Yıllar önce büyük bir çılgınlıkla terk ettiğim bu kente; yıllar sonra daha büyük bir çılgınlığın esaretinden kurtulup, döndüğümde titredi yüreğim. Bir dostun sıcaklığıyla karşıladı beni kent. Ve eski bir dostun şifreli kapı çalışlarını anımsar gibi anımsattı yüreğimde bir zamanlar var olduğunu. Devrimsizlik sohbetleri ederken bir dostumun mekânında, mekânın önünden şen kahkahalarıyla geçerken gördüm onu ilk defa ve yıllar sonra titreyiverdi nasırlı yüreğim. Tanımam gereken biri olduğunu öğrendim ve genç, çılgın günlerimizin puslu hatıralarından hüzünlü bir güzellik çıkarttım: Genç ve hüzünlü… Ve de Atilla ilhanın şirinden bir dize “… Hayırsızın biri idi kanımca…”
Yıllar hüzünlere hüzün mü ekler hep? Diyorum. Bu da yılların diyalektiği diyor arkadaşım. Diyalektiğin hüzünbaz hali…
“keşke bütün kahkahalar gerçek olsa diyorum…” çocukça.
“yenilen biz olduk” diyor dostum, “yanılanda, yıkıntılar arasında mutluluk oyunları oynayan
Mutsuz savaş çocukları gibiyiz, gerçek kahkahalarımız yangın yerlerinde kaldı, Artık yaşamlarımız ‘mutluyuz’ oyunundan ibaret, buna alışmalısın” diyor. “alışmalı mıyım” diye soruyorum kendime.
Birkaç kez daha karşılaştık bir yerlerde ve yorgun kalbim küçük bir kuşun kanadına dönüştü.
Kısa bir süre sonra tanıştırılıyoruz. Beni hatırlamıyor. susuşuyoruz. Gözlerimden gözlerine sesleniyorum. göz göze konuşuyoruz; senin için mutlu düşler kurabilirliyim diyorum, uzun bir suskunluk takıyor gözlerine ve “mutluluk hep yanımdan geçip gitti, uğramadı hiç, sanırım mola anlarına rastlamıyorum” diyor. Alaycı. Alaycılığının bir savunma mekanizması olduğunu anlıyor, “bir şans mutluluğa bir şans bana, izin ver göstereyim” diyorum. Aceleci ve yine çocukça, Sanırım hep çocuk kalacağım. Çocuk halimi fark ediyor ve anaç bir edayla gülümsüyor. Bilgece; “heybemde şans, kırbamda su kalmadı, yüreğim yangın yeri” diyor.
Kanayan bir yüreği benden iyi kim tanır ki, yıllardır kanayan ve belkide hep kanayacak Bir yürek taşımıyor muyum? İçime akıttığım zehirler irin bağlamadımı? Bu anti sosyal, kopuk yaşantım kırık bir kalbin denklemi değimli? Bunların yaşamın bir gerçeği olduğunu, yaşamınsa bize sunulan bir armağan olduğunu söylüyor insanlar. Ben o armağanı vereni bir yakalarsam...
İç monologumu bırakıyor. Güzel gözlere dönüyorum. Buğulu bakıyorlar. Tekrar gözlerimle gözlerine hitap ediyorum; “gözlerin buğulu bakıyor” diyorum. “geçmişin perdesi” diyor, “saçların hüzün kokuyor” diyorum, “kan gülleri takıyorum” diyor. “ya dilindeki zehir” diyorum. “ silahım” diyor. Ve gözlerimizde susuşuyor. Biraz daha hüzünlü bir hal alıyor. Uzun bir suskunluğun ardından kalkıyor, görüşme-mek üzere ayrılıyoruz. Arkasından bakıyorum; zarif ve çok güzel.
“Kalp ne kadar büyükse hüzünde o kadar” diyor arkadaşım.
Belki de kalbin büyüklüğüdür hüznü davet eden…
Halil ÇamayKayıt Tarihi : 3.7.2010 00:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!