Yüksek tavanlı kalabalık bir odada, onu yumuşak bir yaz ışığının aydınlattığı kırımızı elbisesinin üzerine dökülen kuzguni saçları, dingin, ipeksi sesi ve ‘kırılgan’ Türkçesiyle kendi kitabından mısralar okuyan bir kadın olarak hatırlamak hoşuma gidiyor. Salondaki meraklı dinleyiciler gibi ben de ihtiyar bir şehri onun boşlukta yankılanan kelimeleriyle görmeye çalışıyordum. Hafızam nedense onu öylece, ‘zamansız’ duruşuyla kaydetmek istemiş.
O gün şair Bejan Matur, bize kadim bir şehrin sonsuz hikâyesini hediye etti. Diyarbakır’ın görkemli suretine eşlik eden kitap, şehrin kalbiyle başlıyordu: “Şehirlerin göksel kaderine inananlar, o kaderin gökyüzünden göründüğünü bilirler. Diyarbakır, gökyüzünden Anadolu’nun bağrında bir kalp gibi görünür... Amida, Kara Amid, Arabi bir sesin ‘Amid-i Sevda’ dediği, önce gökyüzünde tasarlanmış. Öylece inmiş yere. Bir varlık olarak hep duran, hep olan...”
Bejan okumasını bitirince kucağımda duran o kocaman ‘varlıkla’ imza kuyruğuna girdim. Sıra bana geldiğinde başını kaldırıp hınzırca şöyle dediğini hatırlıyorum: “Sana kitap imzalamak zor.” Bense kollarımı kavuşturmuş sabırsız bir çocuk gibi bekliyordum. O eğlenceli halimiz maalesef çok uzun sürmedi ama derinliğine inandığım kısacık bir cümlem oldu. Sevdiğim bir şair, ılık bir yaz akşamüstü kitabımın ilk sayfasına “Kelimeler için..” yazdı.
“SAÇAKLARIN GERDANINA DİZİLEN ÜZÜM TANELERİ”
..
kaldırınca kaldırımlar
ve pusudaysa gece lambaları
yalnızsa küçük oğlan
ve adını bilmiyorsa anasının
sıcak tarlasıda ırgatıysa ağasının
neylesin diyarbakır...
koşarak geldim evimin bahçesine
..
incedir bileklerimiz yaşamak ağrısıdır boynumuzdaki
atılırız her çığlığa süngü de öyle bir keskin ki
aynı saldırma değil mi göğsümüzde gizlimizi arayan
döküp benzini esmer tenimize yangınları kundaklayan
yanıp kavrulan bir ülkeydi anladım ortasında o ateşin
..
Sana en çok; uykularımda yakınım.
Gözümü kapatsam sen varsin.
Belki de bu yüzden; hep uyumak istemem.
Seni daha çok görebilmek için;
Ölümü beklemem...
27 Ağustos 1999
..
Penceremden sokaklara
Köşesinden tutunduğum kızıllığa
Salıverdiğim dileğe
Şarkılar söylerim içimden...
Umurumda olmaz bu kent
Ne de bölük bölük yığınlar.
..
Samanlık Mahallesi’nden Yusuf oğlu Ali TAŞSÖZ’üm,
Benim için ağlamayın, kavuştum anama ben, iki gözüm,
Ölüm, bizim için düğündür; unutma, Türk’tür benim özüm,
Yeniden dünyaya gelsem de geçerlidir, Silvan’da verdiğim sözüm.
1974/1 komando eri olarak Tavas’tan yola çıktım,
Korkusuzca, teröristlerin inlerini başlarına yıktım.
..
Asırlık tutkuların,asırlık tiryakiliklerin başşehri Diyarbakır..
Nice uygarlıkların kokusunu,terini bugüne taşıyan Dicle Nehri
Pırlantı bir gerdenlık gibi Dicle2nin boynunda göz kamaştıran
On Gözlü Köprü…
Yıllardır türkülere motif motif işleniveren Hefsel Bahçeleri
Atamoın anısını sıcak tutan,O’nun izlerini hala taşıyan
Gazi Köşkü…
..
Sen benim anlatamadığımsın;
Sevdana şiirler yazıp adını koyamadığımsın!
