Dudaklarının hiç bulunamamış yağmur ormanlarında bir yangın alevidir yüreğimi titreten.
Sarmaşık güzelliğinin bulutlara ağan dal tutunuşlarında ben seni yaşarım ömür kovuğumda.
Bazen öfkem, kimi tesellim olursun hiç bitmeyen, hiç eksilmeyecek tanrısal gülüşlerinle.
İçimdeki isimsiz çiçekler açtıkça uçurum kenarlarında yaşamı resimlersin korkusuz adımlarınla.
Yaşamak ve sevmek bizden sonra da anılacak sevgili. İpeksi sözcüklerimiz dökülecek gecelerce. Ben yas içinde bir gezgin, ama doludizgin. Sen ırmağın gülüşlerine belenen bir ışık, bir ad, bir tat olarak kalacak yazdıklarımız. Sevginin ve hicranın gölüne düşecek yansımalarımız. Yazdıklarımızı okuyan yanılmasın diye sonunda, büyüyeceğiz her dem bir çocuğun masum yüreğinde. Güveni yüreklere, kuşkuyu zihinlere, aşkı da derinlere atacağız birlikte.
Hadi başlayalım boyamaya, güçsüzlüğü renklerle boğalım. Maddelerle ve ruhlarla savaşıp, ipekten bir şal dokuyalım. Ateş yağmurumuzdan, sahne duruşumuzdan korksun. Ayaklarımız geleceğe yürürken, yalnızlığımız gölgemizden korksun. Hangi şarkıyı dinlesek, hangi sözü okusak, biliyoruz ki kesemeyecek bu ışığın hızını hiçbir güç. Biz ki terli rüyalara boğulurken, kömür tozları yağsa da üzerimize, düğünlerimiz olacak halaylara durduğumuz gözlerimizde. Biz yine de başka yurdun insanı, başka toprağın çiçeği olarak kalacağız her dem. Yükselen bir deniz ülkesinde yalnız sevgimizi, sevdamızı hatırlayacağız. Hangi alev, hangi lav kesebilir ki hızımızı? .
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış