Çimlerin üstünde çıplak ayakla
zamanın paslı anahtarını ararım,
her adımımda göğe çakılmış
gizli bir yıldız düşer kalbime.
Bir dere akıyor yanımda,
su soğuk,
ve taşların arasından kaçan bir ürperti
parmak uçlarıma kadar geliyor.
Bir serinliktir bu,
insanın içine işleyen
ve geçmişin karanlık aynalarını
yavaşça kıran.
Kuşlar ötüyor
sanki birbirine sır verir gibi,
sesleriyle toprağı kandırıyorlar.
O sırada yağmur başlıyor,
her damla bir hatıra,
her düşüşte
yüreğin taşlarına çarpan bir göçmen hüzün.
Toprak kokuyor,
ah, o koku!
Bir ömrün unutulmuş mektupları gibi
ıslak, ağır ve derinden.
Nefes aldıkça
bir yanım yeniden doğuyor,
bir yanım gömülüyor.
Denizin kıyısında oturuyorum sonra,
ufuk çizgisi gözlerimin perdesini yırtıyor.
Yosun kokusu
bir terk edilişin yeşil hatırası,
dalgalar ise çocukluğumdan kalma
bir ağıt gibi çarpıyor taşlara.
Ve ben
bütün bu seslerin ortasında
tek başıma
kalbimi dinliyorum.
Sanki her şey konuşuyor:
su, kuş, yağmur, toprak, deniz…
Ama ben,
ben susuyorum.
Çünkü insan
en çok güzelliğin içinde
yalnızlığını fark ediyor.
Çünkü doğa
bize hem yaşamı,
hem de kaybolmayı hatırlatıyor.
Çimlerin üstünde yürürken
ayaklarım toprağı öpüyor,
ama kalbim
hiçbir yere ait olmayan
bir gölge gibi
ardımda sürükleniyor.
Kayıt Tarihi : 18.9.2025 16:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!