Her doğum bir olmazdı varlık sahnesinde
Şafak sökünce güneştir semalardan doğan
Vakti gelince kelebek kozasıydı hayata gözlerini açan
Doğumdu bu en nihayetinde;
Küçük bir umutta doğardı mağlup bir hayata
Âmâ bir yarasada açardı gözlerini karanlık bir mağaraya
Uzun bir yolculuğun, adı konmamış parolasıydı sanki doğum
Kim bilir,
Belki de zulüm ülkelerinin işgaliydi küçücük bir tohum
Yoklukla varlık arsındaki ince çizginin adıydı doğum
Lakin ne hezeyan ki bilmek olmak değildir kimi zaman
Gölgelerle suretler savaşır daim, mevcudatın ölümüne kadar
Şeyler doğmadan doğum mu vardı yoksa ezelde
Yahut doğum bir gaye midir yoktaki varlığa kıymet veren
Heyhat!
Hakikat şehrinden kaçıp nefse esir oldu sefiller
İnsan bu ya aynaya bakmadan gidivermişti sefere
Şeytan bozguna uğratıp kul etmişti kendine
İnsanlar yıllarca bakıp durdu kızıl ufuklar arkasına
Bu seferki sancı büyük kurtuluşun habercisiydi
Doğumu semalarda arayanlara
Hicranlı bir öykünün heyecanlı bir başlangıcıydı bu bekleyiş
Nübüvvet kapısının son bir kez aralanmasıydı bu hissediş
Derken, nebiler meclisinden bir yıldız düşüverdi
Amine’nin evine
Beklenen çığlığın en gür sadasıydı bu insanlığın kulağında
Arş sahibinin en mümtaz ikramıydı bu doğum, Âdemoğluna
Adını melekler fısıldadı sema katından dünya arzına
‘Muhammed’ diye haykırdı sema ehli batılın sağır kulağına
Cebrail kanatlarıyla sardı nur yumağını aşkın bir edayla
İsa nebinin müjdesiydi zaten ahdî atikte
Ceddi İbrahim gibi beşere Halil olmaya gelmişti bu gelen
Çünkü o İbrahim’in ezelde kabul olunmuş duasıydı
Rahmanın insanlığa uzattığı son zeytin dalıydı
Zulüm diyarlarına yağan adalet sağanağı gibi geldi
Şirk bataklığında çırpınan beşere saadet getirmekti tüm derdi
Çünkü bu doğum her doğum gibi değildi
Aramıza gelişi büyük bir sanatkârın eseriydi
O nebi ki âdem neslinin en nadide incisi
Ebu Bekir ve Ömer ümmetine verdiği en güzel hediyeydi
Çünkü arşın son hediyesi insanlığın son kalesiydi
Fetret ülkelerinin beldeleri hakikatle süslenecekti
İsrafil’in nefhası gibi ölü bedenlere feza bahşedecekti
Ümmetine bıraktığı kuran en ala muştusuydu
Bize düşense ona boyun eğmekti
Asırlarca süren gece onunla bitmişti
Beşer ne desin ki sana
Hoş geldin efendim.
Hanelerimize safa verdin
Sofralarımıza şeref verdin
Bekliyorduk yıllardır
Ey sevgili!
Gönüllerimize sürur, gözlerimize fer verdin
Hoş geldin gönlüm efendisi hoş geldin...
Kayıt Tarihi : 25.3.2021 13:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!