Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik…
..
Hani kısrak memelerinden ufukları sağardık
Esrik dolunaylar öperdi çekik gözlerimizden
Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik
Böyle kirli değildi maviler
Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Devamını Oku
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Eminimki bu siiri okuyan birçok kimse, siirin içinde tekrar tekrar geçen apakay ki aslen 'Abakay' olan bu sözcügün manasini bile bilmiyordur, daha da kótúsú merak bile etmemistir, okuyup gecmistir.
Diger yorumlar arasinda baska bir Türk El'inden oldugunu adindan anladigim Xalide Efendiyeva'da bu sözcügü anlamamis.
Abakay soylu ünvanli hanimlara verilen bir únvandir, kuzen, yegen, gibi manalari da var ise de, sair burda hanimina hayat arkadasina ünvan gibi yakistirdigi, hitap olarak kullandigi bu sözcügü bilerek isteyerek kullanmistir ki, okuyanlar dúsünsün arastirsin ögrensin. Türk'e ve Türkçeye hizmet.
Ruhun sad olsun Dilaver agam, mekanin Uçmag olsun.
Kutluyorum çok güzel bir şiir...
http://www.antoloji.com/24-aralik-siiri/
http://www.antoloji.com/taha-calap/siirleri/
kutlarım. güzel şiir. şaire Allah tan rahmet dilerim.
her mısrası güçlü şiir.
…Dönenence evet şiirin başlığı bu. Ne kadar da taptaze, ne kadar da hoş, ne kadar da sevimli (aman Allah’ım yine aynı hatayı mı yaptım ne “Hoş ile Sevimli” eş anlamlı kelime olmalı. Öyle ise de kusurumuzu bağışlasınlar).
…ne kadar taze derken esasen Dönence başlığı Rahmetli Barış Manço’yu hatırlattığı için kullandım. Hemencecik bu şiir HIYAR MI Kİ (hıyarın burnu çiçekli tazesi iyidir, kartlaşmışının da çekirdeği) taptaze olsun demeyiniz. Bana göre taptaze daha dön gibi işte rahmetlinin;
Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız
Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor
dönence
Kupkuru bir ağacın dalıyım yapayalnız
Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor
dönence
…şarkısı geliverdi aklıma.
…bu duygu anlatılmaz yaşanır derler ama bu şairimiz adeta anlatmış. İnsan şiirin karşısında Nasıl öveceğini ve ve nasıl methedeceğini (yine eş anlam bana öyle geldi) bilemiyor. Bu şiir bana kimleri hatırlatmadı ki “Yahya Kemal’in AKINCILAR şiiri,
Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla,
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla..,
…diyesim geldi. Tabi bunlar bizi yerimizde duramayacak şekle sokuyor ama doğal olarak herkeste aynı etkiyi yapması beklenemez. Hani derler ya “zevkler ve renkler tartışılmaz” kimi HIYARI kimi de BİR BAŞKA ŞEYİ sever ve hoşlanır. Ben böyle eş anlamlı ve aynı kapıdan geçen sözcükleri kullanmaya bayılıyorum.
…Bu nedenle biz NOSTALJİK buluruz bir başkası da çıkar bu şiir bir Nostalji değil der ve TÜRKÜN YAŞAMININ TA KENDİSİ olduğunu iddia ede bilir. Türkün yaşamının ta kendisidir diyeni dövmek, kovmak ve sövmek anlamsızdır. Kendi görüşümüzden olmayana yaşam hakkı vermemek, onu boğmak, hiç kimseye yarar sağlamaz. Filhakika yaşatmamız gerekir. Yoksa bu renkler olmasa kendi yanlışlarımız fark edemeyiz. Adeta FİRAVUNLAŞIRIZ.
…Bu şiirin ritmine ve tinine uygun şu yorumcumuzun kelamını burada zikretmeden geçemeyeceğim;
“Gerek şairin sözcük seçimi, gerekse şiirin musukisi bizi alıp Dedem Korkut'un otağına götürdü.'Apakay' ne güzel bir söz.
'Taşkaru ilinçüke önmiş erdim, közüm şiire takılıp...Mehmet BİNBOĞA” en az şiir kadar güzel cümle.
…Nur içinde yat şairim.
Ah bu delikan!
Sürese de atını o obadan bu obaya tetik-duman, o bizdir; o bizdendir. Kumandır, kıpçaktır, kırımdır, içimizdeki kıyımdır.
Eyerletti atımızı yine...
Nurlar içinde yatsın şair.
Dr. Dilâver Cebeci, (d. 1943, Kelkit/Gümüşhane - ö.29 Mayıs 2008). Şair, Yazar, Akademisyen.
