Merkezden Tayfun Özaksoy, Badem dere kasabasından Nuri Dayan, Ovacık köyünden Yeninli kasabasından Ahmet Saltık, Bor dan Ferhat Atlı, Polis Halil Akkoç, Ulukışla Aktoprak tan Halil Yıldırım, Çamardı Sulucaovadan Bayram Kızıltan, Himmetliden Âdem Keleş, Uluağaçtan Faruk Eren, Altunhisardan Âdem Dönen, Murat Akar, İnli kasabasından Mehmet Kayahan, Yeşilyurt kasabasından Selami Bayındır, Ramazan Mutluson, Tepeköyden Yusuf Bozkurt, Çamardı Çarda cık tan Güngör Arıkan, Dündarlıdan Apdullah Yüksel, Ulukışla Aktopraktan Süleyman Polat, Fesleğen köyünden Ramazan Alkan, Bor Balcı
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor. Bir toprak uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. Derken sanki Mehmet Akif Ersoy onları dile getirmişti. Kavlak Tepeli Jandarma Ruhi Aksoy evli ve bir çocuk babasıydı. Aktaşlı şehit er Yüksel Kabaca, Çiftlikli Zafer Eroğlu nun bir çocukları vardı. Erdal Ünlü nün ikiz kızı vardı. Çiftlikten Şahin Çetin daha yeni evlenmiştir. Ancak hiçbiri geride bıraktıkları eşleri ve çocuklarını düşünmezler. Onlar egemenliğe giden yolda dönmeyi düşünmezler.
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var.(Bedri Rahmi Eyüboğlu)
Gönüllerinde, yüreklerinde memleketleri vardır. Memleket sevgisiyle doludurlar. Bundan dolayıdır ki Aktaş’tan Niyazi Kan, Dikilitaş tan Kudret Çelik, Çamardı Kocapınardan Hüseyin Şenel, Niğde den Hüseyin Aydemir, gazi olmuşlardır. Vatan yolunda kimi kolundan kimi bacağından olmuşlardır. Mehmet Akif in dediği gibi Bedrin aslanları kadar şanlı, onlar kadar kahraman asil şehitlerimizi hiçbir zaman unutmayacağız. Onları rahmetle anıyor ve hiçbir zaman unutmadığımızı göstermek için bu programı yapıyoruz.
Değerli Niğdeliler,
Niğde de şehit ve gazi olan asker ve polislerimizi anmaya çalıştım. Eğer adını unuttuklarım varsa onlardan ve ailelerinden binlerce kez özür diliyorum.
Son söz olarak yurdu için şehit olanlara ve onların geride bıraktığı gözü yaşlı ailelere binlerce selam ediyor,sizleri şehitlerimizin ruhlarına fatiha okumaya davet ediyorum..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
ALİ ÖZEN / Niğde Anadolu Öğretmen Lisesi
Kayıt Tarihi : 12.3.2008 11:59:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu yazı Temmuz-Ağustos 2006 tarihli Niğdemiz dergisinin 50. sayısında, Niğde Anadolu Öğretmen Lisesinin yayım organı olan UMUDUN TÜRKÜSÜ dergisinin 4. sayısında yayımlanmış, Niğde Anadolu Öğretmen Lisesi tarafından şehitler için düzenlenen ''DÖNMEYİ DÜŞÜNMEDİLER' gecesinde okunmuştur.
![Ali Özen](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/03/12/donmeyi-dusunmediler-duz-yazi-nigde-sehitlerinin-anisina.jpg)
unutmamak ve unutturmamak için paylaşalım onları her bir Dağ yüreklimizi analım .. Çok çabuk unutuyoruz ..
Vatan onlara emanetti onlarda kanları ile canları ile ödediler ama asla ihanet etmediler bu gün bayrağımız gönderde dalgalanıyorsa BU toprak bu bayrak için can verenler sayesindedir .
Ruhları şad olsun .. Mekanları Cennet olsun ...
Tüm Şehitlerimiz Rahmetle ve Minnetle anıyorum .
Her Çanakkale Savaşın'dan bahsi geçtiğinde aklıma Atatürk'ün bu sözleri gelir ..
Çanakkale Ruhumuzu kaybetmiyelim .
Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
“Bombasırtı Olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba şarapnel,kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise, Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerinde ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Kara yıl
Binlerce fidanın devrildiği
Onbinlerce gözyaşının aktığı
Gene binlerce çakalın öldüğü
Yerlerine de yüzbinlerce
Yılanın çıyanın gönderildiği kara yıl
Şairin dediği gibi
Gökler ölüm indiriyor
Yerler ölü püskürüyor
Kahraman Mehmetler bu ölüme gülüyordu
Mehmet’ ti onlar Mehmet Bey di
Kimisi doktor kimisi hakim
Kimisi de öğretmendi
Boş kalmıştı sıralar onlar gidince
Mezun vermemişti bazı okullar
Doktorlar çıkmamıştı o yıl
Öğretmenler okutmamıştı taze beyinleri
Yıl 1915
Kara yıl kapkara yıl
Ve İstanbul’ da bir öğrenci
Gelecek hayalleri olan
Kara yılda iyi hayaller kuran
Babasını Balkanlarda şehit veren
Pırıl pırıl bir öğrenci
İyi bir hukukçu olacak
Vatana millete haksızlık yapanlardan
Hesap soracaktı
Yapılan onca talanın
Söylenen bir sürü yalanın
Hesabını soracaktı kendince
Belki de babasında tek kalan
Dükkânın parasını çalan tüccardan
İntikam alacaktı
İyi bir öğretmendi aynı zamanda
Vatana şehit olacak onlarca genç
Ders almıştı ondan ölmek için
Aslan gibi kardeşini yetiştirmiş
Çanakkale’ ye yollamıştı
Fakat dayanamadı kardeş hasretine
Vatan hasretine dayanamadı
Diğer Mehmetler gibi
Belki de kendi eliyle yetiştirdiği
Kardeşi Halit’ in yerine
Oda gitti şehadete
Annesinin elinde
'Valideciğim'
İle başlayan bir mektup
Ve koynunda
“Milyonlarca kurşun
Binlerce evladı buldu
Fakat can evinden vurulanlar
Hep geride kalanlar oldu”
Diye yazılan bir notla birlikte
YUSUF DEMİR
BİR ÇANAKKALE ŞEHİDİNİN SON MEKTUBU
Valideciğim,
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.
Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.
İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
-Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
-Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.
Fakat bu sırada düşünüyorum. Ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor?
Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: 'Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.'
Şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür.
Fakat valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir.
O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.
Ey Allah'ım, bu ovada onun sesi be kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu.
Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.
Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.
Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim:
-Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halkı! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.
'Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle! '
Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.
Dünyanın en güzel yerleri burası imiş. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. İnşallah düşman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı?
Kadir'e mektup yazdım.
Valideciğim, evdeki senet vesaireyi kimselere kat'iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin.
Çantayı al, sandığa koy. Ben sana vaktiyle anlatmış idim., bu dünya böyledir.
Fakat sen merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık. Yalnız zaman ister.
Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun.
Oğlun
Hasan Etem
4 Nisan 1331
(17 Nisan 1915)
Keyif aldım.
Milli duygularım kabardı.
TAM PUAN + ANT.
Sevgili Ali Özen'i, 'Ortadoğu ateş çemberi içinde' başlıklı kısa makalemle sayfama davet ediyorum.
Selam ve sevgilerimle...
Nafi Çelik
TÜM YORUMLAR (30)