Dinler arası dialog.. Şiiri - Yusuf Aygun

Yusuf Aygun
27

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Dinler arası dialog..

DİNLER ARASI DİYALOG MU DİYALOGLAR ARASI DİN Mİ

Birbirini muhatap kabul edenler arasındaki iletişim olarak tanımlayabileceğimiz diyalogun üzerine oturduğu kavramlar hoşgörü,çoğulculuk,farklılıklara tahammül,İbrahim’i dinlerin birliği şeklinde sıralanabilir.
1962-1965 Vatikan Konsili dinler arası diyalogun başlangıcı olarak görülse de bu tarihi kendi tanımları çerçevesinde H.z Peygambere kadar götüren düşünce sahipleri vardır.Diyalogda taraflar söz konusu olduğundan değerler ve niyetler ister istemez olayı yönlendiren ana etkenler olacaktır,bazen diyaloga taraf olanların söylemleri ortak olsa da niyetleri farklı olabilir,bazen da niyetlerin aynı olması değerlerle çatışabilir.Biz burada olayı niyetler ve değerler çerçevesinde incelemeye çalışacağız pek tabi ki bunu yaparken gerçeklikten ve konjöktürden de bağımsız olamayız çünkü gerçekle ve pratikle bağdaşmayan niyet ve değerler nazariyattan öteye bir kıymet ifade etmez.şimdi olayı taraflar açısından değerlendirirsek; bir kere arada eşitlerin olmadığını görürüz bu başlangıçta diyalogun realitede imkanını zayıflatan bir etkendir.Bir tarafta arkasında resmi bir devlet yapısı olan bir yapı(Vatikan) ki bu yapı bir çok batı ülkesinde siyasi simge olarak güç sahibidir. Diğer tarafta ise kendi ülkesinde dahi değerleri rejim açısından risk ve tehlike addedilen mensuplarına şüpheyle bakılan hiçbir siyasi desteği ve dayanağı olmayan Müslümanlar ve onlar adına bağlayıcı bir temsiliyet hüviyeti bulunmayan kişi ve ya gruplar dolayısı ile bu yapıda konjöktür açısından bir denklik bulunmadığından diyalogun sağlıklı olarak gerçekleşmesi daha işin başında mümkün gözükmemektedir.Diğer bir faktör ise diyalogun hakim tarafı olan Ehli Kitabın (Hiristiyan ve Yahudi) ittifak halinde diyalogun zayıf tarafı olan Müslümanların yaşadığı ülkelerde işgalci konumunda bulunması,Ekümenlik arzusuyla yeni bir din merkezi oluşturma talepleri, İslam ülkelerindeki ayrılıkçı ve azınlık düzeyindeki gruplara yaptıkları siyasi ve lojistik destekler, İslam ülkelerinden hak iddia eden değişik unsurlara verdikleri destekler,İslamın ve Müslümanların hatta Hz peygamberin bizzat Papa ve diğer Ehli Kitap kanaat önderleri tarafından Terörist olarak nitelendirilmesi, Hıristiyan ülkelerin ülkelerinde yaşayan Müslümanlara karşı takındıkları ayrımcı tavırlar,İslam peygamberine karşı yapılan hakaretlerin ve iftiraların bu ülkelerde himaye ve destek bulması, İslam ülkelerini İşkal girişimlerini Haçlı seferleri olarak nitelendiren Amerika ve onun müttefiki olan ülkelerin ortak hareket etmeleri yine bu ülkelerin İsrail ve onun Zulümlerine Çanak tutup destek olmaları ve bu zulme karşı hiçbir tavır sergilemeyen diyalogun güçlü tarafı v.s gibi daha bir çok siyasi ve stratejik sebep en iyi ihtimalle diyalogun nazariyeden ibaret kalacağının göstergesi olmaya yetecektir.Aslında olay siyaseten Hıristiyanlık Yahudilik ittifakıyla İslam’ın değil bu ittifakla bir takım Müslüman din adamlarının ara bulma çabasıdır burada bir tarafta bu dinler(Hıristiyanlık ve Yahudilik) destekleyen devlet yapısı diğer tarafta bu güçten yoksun olan bireysel teşebbüsle muhataptır. Müslüman din adamları burada diyalog kuran değil merhamet dilenen ve dinlerini temize çıkarmaya çalışan, geçmişin hesabını veren ve özrünü sunan konumundadır.Bu tavra en azından yukarıdaki tanım çerçevesinde diyalog demek mümkün gözükmemektedir.Niyetler ve değerler açısından her iki tarafın ortaya koyduğu argümanları irdelememiz olayı ortaya koymamıza yardımcı olacaktır.Ayrıca her iki inanç gurubundan diyaloga karşı çıkanlarda bir vakıadır.
