öğlen güneşi soyuyor her şeyi...
ışıyarak üşüyor dal
yalnızlık
yol üstü çiçeği
o hep bir şiiri ağırlayan
yokluğu aradım
ışıklarını zamanın
büyük atların ürktüğü nehirleri
yamaçları bürüyen ellerini
soğuktu...benim için değil
unutmuştum yönleri,
yürürken içinde yaşadığım gerçeğin
benim olduğunu bilmeden
yürüdüm
bir şiirin son dizesi
burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz
taşladıkça taşıyor deniz
çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına
ceza olarak bir parça bu denizden veriyorlar
akasyalar ve barbunlar bir aradalar
yakın uzak zamana tunç erittim, adım tuz dedi;
sonra zambakla karıştırdığım bir dağ masalına dönerim.... öyle hayalsı...
silik bir aynada bulurum tebessüm sisini sokağın...
yüzünde bulduğum bakışın diline düşerim...
usul bir yağmur olurum yağan...
unutuş sızı gibi öldürür öleni...
sustu
dağın kalbi
bir boşluktan oyduğum
dağlar
gökyüzünde bir boşluğu doldurur
kaldım
gitmenin yoksul günlerinden
yolların sabah uykusuyla
çayırları koşan atların soluğunda
gittim ve gördüm ellerin telaşla çırpınışını
suların inceldiği yaz günleriydi…
atlar büyürdü göğsünde
hız gibi duran şeyler vardı
akşamları eve dönüyordu gün.
akşamdır
onu sabahlara yazdığın
ne yapsan geçmez dün
ağzım çaldığım vişnelerdir,
Bahçeydi yaşamım
dedi kadın
onun
sesiyle uyandın
sabahın sisine karışan
soluğundan




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!