Doğduğum Köyden Kış Manzaraları

Dursun Elmas
458

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

Doğduğum Köyden Kış Manzaraları

ÇOCUKLUK GÜNLERİMDE KÖYÜMDE KIŞ
Adam boyu kar yağardı eskiden,
Dağ taş beyaza bürünürdü,
Göz gözü görmez olurdu kimi zaman tipiden fırtınadan
"Aman aman yavrularım,
yemeyin içmeyin, kapılara çıkmayın! .."
diye öğütlerlerdi çocukları anaları böyle günlerde.
Azıcık güneş vursa karın üstüne, bir başka güzelleşirdi kış
Gündüz yumuşayan kar, gözlerimizi kamaştırır,
ıpıl ıpıl yaşlar dökülürdü sıcacık yanaklarımıza.
Yarın sabah olunca ise;
Buzlar sallanmaya başlardı
Toprak damlı evlerin saçaklarından mızrak gibi!
Dam üstüne yığılmış metre boyu karlar kürelenir
Çığır açılırdı evlerden evlere,
Evlerden çeşmelere.

Sabahları aç kurtlar dizilirdi tepelere,
Köpekler havlaşırdı arkalarından.
Elleri yarılırdı çocukların;
Kızak kaymaktan,
Kar topu oynamaktan,kardan adam yapmaktan.

Bir hanede en az on beş kişi yaşardı,
Kimse söz etmezdi ayrılıktan yana.
Ve ya biz bilemezdik, anlayamazdık.
Ayrılık gayrilik nedir ne değildir duymamıştık ki, anlayalım bilelim
Büyük küçüğünü sever,
Küçük büyüğünü sayardı.
'Öf' bile demezdi kimse anasına babasına
Ve de gelin kaynanasına, kaynatasına
Töreliydi o zamanki insanlar..

Bakır sinili sofralar kurulurdu aşkana evinin ortasına,
Herkes aynı çorba kabına sallardı kaşığını,
Herkes aynı tastan içerdi suyunu.

Ne zeytin bilirdik, ne fabrika makarnası ne de şehir ekmeği.
Analarımızın arpa unundan, ocak taşı üzerinde yaptığı ham ekmekten
Odun ateşinin kenarında kaynayan kara kazanda kaynayan helle çorbasından,
Evde yapılmış erişteden,
bahçeden sökülmüş patates ve pancardan başka pek de yiyeceğimiz olmazdı zaten.
İyi ki malımız davarımız vardı.
Bir de yayla zamanı hazırlanıp küplere doldurulup,
Toprağa gömülmüş çökelekten, küleklere basılmış tereyağından başka.

Diyeceğim o ki; hiç değilse yoğurttan sütten mahrum kalmazdık
O yüzdendir, halen seksenlik dedelerin yüzlerindeki aydınlık
Ve o yüzdendir; böyle ayakta kalışları dipdiri bakışları

'Kesikbaş Hikayeleri' okunurdu köy odalarında
Kocaman mangalın başına üşüşürdü dedeler.
Bir yanda mangalı eşelerken İbrahim Hoca
Diğer yanda,
'Çavuş Dede' yeniden yaşardı Sarıkamış kışını
on yıl boyu Urus'ta esir kalıp hasretle yanışını,
Çolak Dede ile Karaoğlan dede vardı Gaziyi görmüş tanımış sevmiş
Onunla cenge girmişlerden.
Ben karaoğlan dedenin hatıralarını dinleyemedim nasip olmadı ama;
ÇOLAK DEDE’yi çok dinlemiş ve hep hayranı olmuşumdur.
Her 29 Ekim ‘de 23 Nisan’da bayram törenlerimizn baş konuğu olarak,
"Gazi Çolak Çavuş' dedeyi çağırırdı öğretmenlerimiz
Çolak Çavuş, tertemiz,pırıl pırıl giyinir, okkalı okkalı anlatırdı
Yunanı ve Yuna'ın kaçışını;
Ne de olsa Atatürk',ün askeriydi Çolak Çavuş,
Ne harpler yaşamıştı, ne acılar çekmişti,
Vurmuştu, vurulmuştu, yaralanmıştı;
O yüzden çolak kalmıştı, o yüzden arızalanmıştı bedeni,
Ama yakasındaki şanlı gazilik madalyası Çolak Çavuşu dev yapardı gözümüzde
Devden de yüceydi aslında..