Vatikan için diyalog ve Misyonerlik bir birinden ayrılamayacak iki kavramdır.Vatikan için diyalog ortamı uygun zemin haline getirme operasyonudur.2.Vatikan Konsilinde misyonerlik için Diyalogun şart olduğu bilgisi verilmektedir.Bu iki olgu aynı bağlamın birbirini bütünleyen cüzleridir.Vatikan’a göre diyalog tan kasıt dünyada imajını kaybeden Hıristiyanlılığın önünü açmaktır. Papa 13. John Konsil açılışında kiliseyi günümüze taşıyacak ve onun çağdaş misyonunu yerine getirmede daha etkili hale getirmek ifadesini kullanmıştır. Yine Papa 2. Paul’Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı ikinci bin Yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı üçüncü bin yılda ise Asya Hıristiyanlaştırılacaktır’ diyerek evrensel diyalogun hedefini ortaya koymaktadır.2. Konsilde alınan kararlar dini bağlayıcılığa sahip olup kıyamete kadar bütün Papaları bağlayıcı niteliktedir.Burada dikkat çekici bir husus şudur ki bu Konsile kadar diğer din mensupları kötü iken bu Konsilden sonra Hıristiyan olmaya aday olarak tavsif edilmiştir.Nostra Aetate isimli deklarasyonda diğer dinlerle ilgili şu şekilde ifade edilir:’diğer din mensupları hakkında kilise bu dinlerdeki gerçek ve kutsal olan hiçbir şeyi reddetmez.Kendi öğretisinden bir çok yönden farklı olmakla birlikte bütün insanlığı aydınlatan ilahi gerçeğe ait bir parça ışık yansıtan doktrin,ahlaki kural hareket ve hayat tarzlarına büyük saygı duyar.Fakat yinede kilise gerçek yol ilahi hakikat ve doğru hayat olan Mesih’i ilan etmeye mecburdur.’ Görüldüğü gibi diyalogun güçlü tarafı taviz vermeyeceği noktayı çok net olarak belirlemiş ve doğruluğun ölçüsünü de Mesih öğretisine bağlamıştır. Yine Ad Gentes isimli deklarasyon da: ‘İyi unsurlar diğer inançlara Kutsal Ruh tarafından sunulmuştur.’denilerek bu felsefe açıkça ortaya konmaktadır.yine aynı deklarasyon inançları yakınlık bakımından sınıflandırırken:’ Hıristiyanlara özel bir bağı olan Yahudiler Katolik kilisesine en yakın olan kimselerdir.İkinci sırada Monoteist bir inanca sahip olan ve İbrahim’i örnek alan Müslümanlar vardır.Daha sonra münzevi yaşantı derin meditasyon ve Tanrıya güven ve sevgiyle yönelme esasına dayanan Hindu ve Budistler gelmektedir.’ Denmektedir başlangıçta bu metinde sadece Yahudiler varken derin tartışmalar neticesinde Müslümanlar ve diğer din mensupları metne eklenmiştir burada dikkate değer iki nokta vardır bu ve diğer metinlerde dikkat çeken önemli iki husus vardır birisi Yahudileri kendilerine yakın görmeleri ki bu pratikte de böyledir, ikincisi ise metinde İslam değil de Müslümanlar ifadesinin geçmesidir.dolayısı ile muhatap alınan İslam değil Müslümanlardır çünkü İslam batıl addedilmekte müntesipleri ise misyonerlik kapsamında değerlendirilmektedir.bunu daha açık 6.Paul(Müteveffa papa) ’ün yayınladığı Eclesiam Suams adlı genelgede kullandığı şu ifadelerden anlamaktayız:’Biz ne kadar diğer dinlere ve ahlaki değerlere saygı duysak ta bizim için gerçek yegane din Hıristiyanlıktır.’ Bir önceki papanın söylediği bu sözler Büyük ortağın niyetini açıkça ortaya koymaktadır.Burada şunun ifade etmek gerekir ki bütün bu deklarasyon ve genelgelerde şu açıkça ilan ediliyor; ‘Kilise İsa Mesihin temsilcisidir,diyalog misyonerlik gereğidir.1974 te Roma da yapılan diyalog toplantısında bu iki husus ifade edilmiş PapaPaul:’Diyalog Tanrının krallığına doğru bir yoldur,bunun süresini ve mevsimini sadece baba bilse de mutlaka sonuç verecektir.’diyerek diyalogun kendileri açısından nihai hedefinin ne olduğunu ve küresel emperyalizmle diyalogun ilintisini ortaya koymuştur.16.Benedict diğer seleflerine göre bu niyetini ve İslama bakışını daha açık ve düşmanca ortaya koymuş ve Hz peygambere Terörün kaynağı diyebilmiştir.bu Müslüman diyalogcuları halklarına karşı zor duruma düşürünce siyaseten bir yumuşama görünümü vermişse de bu fikri kilisenin resmi inancının gereğidir ve hiçbir papa şahsi görüşünü yansıtmaz bu bir doğmadır ve Papalar bu doğmalara göre düşünmek zorundadır.birde deklarasyonlarda kullanılan Enkülasyon kavramı vardır ki bu Hıristiyan kültürünün diğer kültürlerin bünyesine sokularak benimsetilmesidir.Bu konuda bütün basın yayın sanat v.s seferber edilmiş ve nispeten başarılı olunmuştur.Noel kutlamaları bunun en bariz örneğidir, bir çok Müslüman kadının çocuklarına Allah baba bizi görüyor dediği duyulur olmuştur. Bu farkında olmadan kültürel alt yapının oluşmasıdır.
