Şakaklarına doğru masumca dağılmış kaşların, bakışlarında hüzünle gülümsemenin karıştığı güzel gözlerin, küs dudakların, yalnız duruşun ile kaybolmuş bir çocuğu anımsatıyorsun bana, bir de, dağlardaki mor kayalıkların üstündeki karlı yamaçlarda üşüyen miniminnacıkmavibeyaz kırçiçeklerini.
Bak, bir defa daha, çıplak göğün sisli akşamlarında yollarını sana adamış, gizli tarikat üyesi gibi yine sana yazıyorum.
Etrafım hayalinle kuşatılmış, gözyaşlarım evlerin damından akıyor.
Bakalım gözyaşlarım deniz diplerine karışırken, bana bu defa neler hatırlatacaksın.
Çünkü çok zaman ezbere bildiğim her şeyi unuttum.
Kimliğimi unuttum
Ama seni unutmadım
En çok sebepsiz ağlamalarını özledim
Ayva tüylü karnını ve bir de edepsiz kahkahalarını.
Ağlamalarını hatırlarım, gülmelerinden çok.
Gözlerini silerken ellerim ıslanırdı.
Bir defa daha ıslanıyorum seni anarken.
Bak, şimdi şarap içiyorum o güzelim avuçlarında.
Sokaklar hafızamı okşuyor.
Dişimin ağrısı diniyor seni düşünmelerimde.
Yine laf atıyor gibisin bir karış ötemde.
Biliyorum, sadece ben aldanıyorum gülüşlerine.
Hem, masa üstü hastalığı diyorlar bu yazmalarıma.
Sen de aldanırsın her türlü bahanelerime.
Oysa, hayalinle gözlerinin bilinmeyen rengini içiyorum şu kafiyesiz başkaldırışlarımla.
Çünkü seninle dilleniyor avuç içlerim.
Sana dokunamasam da içimi acıtıyor tüm gelememe mazeretlerin.
Fakat, döneceksin değil mi, söz ver.
Şiirler okurum, kısa, sadece sana.
Bir de, dünyaları içine alacak büyüklükteki o güzelim gözlerindeki gözbebeklerindeki manayı anlamak isterim.
O kadar.
Çünkü, yokluğunda, benzetemiyorum hiçbir şeyi sana, rengi, kokuyu bile
En çok gözlerine uygun renk bulamıyorum, hangisi olsa içim yanıyor, tenine uygun çiçek bulamıyorum, hepsi kokusunu sanki senden alıyor.
Daha değişik sözler etmeliyim sana.
Fakat kızarıyorsun. ”Dudaklarına bilinmedik sözler yakışmıyor” diyorsun.
Kulaklarına öylece birkaç laf bırakmak istiyorum.
Ama, o, utangaç halinle yoksun.
Ben, yine, ruhuma tanık olmayan kişiye şükran sunmak biraz melankoliklik deyip, birşeyler söylemek istiyorum.
Fakat bunları burada yazamıyorum.
Olmuyor,
Söylenmez sözler söylenir olduğunda isyanım zehir gibi akıyor içime.
Affet.
Her defasında sen, yine de küçük bir huysuz kraliçesisin, sultanlar sultanısın benim için.
Kimbilir belki gün gelir de oturursun karşıma o sürmeli gözlerinle, dudakların bal havası verir dudaklarıma.
Yumulurum güvercin kanadı biçimli ellerine.
Belki, zaman sadece gamzelerini doldurmuştur, gözlerine dokunmamıştır yar.!
Bilirim.
Bakışırız.
Anlarız yine birbirimizi.
Çünkü kimsesizliğimizde yalnız ben varım, yalnız sen varsın gecelerimde.
Hep bilirim bunu. ve hep sana güvenirim.
Döneceksin, diye söz ver.
Şimdi baldırların hiçbir kuşun içmeyeceği tenha nehir kıyılarıdır, hadi bu defa gel, naz etme de teninden içeyim suyumu…
Ömer Faruk GirginKayıt Tarihi : 6.10.2009 06:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.