Ah be artık, yaşamın kendine
Varın direncine dayanamıyorum.
Uzağı dolduran hayalleri bırak
Ben eşikten ötesine dargınım.
Hani en sükût zamanlarda bile
En sair yıkıntıların altından kalkar gibi
Tozu ve dumanı taptaze bir acıklı
Bir yetim gibi olduğun saatler
Güneşin sırf sana doğuşu var ya!
Ona bile tahammül edemiyorum...
Ne olmuş sanki kuşlar vakti selamlıyorsa
Umutlu bir gün telaşı var hocanın
Onları susturan!
Ezan bile bugün daha başka.
Ve kadın gecenin yorgunluğuna
Ezilmişliğine isyanla pencereyi çarpıp
Çarşafı sonsuza vuruyorsa!
Kadınlığına gına etmiş
Ne olmuş sanki
Yaprağına sonbahar mı düştü?
Hangi vecihle utanmaz buna cevap versin
Benim düsturuma laf edecek
Yaz ortasında kış gör de bakalım.
Gör, ikiye bölünmek ne imiş!
Durmuyor içimde sıcaklığı barışın
Aklım hırçınlığa vuralı.
Her dem çürüyüşüm, gittikçe ufalmam
Tuzuyla kalmak gibi yaşam denizinin
Ücrasında olmak acılara tapu edilmiş
Her katresi ayrı bir yanan bu insanlığın
Adına bile artık dayanamıyorum...
Baktığı yeri yakan bir dişinin
Esrarlı gözlerine, tutkuyu salan havası
Mahcup bir edanın seksiliği!
İç yakan o şuh haline, varlığının sebebi
Etrafı kuşatan o dokunaklı ve hafif
Kadın hallerine dayanamıyorum...
Şarkılar sözsüz ve hüzün olacak
Şu antik zamanda yaşamak için
Kası erk ve bedeni ter dolduracak
Bir çabaysa eğer yarını karşılamak
Ne için uzasın bu anlamsız saatler!
Ben ne fikrimde dünyayı, ne zikrimde sevdim.
Güneş baba olsa ne olur! Ay’sa anam!
En sert kışındayım ömrün ne olacak
Dökülüyorum işte yaprak yaprak.
Kayıt Tarihi : 8.12.2013 04:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!