Diyalogun Müslüman cenahında ise olayı birbirinden farklı değerlendiren farklı düşünce biçimlerinden söz etmek mümkün diyaloga karşı olanlardan tutunda diyalogu İslamın emri görenlere kadar muhtelif görüşler mevcut.Biz burada diyalogu tebliğ olarak algılayanlarla,diyalogun siyasal ve stratejik gerekliğini düşünenlerin argümanlarını değerlendirmeye tabi tutacağız.bunu yaparken onların getirdikleri yorumları kendi değer paradigmaları içerisinde tenkide tabi tutmayı yöntem olarak kullanacağız.Diyalogu tebliğ faaliyeti olarak düşünenlere göre:
Ali İmran 64:Bu ayette ehli Kitaba yapılan Çağrı diyalogun temel argümanlarından biri olarak sunuluyor.Oysa ayette ‘kimimiz kimimizi Rabler edinmeyelim.’ Denilerek yegane hakimiyet kaynağının Allah olduğu ilan ediliyor,dolayısı ile ne İsa ne Üzeyr ne de Meryem nede onların temsilcisi olarak görülen kilise bu diyalogda bir değer ifade etmemekte iken diyalogun güçlü tarafına göre bunlar diyalogun temel başlama sebebidir.İslam açısından da bu hakka yani tevhide çağrıdır ve Ehli Kitaba burada inançlarını düzeltme çağrısı yapılmaktadır burada asla biz sizi olduğunuz gibi kabul ediyoruz gelin ortak bir nokta bu halinizle icat edelim bunun adı da diyalog olsun denilmiyor.Bu olsa olsa diyalog değil İslam’a çağrı olarak adlandırılabilir oysa diyalogun mantığında karşı tarafa bir şeyi empoze söz konusu olamaz bu ayette ise tamamen tevhit empoze ediliyor. Bu ayette çağrı ‘eğer hakkı kabul etmiyor iseniz gelin batıl olana karşı gelin lanetleşelim.’Ali İmran 59-61deniliyor.yoksa biraz biz gelelim biraz siz gelin yeni bir müşterek belirleyelim diye bir ima dahi yok bir taviz asla yok şimdi biz diyalogcular böyle bir lanetleşme cesaretine sahip mi yoksa Ehli kitaba kendini hoş gösterme çabasında mı?
Diyalogun bir argümanı da birbirimizi tanıyalım ve anlayalım söylemidir:Müslüman diyalogcuların neyi tanımak istedikler ve kimi tanıyamadıkları merak edilmeye değer bir husustur:eğer hakikat araştırma ve arama kastediliyorsa bunun aranacağı yer bellidir,hak ile batıl ortadadır,zaten Vatikan da bizi tanıma ve anlama gayesiyle değil misyon gayesiyle diyalog yürütüyor Müslüman diyalogcuların da faaliyet zemininin tebliğ olması gerekir ki bunun yapılış biçimi bu değildir.
Müslüman diyalogcuların diğer bir argümanı Hz peygamberin küfrün önderi olan Ebu Cehile defaten gitmesidir.Şimdi soralım bu zevata Peygamber Ebu Cehile tanışmak ve yauzlaşmak ve diyalog kurup ortak bir zemin aramak için mi gitti asla onun tek gidiş gayesi vardı oda onu bulunduğu batıl yoldan hakka çağırmak bunun ismi diyalog değil davet ve tebliğdir.Diyalogda karşı tarafı kendinle eşit kabul etme var tebliğde ve misyonda ise hakikat ve inisiyatif sende.
Hz. Peygamberin Necran Hıristiyanlarıyla görüşmesi onlara ibadet etmeleri için mescidi tahsis etmesi Müslüman diyalogçuların diğer bir argümanı, oysa bu olayın evvelinde Peygamber onlara iki seçenek tanıyan bir mektup göndermiştir bu mektup davet içeriklidir diyalog ve tanışma davetiyesi asla değildir. Bu mektubun ve görüşmenin uzlaşı seçenekleri onların ya Müslüman olmaları yada barış içerisinde cizye vermeleridir. Şimdi Müslüman diyalogçular bu seçeneklerden hangisini karşı tarafa teklif edebiliyorlar bırakın bunu teklif etmeyi yeni haçlı seferlerine destek veren ve İslam coğrafyasını işgal eden bu medeniyet mensuplarına ne tür bir itirazda bulunmuşlar ve hangi kanı durdurmuşlar soralım.Bırakın bunu yapmayı onlarla ortak dili kullanarak ülkelerini savunan Müslümanlara terörist diyen bu zevatın amacını anlamak bizim tarafımızdan mümkün gözükmemektedir.Hz Peygamber hakim konumda iken bunlar mahkum ve aciz konumdadır kendi tavırlarıyla Peygamberin tavrı arasında nasıl bir benzerlik var hayret doğrusu.