Aramızda aşılmaz dağlar varken;
Hasretinle ağlayıp resmine bakamadığımsın!
Her harfini yazsam da adını yazamadığımsın!
Sen var ya sen...
Ne yaparsam yapayım şu yüreğimden atamadığımsın!
..
Üç Tarafı Denizlerle Çevrili
Topraklar Çok Verimli
Türizimde En Yetkili
Canım Türkiye"m
Dört Tarafı Dopdolu
Ankara Onun SaÄŸ Kolu
Samsun,Diyarbakır,Antalya,Bolu
Canım Türkiye"m
..
Kalbin gülistanı olan gönülde,
Sadece bir gül açarsa,
Kokusu insanı sarhoş eder.
O gül, ya mevsimlik olur solar gider.
Yada kalıcı olur sonsuzluğa gider.
2004
..
Bekle sevgilim elbet geleceğim ben
Kar eriyip sular coştuğu zaman
Sana sürpriz yapıp güleceğim ben
Çayırda kuzular koştuğu zaman
Takvimden düşen her güne bakarım
Bu aşk ile bu dünyayı yakarım
..
Nereye gitsem nereye varsam
Düşmanımla aynı toprağı koklasam
Yüreğim namlunun ucunda kurşun
Ve en son varacağı menzil Diyarbakır Kalesi
Dağların dağları ardında eşkiyalar
Susamışlar fukaranın kanını içmeye
..
Gelme demiştim sana. Öyle gökten inmişçesine çıkma demiştim karşıma…
Dinlemedin hafife aldın ayrılığı. Ayrılık senin gibilerinin yaptığı değil…
Gideceksen, sözün ayaklarını geçiyorsa, ayakların yakınıdamdan geçmeyecek arkadaş…
Ayrılık gurur duymalı aslında. Kalmayı değilde gitmeyi becerebildin diyeyim sana…
Bu aralar tüm aşıkların dilinde; ayrılıklar hep sonbaharda mı olacak, bu kadar soğuk olma Diyarbakır sevdiğim yok yanımda hesabı…
Oysa biz sonbaharda tanışmıştık. Yaz aylarında gittin…
Mevsimlerin suçu yok sen kalmayı beceremedin…
..
Çok insan gibi,
Aşağılık buldum kendimi.
Düşüncelerim kabuk bağlamış,
Alnımda imza gibi.
Aklım asi.
Ruhum kendi yurdunda ecnebi gibi.
..
Anadolu türküdür
İstanbul aşk
Ankara vals
İzmir tango
Bursa kılıç kalkan
Diyarbakır twist
Tiwiste gel Türkiyem
..
Elinde bir kürek
Ayağında sarı çizme
Başında yeşil bere
Çalışır durur amele Nezir
Sigarası alın teriyle ıslanmış
Dişleri arasına mahkum
Gözleri bazen doğu’ya kayar
..
YALAN
Neler yalan olmadı ki neler,
Dün daha uğruna can verebileceğimiz dostlarımız
Bugün birer yabancı olmadılar mı
Tereddütle verdikleri selam bile yalan olmadı mı?
Ne aşklar yalan oldu, ne sevgiler
..
(Bir ağustos akşamı, Denizli-Aydın arasında, Diyarbakır otobüsüne yüreğiyle el sallayan kadın; kimi arıyordun bilmem ama içindeki Diyarbakır yaşadıkça Aydınlı olamazsın, gurbet iki kere yakar canını.
keşke o otobüste olmasaydım, ve o canhıraş el sallayışını görmeseydim..
bu şiiri okuyanlar gibi ben de seni tanımıyorum ama bu şiir senin.)
...................................
.......
.....................
..
BEN İSTERSEM
Karşımdakiler, “kimler” diye bakmam.
Ellerimi koltuklarıma sokmam,
Hele ağaymış, paşaymış hiç takmam…
İstersem Çağlar’ım, istersem akmam…
..
…………
Ruwê te heyva çardê geştir e
Nêrina te tîra dil de kûrtir e
Ew xemza dêma te sitêrkek bo dil
Sitêrka min tava rojê geştir e
Abdurrahman Atabey
..