Dulcinea seni en çok andığım
Bu garip bu bilinmez akşamlardır
Büyülü kırık dökük hanları
Kral saraylarına dönüştüren
Anlaşılmaz gizidir akşamların
Zor zamanlarımda düşlediğim
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
ona buna benzemeye çalışmakla
dönmüyor bizim evim değirmeni!..
köpeğim karabaş olmalı
eşeğim uzunkulak...
savaklarımdan akmalı mor sular
çekiç kertisi taşlar arasında
övünmeli kırmızı buğday...
ekmeğim kepekli olmalı biraz
teknem ağaçtan
yumruklarımın izi kalmalı hamurun göğsünde
fırınımdan sızmalı bir top ateş
başına üşüşmeliyim üşüdüğüm yerde
kız kızan,bacı kardeş,nine dede...
hey Dulsina
git başımdan...
kalayım kendimle...
şairi kutlayarak..
verdiği bilgilerden dolayı,sevgili siyali'ye teşekkür ediyorum...ne çok şey öğreniyor ve ışıyoruz kendilerinden...
ardinda kullerini birakanlarindir yarinlar mutlak
..........arkasi
yarin
medeniyet ilim bilim ilgi bilgi ile dosttur
akli selimler degil avrupali olacaginiza
inanan sizsiniz sozcuge kursun sikarken
dusmanlik bitmez zihninizde bahara yaza
eksik fazlasiyla bir bes asir gerek derken
haksiz da degil karanliklarda severlerini izlerken
Elbettte konu buraya taşındığında söylenebilecek tartışılabilecek çok fazla sorun da kendiliğinden sökün ediyor..en iyisi araları okuyucular doldursun diyerek sözümüzü bağlayalım..
başlangıçta ne demiştik..şair masum duygularla donkişotun dulcine si üzerine bir ruhsal ve karakter analizine yönelen duygularla bir şiir yazmış...
eyvallah..
peki ben ne yaptım..
Şiirin konusunun, felsefe, edebiyat tarihi, ülke tarihi içinde ele alınınca, keloğlanlaştırılmış bir ispanyol şövalyesinin çizdiği edebi sınırların ve kalıpların ötesini ve yakın çağ tarihi boyunca ötekileştirilen ve merkezkaç savrulmasına tabi tutulan topyekün ülke insanımın hali pür melali geldi aklıma..
Bunları yazıverdim işte...Bu vesileyle..
Cümlenize saygılar dilerim sevgili şiir okurları...
ne söylemek istediğime geçmeden önce 18 yüzyıl sonrası ''batılılaşma (muasırlaşma) mecburiyetimizin'' serüvenine kafa patlatan ve bunun oranını ve ne şekilde olacağına kafa yoran düşünürlerimizden de söz etmek istiyorum biraz..
Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal...Cemil meriç,
aslında tam olarak düşünce taraflarından çok şiiriyetleri ile meşhur olsalar da nazım hikmet ve necip fazıl..
Bunlar özellikle batıyı iyi tanıyan insanlar...sömürgeciliğin keşif kolu addedilen ''oryantalizm'' iyi okuyabilen ve tercüme edebilen insanlar
mecburiyet ve ödünler dengesinde hepsi farklı doz içinde olsalarda gerçekten günümüzde think tanks denilen çalışmalara başucu kitabı olacak kıymette yazarlar..onların yazıları kadar satıraralarını bile iyi okuyabilmek gerekiyor
bu yüzden cemil meriç in oldukça haşin sayılabilecek bir kültür politikası özeleştirisini buraya koyalım...
SEN BİR AZ GELİŞMİŞSİN
Kıt’aları ipek bir kumas gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, 'Ben Avrupalıyım' demeğe başladı, 'Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.'
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: 'Hayır delikanlı', diye fısıldadılar, 'sen bir az–gelişmişsin.'
Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir 'nişân-i zîşân' gibi gururla benimsedi aydınlarımız.
olayın bu kadar vahim boyutlarda olduğunu, orhan pamuğun bir kitabında şekspirden alıntılanan bir epigraf nedeniyle farkettim ilkin...
İfadesi aynen şöyleydi şekspirin..''Pis ve uğursuz sarıklı Türklerin''...
Mesela , bugün kü şiire tema teşkil eden donkişot ve onun sevgilisi tobossolu dulcine nın yazarı cervantes ..cervantesin ispanyadaki lakabı ise inebahtı sakatı....inebahtı savaşında Türklerle savaşan cervantes üstelik bu savaşta sağ kolunu da yitirmişti...üstelik elif şafağa göre her ispanyol bunu biliyor ve türk kelimesi ile birlikte yüzü ekşiyordu..