Resulüllahı’ın civar ülke yöneticilerine gönderdiği davet mektuplarını diyalogun dayanağı olarak sunmakta yine bu zevatın argümanlarından diğer biri,oysa adı üstünde bunlar diyalog değil davet mektubu ‘Ey falanca diyor,ya İslam’ı kabul et yada cizye vermeyi.’bunun neresi diyalog,diyalogda en azından tanım olarak karşı tarafı olduğu gibi kabul etme var bu mektuplar ise ya benim gibi Müslüman ol yada cizye vermeyi kabul et diyor.
Medine vesikası diyalogcuların üzerinde argüman olarak çok durduğu en önemli argümandır,burada çok hukuklu ve uluslu bir toplum olduğu üzerinde duran diyalogcular bunun bir savunma antlaşması olduğunu ve bu sözleşmede hakim garantörün Müslümanlar olduğunu unutmakta ve bize de unutturmaya çalışmaktadır.Nede olsa bu zevat kör sevdaya tutulmuşlardır.Avrupa mahkemeleri Müslüman diyalogcular sayesinde Müslümanların hangi meselesine duyarlılık göstermiştir,dünya Müslümanlarına uygulanan ikinci sınıf insan muameleleri ve zulümlerin durdurulmasında her hangi bir katkı ve ilerleme sağlanmış mıdır,yoksa yapılmaya çalışılan batının zulmünün kamufle etme ve Müslümanları ılıştırma ve duyarsızlaştırma onların öfkesini bastırma hareketimidir.diyalogda inisiyatif hangi taraftadır diyalogda alınan kararların dünya barışına şu ana kadar bir katkısı mı olmuştur.
Diyalogcular sadakatlerini göstermek adına İlahiyat Fakültelerinde yaptıkları dinde reform çalışmaları ile bir taraftan İslam da Ehli kitabı rahatsız edecek durumları ortadan kaldırmaya çalışırken diğer taraftan Kuranda Ehli kitapla dostluğu engelleyen ayetlerin Hz Peygamber dönemiyle alakalı tarihsel hadiseler olduğu ve aslında Ehi Kitaptan bir erkekle evlenmek dahi Cizye ve diğer tüm meseleleri hallettiklerini onlara müjdelemektedirler.Hatta bununla da kalmayıp Ehli Kitabın da cennete gidebileceği garantisi kendilerine peşinen verilmiştir.İslam hukukunun Konjektürel (Tarihsel) olduğu ve İslam’ın bu gün batının ulaştığı değerleri(İnsan hakları,Eşitlik,adalet; demokrasi; laiklik V.s) hedeflediği ki bu bahsedilen değerlerin batının sadece kendi insanlarının bir kısmına laik gördüğü ortada iken ve dünyada diğer insanlara uyguladığı vahşet en doruk noktasına ulaşmışken bu kara sevdalılar tarafından ilanı aşk ile batı medeniyeti İslam la uzlaştırılmakta ve İslam batı değerlerine göre yeniden yorumlanmaktadır.İtikattan ahlaka hukuktan diğer bütün alanlara kadar din yeniden Reform ve revize edilmektedir.bu dinler arası diyalog mudur yoksa diyalogun arasında yeni bir din m i türetilmeye çalışılmaktadır siz karar verin.Siyaseten ise bütün İslam ülkelerinde Ilımlı İslam projeleri bizzat ABD ve müttefik ülkeler tarafından resmen ve alenen desteklenmektedir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; diyalogun büyük ortağının bundan neyi kastettiği ayan beyan ve Pratikte belli iken kendinden başka hiç kimseyi temsil etme hakkı ve yetkisi olmayanların Müslümanlar adına hem de ilahi kaynaklı bir din adına mantısal bir zemini olmayan bu tür bir diyalog tan neyi hedefledikleri ve ne adına hareket ettikleri anlaşılabilir bir çaba değildir.Allah’ın (c.c) bu konudaki uyarılarından birkaç örnek durumu daha rahat anlamamızı sağlayacaktır.
Ali İmran 100-102:’Ey iman edenler eğer kendilerine kitap verilenlerden bir topluluğa uyarsanız sizi iman etmenizden sonra kafirliğe döndürürler…..’
Maide 51-52:’Ey iman edenler Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.Zira onlar birbirinin dostudurlar(birbirinin tarafını tutarlar) .İçinizden onları dost tutanlar onlardandır….’
Ali İmran 28:’Müminler müminleri bırakıp ta kafirleri dost edinmesin.Kim bunu böyle yaparsa artık Allah’tan hiçbir şey beklemesin….’

