Sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
uzatırım saçları, tırnakları, anları
beklesem büyür müsün sen çocuk?
ırmaklar genişliyor, dallanıp
budaklanıyor ağaç…
Sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
Sevgilimsin , kim olduğunu düşünmeye vaktin yok,yapacak
işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin,ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden
Devamını Oku
işleri düşünmekten
Kalabalığın içinde kalabalıktan biri
Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
Sevgilimsin,ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden
güzel şiir....
Bu öykü umarım bana bir gönderme değildir Feyzi Bey. Çünkü o takdirde büyük bir yanılgıya düşmüş olursunuz ve ben üzülürüm.
Hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir duruşa, bir görüşe, bir inanca peşinen bir tavır sergileyecek kadar önyargılı olmadım hiç!
Haklısınız, hiçbir şey göründüğü ve hatta algılandığı gibi değildir. Elli yıldır şiir/yazı yazar, şiir değerlendiririm. Bugüne dek sayılarını unuttuğum pek çok gençle çalıştım. Çalışmadıklarımın ise ilk günden beri ne yapıp ettiklerini yakından izledim. Binlerce dergi ve kitap arasında – günde 14 saat mesai sarf edip – ürünlerini didik didik ederek inceledim. Nereden gelip nereye gittikleri, nasıl yol aldıklarını hakkında elbette kişisel kanaatlerim oluşmuştur. Bu da onlardan biri olup katiyetle önyargılı bir yaklaşım değildi.
Yorumumu tekrar okumanızı öneririm. Şair kendini gemlesin, ya da ruhu acıtan şiirler yazmasın demedim. O zaman şiiri inkâr etmiş oluruz zaten. Yazımda, son yıllarda sergilenen keskin hatlardan bir şikâyetim var. Sezdirme yerine alenen bildirmekten, şiirin büyüsünü yitiriyor olmaktan… (Tabii ki bunun için şairin son dönem şiirlerini okumuş olmak gerekir.) Üstelik şair bu sorunun üstesinden kolaylıkla gelecek biri…
Okur, bazen sadece okur, bazen yorumlar, bazen de uyarır.
Bilmem anlatabildim mi?
çok güzel..
kutlarım
namık cem
Karnından konuşur hep , ne dediği anlaşılmaz...
Anlayan ne anladı , anlamayana şaşılmaz ...?
Senelerdir yağar yağmur , doğar güneş , her şey olur ;
Sabrının taşı neden yuvarlandı , karışılmaz...?
Düzyazıdan bir örnek , bu şiirle(!) barışılmaz...
Herşey göründügü gibi degildir! Okuyun.
Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu dogmadan ölmüş,
tek başına yaşayan hamile bir... kadın kendisine arkadaş
...olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği
evinde beslemeye baslar.
Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır.Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar.
Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak
zorundadır.
Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur.
Anne odaya yönelir... Ve odada beslediği beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.
Einstein’ in bir sözü vardır; “ İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim
atomu parçalamamdan çok daha zor.”
Naime ERLAÇİN in yorumuna kısmen katılsamda tamamına katılamıyorum.Şairin duygularına gem vurulamaz.diye düşünüyorum.Şiir bazan keskin hatlarıyla ruhu acıtır hale gelir,bazan bir ilaç gibi.
Alper Gencer, 2005–2006 yıllarında oldukça yetenekli ve umut vaat eden bir şairdi. Ödül alıyor, şiir dosyası Varlık Yayınları tarafından yayımlanıyor, saygınlığı olan dergilerde sıkça gözüküyordu. Halen de önemli dergi kapılarının ona açık olduğunu düşünüyorum. Şiirindeki imgelem gücü hemen fark edildiği gibi, anlatım tarzındaki büyü hissedilebiliyordu. Ama sonra ne oldu bilmiyorum. Sanki bir dönüşüm geçirdi; şiiri dünyevileşti, siyasallaştı, gündelik konuları vurgular hale geldi. Sanırım uğraşları arasına particilik de girdi. Bu evre gerçek bir metamorfoz muydu, yoksa gündelik yaşama uyum sağlama süreci miydi? Kesin bir şey söylemek, en azından benim açımdan olanaksız. (Gencer’i tanımam çünkü. Sadece şiir ve yazılarından izliyorum.)
Şairin dünya görüşü ve bunu destekleyen bir duruşu olmasına elbette karşı değilim. Yeryüzündeki acıları haykırmasına da… Aslında olması gereken de budur. Ancak, bu duruşun şiirin büyüsünü etkilediğini, bir anlamda şiiri bozduğunu gördüğümde içim sızlar. Çünkü o artık sezdirmiyor, mesaj veriyordur. Fısıldamıyor, bağırıyordur. Nedeni inanç, siyaset, aşk - her ne olursa olsun - bir bulutun arkasından kendini göstermeksizin bize sunduğu; çözümlemeye - yorumlamaya müsait ve esrarlı dizeler gün ışığına çıkmış; keskin hatlarıyla ruhu acıtır hale gelmiştir.
Gencer’de de ne yazık ki böyle bir değişim ve dönüşümü fark ediyor, dolayısıyla şair için değil ama şiir adına üzülüyorum. Çünkü insan sözünü illa şiirle bildirmek zorunda değil. Önüne pekâlâ değişik bir yol haritası koymuş olabilir. Ancak bu durum şiirinin örselendiği gerçeğini değiştirmiyor. Ve böylesi bir yeteneğin kendini geriye çekişine olan isyanımı…
Yukarıdaki şiir Varlık Yayınları tarafından kitaplaştırılan dosyasındandır. (“Ah!”, Varlık Yay. 2005, Sayfa 9) Aynı dosyada şöyle diyordu şair;
“duruyorum, içimde yığınla tırtıl /
yürürsem topal olduğum anlaşılacak!”
(“Mahpusluk Haykırışı” şiirinden…)
Ne de güzel söylüyordu şair!
kesinlikle harika... Kaleminize sağlık... Anlaşılarak mı yazıldı yada şairine ne hissettirerek döküldü dizeler bilmiyorum ama beni gerçekten etkiledi. 'ilk tılsıma vurulmuşuz seninle ikimiz yağmura şaşıyorum hala bak senelerdir yağıyor halbuki…' çok güzel...
?????? şimdi bu şiir mi ?
İtirafname
Sen neyi yasakladınsa serbest
Sen neye serbest dedinse yasak yaptık Allah'ım.
Sen bana kulluk yapın dedikçe biz
nefsimize kulluk yaptık Allah'ım.
Bu şiir ile ilgili 33 tane yorum bulunmakta