1970 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. Aydın'da öğretmenlik ve Halk Eğitimi Başkanlığı, İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü'nde öğretim görevliliği, Diyanet işleri Başkanlığı'nda neşriyat uzmanlığı, Üsküdar Kız Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası yapan Cebeci, Marmara Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Özellikle bestelenen Türkiyem şiiriyle adını geniş kitlelere duyuran Cebeci, İstanbul'un Fethinin 555. yıldönümü gününde 29 Mayıs 2008 tarihinde vefat etti.
İlk şiiri 1965 yılında Defne dergisinde çıktı. Şiirleri, hikâyeleri, mensureleri ve mizah yazılan Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Güney Su, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Ayrıntılı Haber, Türkiye dergi ve gazetelerinde yayınlandı. Dilâver Cebeci, millî ve tarihi motiflerle bezeli lirik şiirleriyle tanınır. Edebiyatımıza 'Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi' mizahî tipini kazandırdı. Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla yazdığı yazılarında Türk sosyal hayatına bir 16. yüzyıl Osmanlı vatandaşı gibi bakarak, bu hayatın Türk kültürüne yabana yönlerini latif bir üslupla hicvetti. Edebiyatımızda uzun ve hikâyemsi mensure türünü denedi ve bu denemelerinde milli romantizmi vermeye çalıştı.
2008 yılında Gümüşhane/Kelkit/Dayısı köyüne defnedilmiştir.
Eserleri
Şiirleri: Hun Aşkı (1972, ikinci baskısında mensurelerini ekledi, 1984), Şafağa Çekilenler (1984), Ve Sığınırım İçime (1992), Kandehar Dağlarında Sabah Namazı (Kendi sesinden kaset, 1992).
Mensureler: Mavi Türkü (1983).
Mizahî yazıları: Devranname (Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla, 1984). Oyunu: Büyü (1984).
İktisat Tarihi ve Sosyoloji konularında makaleleri olan Cebeci'nin 'Tanzimat ve Türk Ailesi' isimli bir kitabı 1993 yılında neşredildi.
NUR İÇİNDE YATSIN Önce Şairi tanımak gerekir,
Dr. Dilâver Cebeci, (d. 1943, Kelkit/Gümüşhane - ö.29 Mayıs 2008). Şair, Yazar, Akademisyen.
1970 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. Aydın'da öğretmenlik ve Halk Eğitimi Başkanlığı, İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü'nde öğretim görevliliği, Diyanet işleri Başkanlığı'nda neşriyat uzmanlığı, Üsküdar Kız Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası yapan Cebeci, Marmara Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Özellikle bestelenen Türkiyem şiiriyle adını geniş kitlelere duyuran Cebeci, İstanbul'un Fethinin 555. yıldönümü gününde 29 Mayıs 2008 tarihinde vefat etti.
İlk şiiri 1965 yılında Defne dergisinde çıktı. Şiirleri, hikâyeleri, mensureleri ve mizah yazılan Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Güney Su, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Ayrıntılı Haber, Türkiye dergi ve gazetelerinde yayınlandı. Dilâver Cebeci, millî ve tarihi motiflerle bezeli lirik şiirleriyle tanınır. Edebiyatımıza 'Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi' mizahî tipini kazandırdı. Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla yazdığı yazılarında Türk sosyal hayatına bir 16. yüzyıl Osmanlı vatandaşı gibi bakarak, bu hayatın Türk kültürüne yabana yönlerini latif bir üslupla hicvetti. Edebiyatımızda uzun ve hikâyemsi mensure türünü denedi ve bu denemelerinde milli romantizmi vermeye çalıştı.
2008 yılında Gümüşhane/Kelkit/Dayısı köyüne defnedilmiştir.
Eserleri
Şiirleri: Hun Aşkı (1972, ikinci baskısında mensurelerini ekledi, 1984), Şafağa Çekilenler (1984), Ve Sığınırım İçime (1992), Kandehar Dağlarında Sabah Namazı (Kendi sesinden kaset, 1992).
Mensureler: Mavi Türkü (1983).
Mizahî yazıları: Devranname (Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasıyla, 1984). Oyunu: Büyü (1984).
İktisat Tarihi ve Sosyoloji konularında makaleleri olan Cebeci'nin 'Tanzimat ve Türk Ailesi' isimli bir kitabı 1993 yılında neşredildi.
Güne yakışan şiir, seçici kurulu kutlarım,
Nur içinde yatsın meşhur TÜRKİYEM şirini şairi, her bir şiiri başlı başına bir yapıt, derin muhtevalı ve ses ritmine sahip eserler,galiba şiir yorumu yapan arkadaşların şair hakkında yeterli donanıma sahip olmaları lazım onun için şairi tanıtmak lazım;
Bu şiir ile ilgili 19 tane yorum bulunmakta