Ben seninle bir gün
Dolmabahçe Sarayı’na gitmek değil de,
Dolapdere Yokuşu’ndan inmeyi kurdum kafamda önce,
Sevgilimle öğleye kadar Dolapdere’de, elele,
Gelsin bit pazarı, gitsin Roman’lar,
Zira benim sana verebileceğim saraydan çok sokaklar.
Sokak derken, beni ben yapıp sana getiren anılardır kastettiğim,
Garipsemeden tebessüm etmek etrafta olanlara...
Mesela; leğende yıkanan çocuğa,
Apartmanlar arasına gerilmiş iplere asılan çamaşırlara,
Hala oynandığını gördüğümüz yakan topa, sekseğe, saklambaca…
Ve çekinmeden yürümek, çöp kamyonundan sular dökülmüş asfaltta,
Ağlıyor dedikleri asfalt budur esasında.
Kapı eşiklerindeki karanlıkların gözlerine bakmadan oradan geçmek,
Sokak köpeklerinden ürkmemek...
Hikayesini bilmeyene ters gelse de,
Bizim oraların eski haline benzer Dolapdere
Belki biraz daha serttir, biraz daha çingene.
Eğer şanslıysak bir falcıya rastlarız,
Olmadı uğursuz bir torbacıya.
Bizim oralar da buradaki yaşam gibi inişli çıkışlıdır,
Bu kadar olmasa da böyle yokuş,
Biraz kavga, biraz dövüş.
Ben seninle bir gün
Dolmabahçe Sarayı’na gitmeyi isterim de,
İnsan geldiği yeri bilmeli.
Geldiği yer saray değilse,
Önce alavere çevirmeden Dolapdere’sini göstermeli,
İçindeki kavgayı kavga varsa,
İçindeki çocuğu, çocuk kaldıysa.
Kalbi saray, ruhu varoş bile olsa,
İnsan olduğu gibi görünmeli.
Bizim oralar dönüştü sevgilim,
Dolapdere’de sıra şimdi.
Kayıt Tarihi : 13.2.2014 22:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!