En çok da Hazreti Ali siyretleri dinlenirdi pür dikkat
Ali bir binerdi atına, çıkardı gökler katına.
Hayber Kalesi'nin fethini cenknamelerden öğrendik.
Düldül'ün ayak izlerini,
Kesikbaş Hikayelerini,
Tahir İle Zühreyi, Leyla ile Mecnun'u,
Kerem ile Aslı'yı ve hatta Köroğlu'nu, Dadaloğlu'nu
Ta o zamanlardandır onlarla tanışıklığımız.

Harman kaşlarına, eğri şapkalı,
Kaytan bıyıklı delikanlılar dizilir
Mendil sallarlardı
Çeşmeye giden kızların arkasından.

Titrek kandiller yanardı hep küllük taşında
Karanlık geceleri ocak başında,
Üşüyen eller oğuşturulurdu kor ataşında
Kandil ışığında geçerdi hep geceler,
Gelinler kazak örer,ip bükerdi nineler.

Kimi zaman da; kurt masalları anlatırlardı torunlarına
Hele de kurt masalları anlatılınca,
helaya bile çıkamaz olurduk,
Küllüğün başındaki kandilden sızan cılız ışığın
gölgesinden irkilir; yüreğimiz yerinden oynar,
Dilimiz tutulurdu neredeyse korkudan.

Yatsı çağlarında ahıra inilir,
Yemleri dökülür ahırdaki atın,ineğin, hayattaki koyunların behnilerine
Öküzlere ise ıslatılmış fiğ kırması.
Ki, güçlü çıksınlar bahara...

O zamanlar "yatsılık yemeği" yeme adedi vardı bir de,
"Yatsılık bir töredir,
O da varlığa göredir" deseler de,
İyi kötü, yağlı-yavan herkes karınca kararınca;

Offfffff of! ..
Hasret yaşıyoruz o kış gecelerinin kandil lambalarının titrek ışığının sevecen gülüşüne.
Aydınlatmıyor sanki bizi kocaman kentin parıltılı, neon lambaları
Ne de şehvet çağrılı loş ışıkları.

Hey gidi hey! ..
İlkokul çağımızda ders yapmak için toplandığımız pire kuyulu ahırlar,
O ahırlarda oynadığımız saklambaç, körebe oyunlarına
Ve saman kağıdı defterlerimize yazdığımız ardı ucu gelmeyen sayfalar dolusu,
Meselâ on binden geriye doğru ikişer ikişer geri yazmalara veya yirmi binden yüz bine kadar beşer yazmalara taklırım.
Donakalırım kimi zaman.
Dalarım işte böyle derin düşüncelere
Aklım kayar gider o karanlık gecelere,
O karanlık gecelerde geçen ömürler dökülür hecelere.

Dursun ELMAS

Dursun Elmas
Kayıt Tarihi : 14.12.2004 20:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İbrahimbayram
    İbrahimbayram

    O günleri yeniden yaşattığın için teşekkür ederim.
    Ben İbrahim.Gönül dolusu sevgiler ve saygılar.

    Cevap Yaz
  • Miyase Çavuşoğlu
    Miyase Çavuşoğlu

    cocuklugum geldi gözümün önüne..saman balyalari harman yerinde..her avul icinde kaynayan bulgur kazanlari..sabah toplanir cikar coban sürüyle kücücük kuzu yavrusuyla döner aksam kucaginda..en cok yazin sicagindan gölgelere kacip oturan dedelerimizi özlerim..beyaz sacli, sakalli..eskilerden sözederler gencliklerinden.. sanki asirlar gecti üstünden..:)) harika..yüreginize saglik..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Dursun Elmas