Doğduğum köyüm çok uzaklarda
Bana bir tek onun selamı gelir
Unutuldum bir başıma bu topraklarda
Çocukluk günlerim aklıma gelir
Çay kenarında tuttuğum mercan
Yağmurlu gecelerde bıldırcın sesi
Yeşil başlı ördekler, saka kuşları
Anılarım bir bir aklıma gelir
Pembe kanepeli lokomotifler
Kurtuluş Okulu’nun tahta sırası
Evimize yürüdüğüm merdivenli yol
Tekrar gel diye yolumu gözler
İki tepe arasından süzülür yüzün
Kurşuni bulutlar saçını örer
Turkuvaz dalgalı o hırçın deniz
Çakılları bırakır içimi döver
Göztepe, 31 Mart 2006
Turan GökmenoğluKayıt Tarihi : 3.4.2006 18:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
AYANCIK BENİM DOĞDUĞUM YER! Turan Gökmenoğlu Benim için büyülü bir kelime ‘’ Ayancık’’. O küçücük kasaba benim doğduğum yer. Sık sık gidemesem de, sürekli havasını soluyamasam da, o bakir ve kutsal topraklar benim şehrim. Toprağı mayam, insanı yakın dostum, hemşehrim, yakınım, akrabam, kanım, canım... Yüreğim hep o toprakların heyecanı ile atar. İki söz arasında anarım adını. O benim büyülü şehrim. Tohumum, çocukluğum, geçmişim, yaşlılığım, mezarım. Sokaklarında gezerken artık pek çok yüzü tanıyamasam, tek göz odalı evim bile olmasa da, Evleri, yolları, sokak araları çocukluğumdaki gibi kokmasa da, o benim ilk göz ağrım, ilk sevgilim, ana kucağım. İlkokul sıralarını tattığım Kurtuluş Okulu’nun adı değişse de, Fabrika borusu ötmese de, sevgili babam oralardan göçse de, orası benim memleketim. Sularında avlandığım dereler yatağını değiştirmiş bile olsa, Recep abi evinin balkonunda dalsa turkuvaz maviliklere, deli Metin’ler, deli Hakkı’lar unutulsa, yeşil başlı ördekler uğramasa sularına, yine oralar benim toprağım, benim çayım, benim dağlarım. Başlarına birikirdi dağlarımın kurşuni renli bulutlar. Atbaşı gibi inerdi üstüne yağmur. Güneş İstifan Burnu’ndan öperdi mavilikleri. Dalgalar dans ederdi yuvarlak çakıllarla. İlkbaharda akasya kokuları sarıp sarmalardı her yanı. İnce bir ıslık gibi süzülürdü terezin kahverengi rayların göbeğinde. Çayla deniz koyun koyuna yatardı usulcacık. Sığırcık sürüleri ikinci bir bulut olurdu yükseklerde. İncir zamanı bildırcın sesleri dökülürdü üstüne. Gece karanlığında dans ederli lamba ışıkları, algar sopalarının örgüsünde. Cuma günleri Cide Postası geçerdi sahilinden. Dalgaların arasına salardı hasret kokulu yolcuları. Pazar sabahları frınların önünde tatlı bir kalabalık olurdu. Büyükler mis kokulu pideler taşırdı kollarındaki sepetlerde. Evde yolunu gözleyenlerden daha heyecanlı atardı adımlarını. Sarıoğlu ve Jetler taşırdı gelen ve giden yolcuları. Uzun burunlu otobüslerden taşardı özlemler. Tozlu topraklı, uçsuz bucaksız yolların tek fatihiydi şoförler. Hepsinin lakabı deliydi, kahramanlıkları anımsatırdı öyküleri. Hep deli Metin’ler, deli Hakkı’lar gibi cesur olmak isterdik çocuk yüreğimizle. Oyuncaklarımızı kendimiz yapardık frınlanmış fabrika odunuyla, ya da balçıkla. Kız çocukları hiç oyuncak bebek görmedi. Bez bebeklerle geçti hülyaları. Mahalle araları top sahamızdı. Bağcıklı toplarla oynardık bulabilirsek. Uzunca bir süre iskarpin giymedi ayaklarım, renkli naylondan başka. Hiç cekedim olmadı ortaokula kadar. Yine de büyülü bir güzelliği vardı çocukluğumun. Saray Sineması tek eğlencemizdi. Tüm filmleri ayakta izledim. Sahil parkında tek arkadaşı çekirdekti kan kırmızısı çayın. Dondurma, keşkül ve poğaça şekerci Osman’ın ellerinden çıkardı. Kış günleri Fabrika Sineması’nda çay ocağında çalışırdım. Yabancı filmler oynardı seçmece. İlyas Amca’yla çay satardık misafirlere. Kimya sınavlarıma orada çalışırdım hep. Ara sıra yoklardı Nadir öğretmenim ilgiyle. Çocukluğumdan beri görmedim Türkeli’yi, Güzelkent’i. Yurdun’u, Yaman’ı ve Ardan abiyi saldık toprağın derinine. Boyabat’ı kıyısına kadar gelip hiç görmemek ne acı. Gerze’de oturamamak bir çay içimi. Sinop’ta paylaşamadık bütün bir yazı. Ateş almaya gelir gibiydi görüşlerim. Hiç bir şey değiştirmez o toprakların memleketim olduğunu. Erfelek’i, Saraydüzü’nü, Durağan’ı hiç görememek azaltmaz sevgilerimi. Hiç bir şey değiştirmez Ayancık’ın doğduğum yer olduğunu. Başka hiç bir yer dindiremez hasretimi, özlemimi, susuzluğumu. Hiç bir şey değiştiremez buralara ne denli yakın olduğumu. İstanbul Göztepe, 22 Eylül 2006
Gülgün Çako
TÜM YORUMLAR (1)