Ay altında çoban Musa
Ömür döğer dağ- bayırda
Yatıp kalkar koyunlarla
Ekmeğini düşleyerek...
Tepeleri dört mevsim buz karlı
gövdeleri boz benekli, kül rengi
ve üryan bir yontu gibi
orta yerde dikilip duran
dünya kurulalı beri
ejderha dağların kucağında
deniz düzeyinden tam
iki bin üç yüz metre yukarıda
kalbur içi kadar bir ovacık vardı.
Bir yanda uzanır Tendürek dağları
öte yanda Mengene, Dumanlı,
ve Acem diyarı...
Ve de tepende
koca bir Ant kartalı gibi
dikilip dururdu yaz- kış
buzulları Nuh nebiden daha yaşlı
Ararat dağı...
Yazları
yeşil bir göle benzerdi bu ova,
kışları
kocaman kalaylı bir süt kazanına.
Şah İsmailin tacı- tahtı
Yavuz Selimin kılıcı- kalkanı
ve on binlerce köylünün kolları- bacakları
yatardı beş yüz yıldır toprağın altında...
Kıyı boyunca
dizilmişçesine
göl çevresine,
Kazılmışçasına kara yerin dibine,
Öbek öbek karlı dağların eteklerinde
mezarlık görünümlü köyler vardı...
Ve bu köylerden birinde
bir karılı ve beş çocuklu
bir garip çoban yaşardı...
- Kadın ve köpek sayısı
mal varlığıyla hesaplanırdı
bu topraklarda adamların,
Ne kadar çok malın olursa
o denli çok olurdu
köpeğin ve kadınların...
Ay doğar Tendürekten
Musanın evi keçeden
Koyunlar yatmaz erkenden
Sürünür sürüyle Musa...
Bir Eylül sonu gecesiydi,
Ekinler harman edilirken
ve okul çocukları
henüz kuzuları güderken,
Gökte dolunay
kalaylı bir kazan dibi gibi
parlak ve duru,
Yatakta koyunlar
geviş getirirken yarı uykulu,
Tendürek dağlarının koynunda
sırtında keçe kepeneği
tutarken koyunların nöbetini
karşı karşıya geldik onunla...
Ay gökte ceylan yüzlü
Ayı işinde görür Musa
Ekinler ekmek yüklü
Ekmeği düşünde görür Musa
Dil bilmez
diş bilmez,
Gözleri yüz metre ileriyi görmez
Ve ömrü boyunca karnı doymaz
aç- çıplak bir kişiydi Musa
insanların değil yalnızca
koyunların eşiydi Musa...
Musanın varı- yoğu
Bir karısı, beş çocuğu
Sürüden unu, yoğurdu
Orta çağda yaşar musa...
Kış erken bastırır bu dağlarda,
Kar kalkmaz sekiz ay bu ovadan,
Ve kapalı dururdu yollar aylarca
eğer gereksinim duymazsa
bir biçimde boz giysili varlıklar,
İnsanlar kırılsalar da salgından
kapalı dururdu her zaman yollar....
Açtır Musanın karısı
Hasta yatar çocukları
Kar kapatmadan yolları
Üç koyunla çıktı Musa...
Dağların arkası şahların diyarı,
Para- pul boldur oralarda
Çay, şeker ve ipekli giysiler
sigara, margarin, gaz yağı boldur
ve koyunlar pahalı.
Sağ- selamet geçip de karşıya
değişirsen koyunları beş- on dinara
kıt- kanaat da olsa getirirsin baharı...
Ay doğar sis içinde
Dağlar taşlar pus içinde
Kurt sürüsü, jandarması
Bekler yolda el tetikte...
Tüccarın koyunlarını her zaman
üç yüz- üç yüz, beş yüz- beş yüz
jandarmalar geçirirlerdi karşı tarafa.
Ve ücreti kırışırdı komutan
emrinde çalışan jandarmalarla.
Kabarık dururdu hep
sınır bölgelerinde askerlerin cepleri
Ve ilçede bulunan tek bankada
en çok parası olan sınıf askerlerdi.
Etmezdi para yoksulun üç- beş koyunu
eğer yakalanırsa böyleleri arada bir
mutlaka yerdi sırtına kurşunu...
Ay doğar ayazlıkta
Yollar- beller buz altında
Yatar Musanın ölüsü
Kar üstünde beyazlıkta...
Tükürüğün havada donduğu
kanın damarda kuruduğu
ayaz bir Kasım gecesiydi,
Sınır taşlarının daha bin metre berisinde
derenin içinde dağların gerisinde
donup kaldı Musanın ceseti.
Ve askerler
karakolda kavurma yaptı
Musadan arta kalan ganimeti...
Büyük çocuk beş yaşında
Sonuncu doğmadı daha
Emanet etmeden ağaya
Bu dünyadan göçtü Musa,
Ay dağlardan aştı Musa...
1976- 1996
Çaldıran- Melbourne
Kayıt Tarihi : 29.6.2007 14:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
teşekkürler Mehmet Bey...gerçekçiliğini düşünerek şiirinizi içerik olarak beğenerek okudum... selamlar...
TÜM YORUMLAR (6)