Yine drina köprüsünün yazarı o Andriç'in sözleri de ilginçtir... 'Devşirme sistemi kanımızı kuruttu. Osmanlı en parlak beyinlerimizi aldı, kaçırdı, kendine yarayacak şekilde kullandı. Bu çocukları ailelerinden, annelerinden, köylerinden kopardı' der ..
okuyanlardan yaşları müsait olanlar anımsayacaktır...TRT nin ilk yıllarında Kökler isimli bir dizi vardı..bu dizide afrika sömürgelerinden bedensel işgücü olarak yararlanmak isteyenlerin köle ticareti anlatılırdı ve filmin sembol ismi müslüman afrikalı bir köleydi..Kunta kinte
Robinson CRUSOE yi yaza Daniel DEFOE ıssız adada 28 yılı yazarken illaki soylu batılının CUMA isminde bir kölesi olması şartını koymuştu romanının snopsysisine..
örnekler o kadar çoğaltılabilir ki, puşkin, andre gide, oscar wilde..v.b v.b
burada tek tek yazarak şoven bir tutumu körüklemek istemem
peki bunları yazarken ne söylemek istiyorum..
DEVAM EDECEK
evvelinin alti ustu kalsin
ustun-koru geçeyim
yil 1826-1839 diyeyim
1903-1905 deyip2'Lieyeyim
1920-2012 31 temmuz hani ben size ne diyeyim
bilmem ki demem bu ara yeri degil iyisi mi demiyeyim
ortadogu ile anadolu-mezopotamyada neler oluyor don-kis-ot
Şiir oldukça masum...ama şairi buraya getiren , taşıyan kültürel ortamın makinistleri, en azından sinsidir ve ustaca yönlendirmecidir bu ülkede..Batıda, Türklüğün,dahası Türklerin inancının ve de bu bağlamda tüm doğululara bakış açısının bilerek ve isteyerek perdelendiğini düşünüyorum çok uzun yıllar
Çünkü, tanzimat sonrası tüm çıkışların belirli bir sarmal içinde kendi kendisini yok eden , sıfırlayan bileşenlerden olduğunu düşünüyorum da ondan böyle düşünüyorum
Türkleşmek, islamlaşmak, osmanlılaşmak sözcüklerine ilaveten illa da muasırlaşmak ve de dolayısıyla batılılaşmak zorunda olduğumuzu itirafa mecbur kalmışızdır..
Batılılaşma mecburiyeti ...
mecburiyet diyorum ve bu yüzden biz batının modernleşme sonrası bilim ve teknoloji sayesinde attığı fark nedeniyle ve bu farkı kapatabilmek için buna mecburduk..Batılı , modern dünyanın bilim ve teknolojik üstünlüğünün ,bize yaşama şansı bırakmaması bizi buna mecbur ediyordu çünkü
Ancak batıyla hemhal olmadan, sarmaş dolaş olmadan, sosyolojik akışkanlık olmadan da bu başarılamıyordu..
peki batı doğululara bu farkı kapatmada nasıl bakıyordu..
batılılar doğuluları güçleri nispetinde aşağıda görüyordu..uzakdoğuluları ve hinduları küçük görseler bile sadece zavallı muamelesi yapıyorlar art bir kin ve intikam duygusu gütmüyorlardı..bu belli ölçüde arap ve urdu dünyası için de geçerliydi..
batılıların bize olan bakışlarının hoş olmadığını hatta nefret ölçüsünde olduğunu neye dayanarak söylüyorum...
çocukluğumdan beri okumama rağmen, okumaya düşkünlüğüme rağmen , doğrusu bundan on yıl öncesine kadar benim de olayın bu kadar vahim boyutlarda olduğundan haberim yoktu...
Devam edecek....
tesàdufe bak ya hù.!
Mahzuni ne için demisti bilmem de! 'zevzek'dedigini iyi bilirim
dedigini bilip anlamayan okudum dedigini de anlamaz ki derim
zevzek mi zevzek
iste..bakin..gorun..taniyin der edep edebiyat severlerim
ne hale getirildi ulkemiz halklarimiz degil mi soz eden dillerim
nedendir deme
çok daha fazladir él bizim éllerde APTAL ama degirmen degil
burundukleri kilifa az biraz dikkatli bakarsan çok iyi anlarsin bil
ki çogunun çogundan hepsi birer don-kis-otluktur hani unutma
Pavlov/u da aklina getir bu arada okumak için sayfasina egil
Bu şiir ile ilgili 36 tane yorum bulunmakta