YUSUF AYGÜN / İLAHİYATCI

Yusuf Aygun
Kayıt Tarihi : 26.3.2008 19:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İlyas Kılınçarslan
    İlyas Kılınçarslan

    Bu bilimsel ve mukemmel açıklamaları kaleme alan yüreğinizi kutluyorum
    Kur-an geldikten sonra bütün Kitapların hükmü kaldırılmıştır
    Allah Katında Tekdin islamdır
    Hazreti Muhammet SAV son Peygamberdir.
    Adamlar Bunların hiçbirini Kabul etmezken
    Onlarla diyalog yapaçakların aklına şaşıyorum.
    Domuzdan Post Gavurdan dost olmaz vesselam
    La ilahe illallah Muhammeden Resulullah
    Hocam Hakkını helal et
    Seni canı gönülden kutluyorum
    Bu sayfana + tam puan bırkıyorum
    selam ve duaile efendim

    Cevap Yaz
  • Önder Gül
    Önder Gül

    'Dinler arası diyalog mu diyaloglar arası mı din' başlık bile mesajı öz olarak anlatmaya yetmiş. Güzel bir özgün araştırma yazısı. teşekkürler... Önder GÜL

    Cevap Yaz
  • Züleyha Özbay Bilgic
    Züleyha Özbay Bilgic

    .Bir tarafta arkasında resmi bir devlet yapısı olan bir yapı(Vatikan) ki bu yapı bir çok batı ülkesinde siyasi simge olarak güç sahibidir. Diğer tarafta ise kendi ülkesinde dahi değerleri rejim açısından risk ve tehlike addedilen mensuplarına şüpheyle bakılan hiçbir siyasi desteği ve dayanağı olmayan Müslümanlar ve onlar adına bağlayıcı bir temsiliyet hüviyeti bulunmayan kişi ve ya gruplar dolayısı ile bu yapıda konjöktür açısından bir denklik bulunmadığından diyalogun sağlıklı olarak gerçekleşmesi daha işin başında mümkün gözükmemektedir

    **değerli kalem yazıyı baştan sona okudum ve gerçekten böyle duyarlı kalemleri okumak bizim için onurdur evet daha başında mümkün olmayan hak ve hukuğun bize ne derece faydası dokunur kimleri menun eder bilinmez ..**

    *Bizim dinimiz zaten kolaylıklar dinidir niçin ılımlı yapmaya çalıştıklarını anlamış değiliz açıkcası ..müminni dostu yalnızca mümin dir..Rabbim hakikat ışığını görenlerden eylesin kaleminiz susmasın tebrik ederim bu nadide bilgileriniz için selam ve dualarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Yusuf Aygun