Ne de çabuk geçti seneler. Daha dün gibi hatırımda oysa bitsin şu okulda ders yapmaktan kurtulayım dediğim sıkıntılı günler.
Bitti! . Ne oldu? Asıl o zamanlarmış en rahat günlerim; onu anladım. Kaybetmeden anlaşılmıyor güzellikler. Eksikliğini hissetmek, acısını tatmak gerekiyor; yaşlanmadan akıllanılmıyor.
Esaret altında bir gül olmaktansa, bağımsızlıkta özgür bir diken olmayı dilerken; acaba kim düşündü: Ya bu fikir bana yapışır kalırsa, gerçekten yapayalnız kalırsam; diken olmayı dilerken dikenlerin arasında, her esintide sallanan dikenlerin yapraklarını ve gövdesini parçaladığı bir papatya olursam ben ne yaparım?
Kahretsin bu bana yapıştı kaldı işte. Dik kafalı bir insan(!) Olup çıktım ben ortaya. Her yanlışa isyan, hatta haykıra haykıra küfürlerle dolu isyan. Kimseye güvenmeden. Yalnız kendime güvenerek, sırtımı yalnızca kendime dayayarak. Kimseden medet ummadan, kimseye mihnet etmeden yaşamak; ne kadar zor bilemezsin. Çünkü gücünün yetmediği yerde bile tek başınasın. Kimseden yardım dileyemezsin, kimseye zayıf noktanı öğrenemesin diye soru dahi sormaktan çekinirsin… için içini yer; n’olur izin ver, yoksa yarı yolda kalacağım dersin ve cevabını kendin verirsin; başkasına mihnet ederek yolu tamamlayacağına, kendi çabaların yarı yolda kalsın. Ne kadar eminsin o başkasının sayesinde yarı yolda kalmayacağından?
Yalnızım.
Yaşım oldu 31… Kimseden özel bir şey istemedim. Hediyemi isterim dedim, ama sadece doğum günümde hatırlanmak isterim. Ben nasıl ki hatırlıyorsam onları… Onlarında bana aynı özeni göstermesini bekledim.
Öldüğümde tabutuma uzanacak elleri hissetmek istedim. O eller ki, bana son defa değil, tekrar tekrar uzanacaktır; adımı andıkları her anda defalarca. Bir insanın, cesede dönüşmesi ölmesi demek değildir ki! Eğer adı anılıyorsa, onunla olunan anlar yad ediliyorsa, o sadece bedenen aramızda değildir. Ruhu ile, onu görmek istediğimiz en güzel hali ile yanı başımızdadır ki o…
Bende buna inandım hep… Tüm arkadaşlarım birbirlerini tanısınlar istedim. Hepsini bir ortamda buluşturmak istedim. Lakin bu vakte değin bunu başaramadım. En emin ortam, genis ortamdır; en geniş ortam, tüm dostlarının bir olduğu yerdir. Fakat ben bir oldum, bir başına kaldım ufacık koca dünyamda…
Her bir arkadaşın, o diğerinde senin görmediğin nice yön görür. Belki seversin onu, belki nefret edersin. Ama sonuçta bir duygu hissedersin. Duygular var oldukça muhabbet sürer. Duygunun bittiği yerdedir muhabbetin bittiği yer. Sonrası sıkıntı, sinir ve kavga hatta küfürler alır yerini… Kötü duygular bile kahkahalarla dolu bir sohbetin temelidir. Yeter ki duygu olsun işte.
Çok insan sevdim… Çok özel güzelleri herkesten özel sevdim. Hatta kimi sevdiğimden bile bihaberdi. Ama ben sessizce ona rahatsızlık vermeden yine sevdim. Kimi sevsem, benden hep korktu.
Nasıl olur bu kadar seversin, hakketmiyorum bunu dedi. Kimi beni boğuyorsun dedi… Hiç düşünmeden bir başıma koyup gittiler. Oysa bana tek kalmak koymaz ki; ben daha 12 yaşında kalmışım tek başına, bana en iyi bildiğim durum ile bırakıyorsun sen kaybediyorsun. Oysa onlara sunduklarım, içimde yıllardır birikmiş bin yığınlı dağlar gibi sevgiydi. Birisi için o dağları eritmek isterken, her tek başınalık ile daha bin yığınlı dağlara dönüşüyorlar engelleyemiyorum. Engellemekte istemiyorum. Sevmeyi seviyorum. Aşkı değil, ama saygıyı biliyorum. Sadakati değil, ama onun olmayı biliyorum. Kıskanmayı bu sebep ile öğrenemiyorum.
Tek başınayım şu anda bile; çünkü çevremde kimse olsun istemiyorum kendimle yüzleşmelerimde.
Tek başınayım, çünkü sevgimi vereceğim insana güvenmek istemiyorum.
Tek başınayım, güvenilmek istemiyorum, kıskanılmaktan nefret ediyorum. Kontrol etmiyorum, an be an hissetmek istiyorum. İçimdeki dağları bir kişi için eritmek istiyorum.
Sadakat bilmiyorum. Gözüm bakar gönlüm akar bir tip değilim, lakin bir güzel bakışa, bir güzel gülüşe, bir hoş sohbete kurban olurcasına sevdalıyım. Bu nedenledir ki, hazmedilmem zordur. Kimse beni hazmedemez, ama ben herkesi hazmedebilirim. Ben, kardeşim olmadan büyüdüm. Bana yalanda olsa güleni korurum, sakınmam asla. Düşünmem sonrasını, bu yaptığımın sonrasında bana düşecek payını.
Şu 31 yılın sonunda şunu çok iyi anladım:
BU DÜNYA HAYATI DEĞİL YALAN, BU DÜNYADA YAŞAYANLAR YALANCI ASLINDA; HEM DE GÜLER YÜZLÜ YALANCILAR HEPSİ…
Bana da yalan konuşun haydi, ben inanırım sana, sen çaba harcamazsın inanayım diye. Çünkü artık açtım kapımı; gelene hazırım ben.
Artık izin vermeme gerek yok hayatıma girecek insanlara, zorla da alamam kimseyi hayatıma, eskisi gibi zorla çıkartmam kimseyi, hatta artık çıkartmam kimseyi… Yalnızlıklar güldürsede beni, mutlu etsede; dedim ya bu dünyada yaşayanlar yalancı, ben de bu dünyada yaşıyorsam bende…
F. Erbil KUTLU
20.06.2010.Pazar – 4.33
Kayıt Tarihi : 20.6.2010 17:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!